Kim kimi vuracak?

Mert Özdağ

Sivil hayattaki ‘silahlanma’ telafisi olmayan yaralar açmaya başladı.
Şok üstüne şok…
- Banka soygunu oldu, zanlısı polis çıktı.
- Soygun girişimi, zanlıları asker...
- İntihar, o da polis.
- Gece kulübünde cinayet, 2 ölü, bunun da  zanlısı asker…

Son birkaç ayda yaşadığımız ‘şok’ edici adli haberler bunlar…
Tümünde askeri personeller ‘zanlı’ konumunda…
Kimisinde asker, kimisinde polis…
Sivil hayattaki binlerce silaha ek olarak subaylarda ve polislerde on binlerce silah daha var.
Bu kadar silahla bir arada yaşamak zorunda mıyız?
Askerleri, polisler bir yana bırakın, av tüfeklerine ne demeli?
Herkes avcı, her evde av tüfeği.
Kafası sıkan silaha sarılıyor!
Ne ala memleket…
Bu kötü gidişe dur demenin zamanı gelmedi mi?
Hatırlıyorum, biz askerken silahlarımızı alacağımızda silahlık önünde toplanır, imza ile silahı alır, imza ile silahı silahlığa teslim ederdik.
Silahla işimiz bittiğinde yerine koyar, silahlığın kapılarını da kilitler, anahtarı da sorumluya verirdik.
Sivil hayattaki silahlara da böyle bir düzenleme getirilemez mi?
Devletin bir silahlığı olsun, ava gidecek olan sabah sabah gitsin, imzasını atsın, silahını alsın.
Av bitince de gitsin silahını silahlığa koysun.
Av tüfeğinin evde işi ne?
Diğer yandan polis ve subaylar da silahlarını sivil hayata kullanmasın, kışla dışına çıkaramasın.
Türkiye'nin doğusundaki ateşkes koşulları gibi bir ortamda yaşamıyoruz!
'Sıcak çatışma' ortamında değiliz.
Bu nedenle subaylarımızın her daim üzerilerinde silah taşımasına gerek yok.
Ne savaş var, ne de silahlık bir ortam…
Bu iş ancak böyle çözülür.
Av tüfekleri devlete teslim edilirse, subayların silahları kışla dışına çıkmazsa bu kayıpları yaşamayız diye düşünüyorum.
Biliyorum, sivil makamların bu konuda bir yetkisi bulunmuyor.
Ancak, tüm bu olanlardan askeri yetkililer de hoşnut değildir elbet…
Sivil hayattaki silahlanmanın neden olduğu dertleri azamiye indirmek yetkililerin elindedir.
En fazla da askeri makamların.
Yeter ki biraz cesaretle adımlar atabilelim, yeter ki ‘sorunun özüne’ inebilelim.
Bu kadar silahla bir arada yaşamak bize ağır bedeller ödetiyor.
Fazlasını ödememek için ciddi adım şart… Gerisi fasa fiso.   
-------------
 

Bir acayip mektup!

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ‘Polis Genel Müdür Vekili’ Pervin Gürler’e mektup yazmış...Eroğlu mektubunda “Polisin, meydana gelen soygun, soygun girişimi, cinayet gibi son olayların ortaya çıkarılmasında sizin Genel Müdürlüğü’nüzde gösterdiği başarı takdire şayandır” demiş...  Mektubunuzda hata çok Sayın Başkan!.. Pervin Gürler ‘Genel Müdür’ değil, Genel Müdür Vekili...  Resmi evrakta yanlış yazdınız! “Ortaya çıkarıldı” dediğiniz soygun konusunda kayıp paralar oryada yok!.. Zanlı da kaçtı!..  Bayraktar cinayeti de aydınlanamadı, zanlı poliste öldü... Tebrik ettiğiniz ve ‘başarı’ dediğiniz olay hangisi, anlayamadık! Bir acayip mektup olmuş!
------------

Dün TAK’ta açıklamasını görünce hatırladım! “Tahsin Ertuğruloğlu” isminde bir milletvekilimiz varmış! Hatta açıklama bile yaparmış!...
İlginç, biz unutmuştuk kendisini...
Hatta partisini bile... UBP’yi duyan, gören var mı?