Kıbrıs’ta çatışmaların bölüp parçaladığı aileler…1

Sevgül Uludağ

Kıbrıs’ta gerek 1950’li yılların sonundaki çatışmalar, gerek 1963-64 çatışmaları, gerekse 1974 savaşı sonucu bazı Kıbrıslı aileler parçalanmış, kimisinin birbiriyle bağları koparılmış ve ancak 2003’te barikatlar açıldıktan sonradır ki bu parçalanmış ailelerin bir bölümü bir araya gelebilmeyi başarmıştır…

Yıllar önce YENİDÜZEN’de “Mozaiğin eksik parçaları” başlıklı yazı dizimizde bazı Kıbrıslı karma ailelerin öykülerini kaleme almıştık.

Pek çoğunu kaleme alamamıştık çünkü toplumsal atmosfer her iki tarafta da hala bu tür konuların birer “tabu” olarak kalmasına neden oluyor, insanlar gelebilecek tepkilerden çekiniyordu…

Bu öykülerden birisi Mağusa’da bir Kıbrıslıtürk ile evlenerek adını değiştiren bir Kıbrıslırum kadının öyküsüydü. Oğlu son derece “milliyetçi” yazılar yazmakta ve Kıbrıslırumlar’a olan derin nefretini sergilemekteydi… Onu arayıp annesinin öyküsünü yazmak istediğimi söylediğimde, bunu yapmamamı rica etmişti çünkü gelebilecek tepkilerden çekiniyordu… Onun bu isteğine saygı duydum ve annesinin öyküsünü kaleme almadım – kendisi de Kıbrıslırumlar’a gazetelerde küfretmeyi sürdürdü… Aslında küfretmekte olduğu ya da nefret duyduğu toplum, annesinin ait olduğu toplumdu…

 

KİMSE DOĞARKEN MİLLİYETİNİ SEÇEMEZ…

Yeryüzüne gelen her bir birey annesini, babasını, doğduğu yeri, dilini, dinini, rengini, cinsiyetini seçmeden gelir dünyaya… Kör de doğabilir, sağır-dilsiz de… Kötürüm de doğabilir, bir bacağı kısa da… Bir Kıbrıslırum anne ve bir Kıbrıslırum babadan da doğabilir, bir İngiliz baba ve bir Kıbrıslıtürk ya da Kıbrıslırum anneden de… Bunlar yeryüzüne gözünü açan minik bebeklerin kendi seçimleri değildir… Kendilerini bir ailenin içinde bulurlar ve hayatta kalmaya, kendilerini içinde buldukları toplumla uyum sağlayarak büyümeye, yetişmeye, gelişmeye çalışırlar…

 

KARMA EVLİLİKLERDEN DOĞAN ÇOCUKLAR…

Karma evliliklerden doğan ve çatışmaların yaşanmış olduğu yurdumuzda, ne yazık ki ister Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum toplumunda yetişiyor olsunlar, kendilerini karma evlilikten doğma vaziyette bulanların pek azı barışçıl ve kendiyle barışık olabiliyor. Böylesi harika örneklerimiz de vardır ve onların öykülerini de yazamıyoruz ne yazık ki – çünkü onların da çeşitli çekinceleri vardır… Ama en tehlikelileri, annesi Kıbrıslırum, babası Kıbrıslıtürk ya da annesi Kıbrıslıtürk, babası Kıbrıslırum olup da en keskin “milliyetçiler” olarak hayatları boyunca öteki topluma karşı kendilerini en ön saflarda “keskin milliyetçi” olarak “ispat etmeye çalışan” insanlardır.

 

ANNESİ KIBRISLITÜRK, BABASI KIBRISLIRUM, KENDİSİ “KESKİN MİLLİYETÇİ”…

Bunlardan birisi benim yıllar önce bir gazetede birlikte çalıştığım bir şahıstı. Mağusalı’ydı. Annesi Kıbrıslıtürk, babası Kıbrıslırum idi. Bu söylediğim dönem 1980’li yılların başlarıydı…

Söz konusu şahıs, ta başından ta sonuna kadar hep “keskin milliyetçi” bir duruş sergilemişti – yazılarıyla her zaman Kıbrıslırum toplumunu “düşman” bellemiş ve en ufak bir iki toplumlu etkinliğe dahi karşı durmuştu…

Halbuki çok sonraları onun Kıbrıslırum akrabalarıyla henüz barikatlar açılmadan çok çok önceleri gizlice ve son derece düzenli biçimde buluştuğunu tesadüf eseri öğrenecektim… Birleşmiş Milletler bir dönem Ledra Palace Oteli’nde çatışmalar nedeniyle parçalanmış, birbirinden ayrı düşmüş aileleri bir araya getirmekteydi. Meğer bu “keskin milliyetçi” de Ledra Palace Oteli’nde Kıbrıslırum ailesiyle buluşmaya gidiyor, döndüğü zaman da hiçbir şey olmamış gibi Kıbrıslırumlar’a sövmeye devam ediyordu…

 

BİR TETİKÇİNİN ÖYKÜSÜ…

Kıbrıslırum toplumunda ise bir köyde bir Kıbrıslıtürk aile zamanında din ve isim değiştirerek Kıbrıslırum toplumuna dahil olmayı seçmişti… Bu aileden bir şahıs da, 1963-64 döneminde önde gelen “keskin” bir “milliyetçi”ye dönüşmüş ve hatta “tetikçi” olarak görev yapmaya gönüllü olmuş, bazı Kıbrıslıtürkler’in yoldan alınarak “infaz” edilmesinde rol alan bir grubun içerisinde de yer almıştı… Tetiği kendisi de mi çekmişti yoksa başkaları tetiği çekerken seyirci mi kalmıştı? Tüm bunlar bu küçücük adada ne kadar büyük travmaların, ne kadar büyük tabuların yattığını ve çatışmanın insanları insanlıktan çıkarıp başka bir şeye dönüştürdüğünü gösteriyor…

 

BİR KIBRISLITÜRK’Ü KIBRISLIRUM SANIP ÖLDÜREN KIBRISLITÜRKLER…

Yine anneleri Kıbrıslıtürk, babaları Kıbrıslırum olan ve Mesarya köylerinin birinde yaşayan bir ailenin son derece acıklı öyküsü vardır… Anneleri önce bir Kıbrıslıtürk’le evliydi, sonra bir Kıbrıslırum’a aşık olmuş ve eşinden ayrılarak onunla evlenmiş, yalnızca Kıbrıslırumlar’ın yaşadığı bir köyde (Kıbrıslıtürkler bu köyden 1963 çatışması nedeniyle ayrılmıştı) yaşamaya başlamış, 5-6 çocuk etmişti… 1974’te bu köye giren bazı Kıbrıslıtürkler, onu bir Kıbrıslırum sanarak öldürmüşlerdi… Ve bu kadın kanlar içinde yatağında yatırken, evlatları da EOKA-B taraftarı olup çıkmıştı… Kendi kendine kıyan bir ruh hali gibi bu anlattığımız durum – bu kadın hala “kayıp” ve ne Kıbrıslıtürkler’in, ne Kıbrıslırumlar’ın zahmet edip resmi “Kayıplar Listesi”ne koymamış oldukları “kayıtsız” bir “kayıp” olarak kemikleri bir yerlerde toprağa karışmış…

 

AHMEDİYLER’İN İNSANIN İÇİNİ ISITAN ÖYKÜSÜ…

Ama insanı gülümseten, içini ısıtan, tüm tabulara rağmen yine de aile bağlarının çatışmalara, bölünmüşlüğe ve imkansızlıklara rağmen ayakta tutulabildiği öyküler de var…

Bunlardan en çarpıcısı karma Kıbrıslıtürk-Kıbrıslımaronit köyü Aya Marina’dan, Ahmediyeler’in öyküsü… 1963-64’te bu köydeki Kıbrıslıtürkler göç etmek zorunda kalmışlardı… 1974’te de Kıbrıslımaronitler bu köyden göç etmek zorunda bırakılmıştı… Ahmediyeler karma bir aileydi: Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslımaronitler’in evliliğinden doğanların kimisi kuzeyde, kimisi güneyde yaşamaktaydı. 2003’te barikatlar açılır açılmaz, Ahmediyeler birbirlerini buldular ve bir daha da ayrılmadılar… Hiç tanımamış oldukları yeğenleriyle buluştular…

 

İNSANLAR AKRABALARINI BULMAK İSTİYOR…

Zaman zaman çeşitli Kıbrıslılar’dan Kıbrıs’ın güneyinde ya da kuzeyinde kalmış, izlerini kaybetmiş oldukları akrabalarının izlerini aramam istenir. Bu aslında çok zordur çünkü izlerini bulmaya çalışsanız bile, kimi zaman izini bulduklarınızın evlatları, annelerinin ya da babalarının öteki toplumdan akrabalarıyla bir araya getirilmelerine sıcak bakmazlar. Toplumsal baskıdan çekinirler…

 

MUTTAYAGA’DAN C.’NİN OĞLU AKRABALARINI ARIYOR…

Böyle bir durumu geçtiğimiz aylarda yaşadım: Bir Kıbrıslırum, Kıbrıs’ın güneyindeki Muttayaga (Mutluyaka) köyünden akrabalarını aramaktaydı. Onun bu isteği, SİM TV’den genç bir gazeteci arkadaşımız olan Mustafa Baflı aracılığıyla bana ulaşmıştı…

Muttayaga’da yaşayan C. adlı Kıbrıslıtürk kadın, köye gelen bir Kıbrıslırum zerzavatçıya aşık olmuştu… Onunla birlikte kaçarak dinini ve adını değiştirmiş ve Amalia olmuştu… Kıbrıslırum adamla evlenen Amalia, nam-ı diğer C.’nin bir oğlu olmuş ve adını Yorgos koymuştular…

Yorgos, annesinin aslında Kıbrıslıtürk olduğunu bilmeden büyümüş ve ancak annesi vefat ettikten sonra, annesinin dolabında bulduğu bir hatıra defterinden onun Kıbrıslıtürk olduğunu öğrenmiş ve akrabalarını aramaya girişmişti…

Elimizde isimler vardı, bilgiler vardı… Pek çok Muttayagalı Kıbrıslıtürk’le de konuştuğumuz halde, kimsecikler bu bağlantıyı kabul etmedi, kimisi annelerinin bu konuları hatırlamadığını aktardı, kimileri “Bilmem” deyip geçti… Sonuçta anladım ki belki de bazı Muttayagalılar, bu konuya ya bir tür korku, ya da büyük bir umarsızlıkla yaklaşmaktaydı… Sonuçta Kıbrıslıtürk annesinin akrabalarını aramakta olan Larnakalı Yorgos’a yardımcı olamadık henüz… Ama yine de umudumu yitirmedim… Çünkü insan kimi zaman sürprizlerle doludur – bir kısım insan korkuyla veya umarsızlıkla yaklaşabilir bu parçalanmış ailelerin bir araya getirilmesine ama bir kısım insan da bu konuya sıcak bakarak Yorgos’u kucaklayabilirler…

 

DEVAM EDECEK