Kıbrıs’ta bayram-1942-2

Eralp Adanır

   Halkın Sesi gazetesi Bayram münasebetiyle üç gün boyunca gazetenin çıkmayacağını ise okurlarına şöyle duyuruyordu.

 

“Halkın Sesi, 18 İlk Kanun 1942, syf:2

Bayram Tatili

   Kurban Bayramı olması münasebetiyle gazetemizin üç gün intişar etmiyeceğini sayın okurlarımıza bildirir ve hepsinin bayramlarını kutlarken şen bir bayram geçirmelerini dileriz.

   Bugün Lefkoşa’da Yoksullar Kurumu menfaatine rozet tevzi edilecektir. Halkımızın seve seve kuruma yardım edeceklerini ümit ederiz.”

 

   O yıllarda yardıma muhtaç kurumlar için yapılan en yaygın etkinliklerden biri de rozet takma idi. Bu geleneği yetişen kişilerden biriyim. Ellerinde iğnesiyle birlikte takılacak rozet, yani ne için yardım toplandığını belirten bir yazının yer aldığı küçük kağıt parçası, bir diğer kişinin elinde ise teneke bir kutu kumbara yer almaktaydı. Rozet yakanıza takılınca siz de gönlünüzden kopan parayı o kutuya atıyordunuz.

   Bayram sonrası Halkın Sesi yine yaynlarına kaldığı yerden devam ediyordu. Ve yazarımız Yavuz, bu kez de geçirmiş olduğu Bayramla ilgili yorumunu ve Dr. Fazıl Küçük’ün bayram münasebetiyle düzenlenen tiyatro etkinliğinde katılımcılara yaptığı konuşmanın metni de okura sunuluyordu.

 

“Halkın Sesi, 23 İlk Kanun 1942, syf:1

Bayram Görüşleri

-Yavuz-

   Büyüklerden ziyade küçüklerin beklediği 4 günlük bayram diğerleri gibi geçen gün sona ermiş ve geçmişleri kaydeden tarih sahifelerinin meçhul bir sahifesine izini bırakarak bu da diğerleri gibi maziye karışıp gitmiştir. Bayramın gelişi çoçukları ne kadar sevindirirse büyükleri de o nisbette telâşa düşürmekte ve haklı olarak derin düşüncelere boğmaktadır. Ve tuhaf değil midir ki? Yine her bayramın nihayet bulması bu defa da büyüklere bir “oh” çektirmesi ile onları dinlendirirken küçükleri de ezici bir tehassür acısı yakmakta ve bir çoğuna, bayramın bitmesi bir matem hükmünü vermektedir.

   Her nedense bu yılın kurban bayramı tabiatin lûtfu sayesinde açık havalı, bol güneşli tam bir ilk bahar mevsimini andıracak berrak günler içinde geçmiştir. Bu günler küçüklü büyüklü, kadınlı erkekli herkes tarafından şen ve esenlik içinde geçirilirken tabiatin bir cilvesi olarak her şeyden mahrum yaratılmış yoksulların yanık kalplerini keskin bir göz ile gören “Halk Kulübü”nün bayramın ikinci günü verdiği temsil halk tarafından büyük bir rağbetle karşılanmış ve o bağrı yanık kimsesizlere fazla miktarda bir para temin ettikten sonra aynı gün temsil aralığında tertip ettiği piyangodan 50 kûsur lirayı da Türk Hava Kurumuna tahsis etmekle bir günde hem millî hem vatanî vazifesini hakkı ile başarmış olmuştur.

   Halk Kulübü tarafından evvelce ilân edilen “İzmir’in Kurtuluşu” adındaki piyes bayramın ikinci günü Macik Palas tiyatrosunda büyük bir muvaffakiyetle oynanmış ve piyesle beraber perde aralarında okunan millî şiirler halk tarafından müthiş alkış tufanları ile karşılanmıştır.

   Tiyatrohane baştan başa seyircilerle dolmuş ve tek bir sandalye bile boş kalmamıştı.  Saat tam ikide gazetemizin imtiyaz sahibi Dr. M. Fadıl Küçük tarafından irad edilen nutku aşağya derc ediyoruz:

   “Sayın bayanlar baylar; Doğarken faaliyet programının ilk satırlarına yerleştirdiği yardım kelimesini kâat (kağıt) üzerinde değil, bilfiil her fırsat düştükçe isbat eden Halk Kulübü, bu defa da insanî ve vatanî vazifelerinden iki mühimini hepinizin gösterdiği büyük yardım sayesinde yerine getirmekle büyük bir bahtiyarlık ve haz duymaktadır (Alkışlar).

   Dört senelik hayata malik olan bu genç kulüp son seneler zarfında harbin doğurduğu müşkiller, zorluklar önünde faaliyetinden biraz durur gibi olmuşsa da bu kurban bayramına sizlere millî ve içtimaî bir eseri taktim etmiye hazırlanıyordu (Alkışlar). Bu sıradaYoksullar Kurumundan yapılan bir müracaat bütün kulüp arkadaşları tarafından sevinçle karşılanmış ve elde edilecek bütün saf hasılatın kulübe hiç bir hisse ayrılmadan bu kuruma terkine karar verilmiştir (Alkışlar). Biz bu insanî vazifemizi yaparken, şüphesizdi ki vatanî borcumuzu unutamaz ihmal edemezdik. Çünki bize bu mes’ut bayram günlerini yaşatan Ana Vatanın sonsuz semalarını, hür topraklarını, kıskançça bekliyen Mehmetçiklerin çelik kanatlarına küçük bir hediye mutlak lâzımdı (Sürekli alkışlar). Bunu da yine Türk esnafının teberrü ettiği kıymetli eşyalarla elde edeceğiz (Alkışlar ve yaşa sesleri). (not: piyango için esnaf çekilişte kulanılacak eşyalar hibe etmekteydi.)

   Yalnız bu toplantıdan istifade ederek bir noktayı da yüksek huzurunuzda arzetmeden geçemiyeceğim. Bildiğiniz gibi fakir ve muhtaçlara bakan tek bir müessesemiz vardır ki o da nakıs bir faaliyet halindedir. Onu ne kadar yazıktır ki koca bir Lefkoşa Türklüğü daha faal daha cevval bir varlık haline getirememiştir. Çünkü zannedersem medeni kitlelerin iptida yaşatacakları, büyütecekleri hayır ve yardım müesseseleridir. Düşününüz ki yanı başımızdaki unsurların muhtelif nam altında kendilerinin kurup kendilerinin yaşattığı, ve cemaatlere büyük hizmetler yapan kurumlarının yanında bizimki hepimizin yüzünü kızartacak kadar bir gerilik arzetmektedir. Bunun da mes’ulü yine biz, hepimiziz. Çünkü bir birimizi sevmiyor, her şeye lâkayıt kalıyor ve bir nemelâzımla işi kapatıyoruz. Artık öyle bir zamanda yaşıyoruz ki ittifak, ittihat olmazsa bir birimize bağlı olmazsak akibetimiz fecidir.

   Medenî bir cemaat hotbin olamaz. Fakirleri düşünmek bize bir borç olmalıdır. Çünki onlar da bizim çiğnediğimiz toprağı çiğniyor. Ayni havayı teneffüs ediyor. Ayni güneş onları da ısıtıyor. Eğer tabiat bunlara karşı merhametsiz davranmış, onları perişan bir hayat yaşamıya mahkûm etmişse, biz olsun onları refaha çıkarmalıyız (Alkışlar).

   Tekrar edeceğim ki bizim için inliyen, ızdırap içinde çırpınan, sefaletle mücadele eden hemcinslerimizin imdadına koşmak bir umde “bir prensip olmalıdır” (Sürekli Alkışlar).

   Halk Kulübünün eşsiz gayret ve çalışması ile hiç bir menfaat gütmeksizin ayni gün, ayni çatıda, ve ayni gençler tarafından birkaç saat gibi kısa bir müddet zarfında bir taraftan Mehmetçiğin çelik kanatlarına, diğer taraftan da tabiatın kahrına uğramış düşkünlerine milliyetperver ve yardımsever halkımızın yardımı sayesinde mühim bir yekûn teşkil eden meblâğı temin etmesi ne şerefin, ne de riyanın husule getirdiği bir muvaffakiyet değil.

 Emniyetin, namusun, tevazunun üzerilerinde toplanmış olan gençlerin muvaffakiyeti ve bu hasletlerin yarattığı, halkın içten gelen yüksek rağbetinden hasıl olmuş bir başarıdır.

   Zenginliği kâğıt para yığınından değil halkın ve efkârı umumiyenin itimat ve muhabbetinde temin etmek asıl zenginlik ve büyük bahtiyarlıktır. İşte bunun kıymetli anahtarı da bugün “Halk Kulübü”nün kıymetli ve yılmaz gençlerindedir. Onları Misâl görmek en büyük zevkimizdir.”

 

   Halk Kulübü için dört senelik bir geçmişi olduğu belirtiliyor Dr. Küçük tarafından. Buna göre Halk Kulübü’nün 1948 yılında kurulduğunu söyleyebiliriz. Küçük’ün konuşmasından da anlaşılacağı gibi söz konusu Halk Kulübü, o dönemin en önemli kurumlarından biri olma yolunda ilerlemekteydi. Önemli ve yararlı etkinliklere imza atan, takdir edilen bir kulüp olduğu anlaşılmaktadır.

   Bayramla ilgili paylaşacağımız son yazımız ise Muzaffer Gökmen’e ait. Gökmen, Bayram münasebetiyle oynanan ve izleyebildiği piyesler hakkında yorumunu paylaşırken, Tiyatro tutkusunun ve geleneğinin Kıbrıslı Türkler arasında gelişmesi ve yayılması için de görüşlerini ortaya koyuyordu.

 

“Halkın Sesi, 23 İlk Kanun 1942, syf:2

YAPRAĞI ÇEVİRDİKÇE

Temsiller Etrafında

Yazan: Muzaffer Gökmen

   Ananelere çok sadık bir milletiz ve geçmişe riayette eşimiz yoktur. Eskiye taparcasına bağlıyız. Bayram geldi mi, kulüpler binalarını, evler pencerelerini bayraklarla süslemekten gurur duyarlar. Millî günlerde ise bayrağa olan hürmet azalır ve bazan da adeta unutulur.

   Temsillerimiz de böyledir. Sahneyi açmak için muhakkak bayramı bekleriz ve sanki tiyatro mevsiminin yalnız bayramda olabileceğine inanırız. Halbuki bu çok yanlış bir görüştür. Memleketimizde oldukça bir tiyatro bağlılığı vardır. Sahneye hepsinden fazla alâka gösteren bir seyirci ile her temsilde ve her zaman karşılaştığımız bir hakikattir. Binaenaleyh temsillerimizi sıklaştırmak ve istifadeli oyunlar oynamak hem cemaatler için hem de cemiyetler için faidelidir.

   Bayrmdaki temsillere gelince, bunların bazılarını seyrettik ve bazılarını da seyretmek imkânlarını bulamadık. Seyrettiklerimiz arasında Halk Kulübünün milli biyes diye ilân ettiği Nahit Sırrı’nın telif eseri vardır. Bu eserin mevzuu Roma’da ve İzmir’de geçer. Eser, İzmir’in Kurtuluşu ismi altında temsil edilmiştir. Eserin ağır bir tonu olduğu gibi, hareketsiz ve vakasız idi. Şükrü Veysi’nin takdim şekli ile esere hafif bir canlılık katıldığı ve seyirciye iyi bir gün geçirttiği tabiidir.

   Halk Kulübü geçmiş temsillerinde daha ağır bastığı ve daha iyi eserler temsil ettiği için tiyatro meraklılarının teveccühünü kazanmıştı.

   Diğer temsillere gelince, Halkevi “Aşkın Manası”nı, Baf Kasaba gençleri “Meşale”yi, “Limasol Spor Kulübü “Ya İstiklâl Ya Ölüm”ü, “Tuzla gençleri “İlk Hedefiniz Akdenizdir”i

 Poli gençleri Osman Talât’ın kendi telif eseri olan “YÜKSEL”i, Gönyeli gençleri “30 Ağustos”u, Lûricina Türk gençler ocağı da “Meşale”yi temsil etmişlerdir.

   Ben Meşale’nin altıncı temsilini Lûricina gençlerinin sahnesinde seyrettim. Muvaffakiyetle oynanmış ve coşkun bir surette alkışlanmıştır. Meşale’nin memleketimizde, Türk sahnesinde ve Türk tiyatrosunda bıraktığı izler hakiki surette gün geçtikçe parlamaktadır. Meşale’nin çalma bir eser olduğunu bugün bile kahve lâkırdıları ile tenkitten hicap duymıyan mütefekkir kılıklı bir ukalâ acaba bu hakikat karşısında dişlerine Meşale’nin kazandığı zaferin zincirlerini mi vurarak susacak?” (son)