“Kıbrıslırumlar’da eğitimin özü son 200 senedir değişmedi!” 1

Sevgül Uludağ

 Kıbrıslırum eğitim sisteminin tarihini inceleyen Dr. Hristina Valanidu’ya göre, Kıbrıslırumlar’da eğitimin özü 1812’den beridir değişmedi…

 

Dr. Hristina Valanidu’yla tanışmamız, bundan 30 küsur yıl öncesine dayanıyor… O zamanlar kadın hareketindeydik ikimiz de… Barikatlardan kuş uçurulmadığı yıllardı… Bütün engellemelere, tacizlere, psikolojik terör kampanyalarına, işsiz bırakılmalarımıza karşın yine de adamızın birleştirilmesi ve özellikle kadın hareketinin bir araya getirilerek ortak bir amaç için, barış için etkinlikler yapabilmemiz için mücadele ediyorduk…

Hristina, Uluslararası Öğrenciler Birliği’ndeki (International Students’ Union) görevinden adaya dönerek POGO’da çalışmaya başlamıştı. POGO, AKEL’in kadın örgütlenmesiydi… Kıbrıslıtürk barışçıl kadın hareketini, Kıbrıslırum barışçıl hareketiyle bir araya getirme çabalarımız çerçevesinde POGO’yla bir araya gelmeye, ortak bildiriler yayımlamaya, ortak eylemler yapmaya çalışıyorduk. Kimi zaman yurdumuzda, kimi zaman yurtdışında buluşuyorduk POGO yetkilileriyle… Hristina Valanidu da, POGO’da ilk tanıdığım Kıbrıslırum ilerici kadınlarından birisiydi…
1980’li yılların başlarındaydık…

Hristina Valanidu ile Kıbrıslırum toplumunda eğitimin tarihçesi ile ilgili röprotajımız şöyle:

SORU: Hristina seni ilk tanıdığım zaman öğretmendin ancak sanırım o günlerde öğretmenlik yapmıyordun, POGO’da çalışıyordun…
DR. HRİSTİNA VALANİDU:
Evet, 1980’li yıllardı… Sanırım seninle tanışmamız, Uluslararası Öğrenciler Birliği’ndeki görevimden Kıbrıs’a döndüğüm zamana rastlıyor. Öğrenci hareketini temsilen orada beş yıl çalışmıştım, öğrenci hakları, dayanışma ve barış konularında uğraş veriyorduk. Prag’taydık… O dönem Türkiye’den bazı öğrenci örgütlenmeleriyle de çalışmaktaydık ancak Türkiye çok zor bir dönemden geçmekteydi ve bu öğrenci örgütlenmeleri yasaklanmışlardı… Bazı Kıbrıslıtürk gençlik örgütleriyle de çalışmaktaydık…
1983’te Kıbrıs’a dönmüştüm ve kadın hareketiyle çalışmaya başlamıştım…
Kadınların eğitimle ilgili sorunlarını ele alıyordum, POGO’nun dergisi için de çalışmaktaydım. “I KIPRIA” diye bir dergiydi bu… “Kıbrıslı kadın” demektir bu. Uluslararası ilişkiler alanında da çalışıyordum çünkü bu konuda deneyimim vardı… Sonra devlette iş alma sıram gelmişti – orta dereceli okullarda öğretmenlikti bu. Ben kimyacıyım… Kimya dersi veriyordum. Ancak aynı zamanda okullarda okutulacak müfredatı, ders kitaplarını yazacak ekipteydim de. 1995’te burslu olarak ABD’ye gittim ve orada masterimi yaptım. Dödüğümde pedagojik konularda çalışmaya devam ettim. Doktoramı da eğitim konusunda yaptım, pedagojik konularda. Çünkü eğitim benim siyasi düşüncelerimin önemli bir parçasıydı – eğitimde herhangi bir ilerleme kaydetmeden, siyasi hiçbir ilerleme elde edemezsiniz çünkü… O nedenle eğitim konusunda çok heyecan duyuyordum, genç insanlarla çalışma konusunda çok heyecanlıydım. Böylece Yunanistan’da doktoramı yaptım. Eğitim bakanlığıyla çalışmaya devam ediyordum… Sonra Brüksel’de Kıbrıs’ı temsil edecek bir göreve başvurdum. 2004 yılıydı bu… Bu kabul edilmişti. Böylece Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nı temsilen Brüksel’e gittim. Kıbrıs AB üyeliğine giriyordu ve ben de bakanlık için eğitim, kültür, gençlik konularında çalışmalar yapıyordum. Çok yoğun bir dönemdi ancak ben bunu çok seviyordum çünkü uluslararası ilişkilerdeki deneyimlerime yeni ve çok yoğun deneyimler ekliyordum. Sonra okulların direktörü oldum ve bu dönemi tamamlayarak başka bir döneme geçtim – o da araştırma dönemidir.
Yani hiçbir zaman uzaklaşmadığım siyasi çalışmalarımın yanısıra, şimdi de araştırmalarıma odaklanıyorum.
Öğretmen olduğum dönemlerde bile hiçbir zaman siyasi çalışmalarımdan vazgeçmedim, makaleler yazmayı sürdürdüm… Çünkü birşeyleri başarmanın yoludur bu…

SORU: Şu anda tam olarak neler yapıyorsun Hristina?
DR. HRİSTİNA VALANİDU:
Şu anda araştırma alanında çalışıyorum, bazı örgütlere danışmanlık yapıyorum zaman zaman, kimi zaman gruplarla çalışıyorum. Serbest çalışıyorum yani artık…

SORU: Peki ya PRIO? Onlarla çalışmayı düşündün mü hiç?
DR. HRİSTİNA VALANİDU:
Yaptıkları çalışmaları izliyorum, bir noktada onlara kendi araştırmalarımı sunmak istiyorum…

SORU: Bu çok iyi olur… Çünkü senin Kıbrıslırum toplumunda eğitimin tarihçesiyle ilgili araştırmanı geçtiğimiz Mayıs ayında dinlediğimde şoke olmuştum… Sadece ben de değil, Kıbrıslılar’ın Sesi grubumuzdaki Kıbrıslırumlar da şoke olmuştu…  Bu araştırmanda Kıbrıslırum toplumunda eğitimin içeriğinin son 200 senedir değişmemiş olduğunu anlatıyordun… Bu beni şoke etmişti… Yalnızca beni de değil, pek çok Kıbrıslırum arkadaşımızı da şoke etmişti… İşte bugünkü röportajı bu nedenle yapıyoruz…
Araştırmanda diyorsun ki Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın resmi politikası, demokratik yurttaşlık eğitimi ve bununla ilgili idealleri kucaklıyor, özellikle AB üyeliğine başvuru ve üyelikten sonra… Örneğin “Birlikte yaşama, işbirliği ve tolerans eksikliği ve ksenofobi’ye karşı mücadele için uygun koşullar yaratma” prensibi gibi… Ancak araştırmanda gizli bir gündem olduğunu belirtiyorsun… “Varolan kültür ile irade eksikliğinin okullarda deklare edilmiş politikaların uygulanmasına engeldir” diyorsun. “Tarih öğretilirken, öğretmenlerin anlatıları ve okulların aktiviteleri (örneğin çeşitli kutlamalar, resmi geçitler, okullara, öğretmenlere ve öğrencilere dağıtılan direktifler, Eğitim Bakanlığı’nın ve Öğretmenlerin eğitiminin bürokratik mekanizmaları ve toplumun eğitimle ilişkileri”ni de buna örnek veriyorsun… Ve tüm bunların Kıbrıs’ta oluşturulan ilk okulla bağını ortaya koyuyorsun…
DR. HRİSTİNA VALANİDU:
Aslında eğitimdeki gizli gündem, öğretmenlerin anlatılarına, onların tarihi nasıl öğrettiklerine, çeşitli anma toplantılarına dayanıyor ve tüm bunlar, okullarımızın deklare ettiği genel prensipleri desteklemiyor, işte AB üyeliğimizde deklare ettiğimiz prensipleri desteklemiyor vs. Gerçekte de okullardaki gizli müfredat genel olarak barış ve anlayış için uğraş vermiyor – bunu da çeşitli şekillerde öğrencilerin “ötekileri”ni kabul edemeyişini yansıtmalarından anlıyoruz.
Örneğin Yunan milliyetinin “en iyi milliyet” olduğunu kabul ediyorlar…

SORU: “Yunan milliyetinin en üstün milliyet olduğu” öğretiliyor…
DR. HRİSTİNA VALANİDU:
Evet ve “Kıbrıs’ın bir Yunan adası” olduğunu ve “Yalnızca Yunan kökenlilerin bu adada hakları olduğunu”, “Kıbrıs tarihindeki tek kurbanların da Kıbrıslırumlar olduğunu” anlatıyor bu gizli müfredat… Gerçek tarihi olaylar ya saklanıyor, ya da anlatılmayarak bu düşünceler kuvvetlendiriliyor.
Ancak tüm bunlar son birkaç hükümetin ya da adanın bağımsızlığını kazandığı 1960’tan sonra olan bir şey değildir. Bunun kökleri 19ncu yüzyıl başlarına, Yunan milliyetçiliğinin gelişmeye başladığı döneme dayanıyor…

Yunan milliyetçiliği henüz 18nci yüzyılda gelişmeye başlamıştı, bu da Kıbrıs’ı etkilemişti… Yunan milliyetçiliği, Türk milliyetçiliğinden çok çok önceleri gelişmeye başlamıştı. Türk milliyetçiliği 19ncu yüzyılın sonlarında 20nci yüzyılın başlarında gelişmeye başlamıştı. Yani genel olarak Yunan milliyetçiliği çok daha önce gelişmişti. Bu da Kıbrıs’ı etkilemişti. O dönem kilisenin lideri Başpiskobos Kiprianos idi… 1 Ocak 1812’de Lefkoşa’da ilk Yunan Okulu’nu kurmuştu – bu Kıbrıs’taki ilk cimnasiyo idi. Ve bu okul kurulurken bir deklerasyon yayımlamışlardı. Kuruluş deklerasyonunda “Biz Yunanız ve eğitimi de Yunan milliyetine ve Yunan milletine dayalı düşüncelerle geliştireceğiz” diyorlardı. Başlangıç noktası işte budur. Benden önce başka araştırmacılar da bunu söylemiştir.  Ancak esas başlangıç noktası budur, 1812…

Britanya idaresinde yani 1878 ile 1960 yılları arasında eğitime bakacak olursak, Başpiskobos ve Müftü, kendi dini gruplarının yani Hristiyanlar’la Müslümanlar’ın eğitimle ilgili konularında öncü bir rolleri vardı.
1892’de Tüm Kıbrıs için altı sınıftan oluşan ilk Cimasiyosu oluşturulurken, 1812 Hellonsentrizm (“Helen Merkezli”) Deklerasyonu’na dayandırılıyordu bu – yani klasik benzer programlar öğretiliyordu. Müfredattaki tek fark, bazı bilimler öğretilmeye başlanıyor ve müzik ve sanat gibi bazı daha çağdaş yaklaşımlar da ekleniyordu. Yani Kıbrıslırum öğrenciler, bilim alanında daha iyi bir eğitim alıyordu Yunan okullarına kıyasla. Bu açıdan şanslıydılar. Bilim açısından daha iyi kitaplara sahiptiler, daha iyi laboratuvarlara ve daha iyi öğretime… Tüm diğer kentlerdeki cimnasiyolar da aynı politikayı izliyorlardı – bu, Yunan Eğitim Bakanlığı tarafından bu cimnasiyoların tanınması için bir önkoşuldu… “Yunan Eğitim Bakanlığı’nın bizi tanıması için bunu yapmalıyız” diyorlardı.

 

DEVAM EDECEK