CTP’nin cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman’ın, geniş tabanlı bir ittifak aracılığıyla seçimi kazanması en azından Kıbrıs’ın kuzeyi için yepyeni bir dönemin başlangıcı anlamına geliyor. Bu yenilik sadece bir devir-teslim işleminin yapılacak olmasından değil, seçim sonuçlarının Kıbrıs sorunundaki olumsuz tabloyu değiştirebilme potansiyelinden de kaynaklanıyor.
CTP ve seçimin kazanılmasında rol oynayan diğer parti ve grupların çok önemli bir bölümü, uzunca bir süreden beri toplumlararası müzakerelerin BM parametreleri zemininde yeniden başlatılmasını talep ediyordu. Tatar bu talebin önünde bir engeldi. Bu talep, hem önceki KıbrıslıTürk lider Tatar, hem de ona sınırsız destek vererek iki devletli bir çözüm modelini dayatmaya çalışan TC hükümeti tarafından sürekli olarak görmezden gelindi. Her ne kadar da, Erdoğan, zaman zaman müzakerelere dönüşe yeşil ışık yakıyor gibi görünse de, bu yönde nihai ve somut bir adım atmaktan kaçınarak süreci dondurmuştu. Türkiye hükümeti, zorlayıcı bölgesel ve uluslararası etkiler nedeniyle mevcut Kıbrıs siyasetini ciddi derecede revize etmenin zorunluluk olduğunu artık herhalde gizlemeyecektir.
KıbrıslıTürk seçmenler ezici bir çoğunlukla hem Tatar’ın hem de Erdoğan’ın ağız birliği yaparak dayatmaya çalıştığı Taksim siyasetini reddetmiştir. Bu seçim sonuçlarıyla ilgili olması muhtemel olan diğer faktörler bu gerçekliği değiştiremez. Aslında Kıbrıs’ın kuzeyindeki seçimlerde, seçmenleri ‘Taksim’ (iki devletli çözüm) ve ‘Federal Çözüm’ arasında bir tercih yapmaya zorlayan Tatar ile onu destekleyen hükümet ortağı üç siyasal partinin üst yönetimleri ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olmuştur. CTP ve CTP’nin adayını destekleyen diğer parti ve gruplar ise seçmenleri sadece Kıbrıs sorununu değil ülkenin diğer gerçekliklerini de dikkate alarak oy vermeye çağırmıştır. Bunun sonucunda federal çözüm modeline kesintisiz destek veren sol ve liberal seçmen gruplarının yanı sıra, ortada duran veya geleneksel olarak sağ partilere oy veren bir seçmen kitlesi de CTP adayı Erhürman’na oy vermiştir. Aslında Kıbrıs’ın kuzeyinde, sağ partilerin geleneksel tabanından sol parti adaylarına oy verme eğilimi ilk kez gerçekleşen bir olgu değildir. Bunun son örneğini Aralık 2022’de yapılan yerel seçimlerde de izlemiştik.
Ama bu seçimlerde CTP adayı Erhürman’ın sol ve liberal oyların yanında, sağ tabandan da önemli oranda oy almasının belirgin nedenlerin olduğu ileri sürülebilir. Bu nedenlerin başında, sağ kanat partilere destek veren şeçmenlerin önemli bir bölümünün de, Tatar’ın ‘eşit uluslararası statü’ kavramını kullanarak canlı tutmaya çalıştığı Taksim (iki devletli çözüm) siyasetini, mevcut koşullarda gerçekleşmesi mümkün olan bir hedef olarak görmemesidir. Sol ve liberal seçmen kitlesi zaten Taksim veya iki devletli çözüm modelini kategorik olarak reddetmektedir. Bu nedenle, Tatar’ın seçimi bir referanduma dönüştürme çabası, sol ve liberal seçmenin ittifak içinde Tatar’ın karşısına dikilmeye teşvik etmiştir. Tatar bu siyasetiyle sağ partilere oy veren seçmenler arasında bile hiçbir heyecan yaratamadı. Deyim yerindeyse Tatar kendi kazdığı kuyuya düştü. Kıbrıs sorunu hakkında herhangi anlamlı bir mesaj veremedi. Halbuki CTP adayı Erhürman, Kıbrıs sorununu fazla kurcalamadan sadece çözüm yanlısı tutumunu hatırlatarak, UBP ve ortaklarının beceriksizliğine, ciddiyetsizliğine, plansızlığına, buram buram dökülen ve toptan çöken hükümet politikalarına odaklanmıştır.
Sağ partilere oy veren KıbrıslıTürklerin önemli bir bölümü, diğer seçmen grupları gibi çözümün ‘AB olanaklarından daha fazla yararlanma’, ‘ekonomik kalkınma’ ve ‘istikrar’ anlamına geldiğini düşünüyor. Kıbrıslı Rumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’ne temkinli ve tereddütlü ve bazı durumlarda da şüpheci yaklaşsa bile, masada elde edilecek bir çözümün KıbrıslıTürk toplumunun yararına olacağına inanıyor. Dahası, bu seçmen kitlesi, Türkiye’nin tüm çabasına rağmen KKTC’nin tanınması yönünde herhangi bir gelişmenin olmadığını ve olamayacağını pratikte izlemektedir.
KıbrıslıTürkler kendi ekonomik ve toplumsal hayat standartlarını KıbrıslıRumlarınkiyle karşılaştırarak hedef belirlemeyi tercih ediyor. Bu karşılaştırmanın tarihsel bir derinliği vardır ve kültürel bir olgu olarak kabul edilmelidir. Toplumlararası çatışma dönemi (1963-67) hariç olmak üzere bu karşılaştırma İngiliz sömürge yönetimi döneminden günümüze kesintisiz olarak devam etmiştir. Bu kültürel olgu, günümüzdeki koşullar nedeniyle, Kıbrıs’ın kuzeyini yönetenlere karşı çok ciddi güvensizliğin oluşmasına yol açmıştır. Burada ‘göreceli yoksunluk’ teorisini hatırlamamızda fayda vardır. KıbrıslıTürkler, KıbrıslıRumların sahip olduklarından daha azına sahip oldukları zaman hoşnutsuzluklarını gizlememekte ve bunun nedenlerini sorgulama eğilimi içinde olmaktadırlar. Bu ‘kültürel kalıp’ zaman zaman toplumlararası işbirliğinin ya da rekabetin, bazı durumlarda da çelişkilerin şekillenmesine etkide bulunmuştur. Son seçimlerde ise, bu kültürel kalıp değişimin tetikleyici unsurlarından biri olarak işlev görmüştür.
Aslında KıbrıslıTürk toplumu Tatar’ı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde devirerek yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu değişimde daha başka önemli bir neden de etkili olmuştur. Bu da Tatar’ın kendini Erdoğan’la özdeşleştirmiş olmasıdır. Bir yanda Türkiye’de yaşanan demokrasi sorunları, öte yanda ise Türkiye hükümetinin KıbrıslıTürk toplumunun kurumlarına yaptığı yıpratıcı müdahaleler, Kıbrısın kuzeyinde oldukça negatif bir Türkiye veya negatif bir Erdoğan imajının gürleşmesine neden olmuştur. KıbrıslıTürklerin çok büyük bir kesimi, Türkiye’de ana muhalefet partisine ve önde gelen liderlerine yönelik yargı operasyonlarını şaşkınlıkla ve ibretle izlemekte ve CHP’ye haksızlık yapıldığına ve neredeyse bir tek parti yönetimi yaratılarak demokrasinin rafa kaldırıldığına yaygın olarak inanmaktadır. Tatar’a oy veren seçmenlerin bile önemli ölçüde bu inancı paylaştıklarını söylemek abartılı bir değerlendirme olmayacaktır. İşte o kesim Tatarı kızgınlıkla terketmiştir.
Daha da önemlisi, sağ eğilimli seçmenler ve kanaat önderlerinin bir kısmı, Türkiye hükümetinin UBP içinde liderlik yapısını değiştirmeye yönelik operasyonları nedeniyle, bu operasyona destek sunan ya da sessiz kalanları cezalandırmayı denemiş ve başarılı olmuştur.
KıbrıslıTürk toplumunda bağnazlığı dışlayan ve çeşitliliği olumlayan bir din anlayışı hakimdir. Laiklik ise sağın önemli bir bölümü ile solu birleştiren ortak payda olagelmiştir. Erdoğan yönetimindeki Türkiyede, laiklikten hızla uzaklaşıldığı ve topluma dine dayalı muhafazakar bir kimliğin dayatıldığı düşüncesi, sağ partilere oy veren seçmenler dahil, KıbrıslıTürkler arasında oldukça yaygındır. Yani Tatar Erdoğan’la özdeşleşmenin bedelini sağ seçmenin de katkısıyla pahalıya ödemiştir.
Görevde kaldığı süre boyunca tek görünür icraatı müzakere masasının kurulmasına engel olmak olan Tatar’ın yeniden seçilmesi, çözüm umutlarını körelten bir etki yaratacaktı. Bu seçimlerin ardından başlayan yeni dönemde çözüm sürecinde etkili olması muhtemel olan bazı koşullar vardır. Bunlardan bazıları, çözüm sürecine olumlu yönde ivme kazadırmaya uygunken, bazıları da bunun tersi bir işlev görebilir.
Çözüm umudunun Kıbrıs’ın her iki bölgesinde, aynen Mustafa Akıncı’nın seçiminde olduğu gibi, yeniden canlandığını ve bunun çok olumlu bir başlangiç oluşturduğunu vurgulayarak, önümüzdeki dönemde çözüm çabaları bakımından dikkate alınması gereken unsurları başka bir yazıda ele almayı deneyeceğim.