Kıbrıslı Türk susacak!

Serhat İncirli

Mustafa Akıncı…

Halil Falyalı!

Bu iki ismin ne alakası var ki?

-*-*-

Avrupa – Afrika gazetesi!

Tekin Arhun!

Allah Allah!

Ne alaka!

-*-*-

Prof. Dr Mehmet Hasgüler ve hatta Prof. Dr. Turgay Avcı!

-*-*-

Ya Serdar Denktaş!

-*-*-

Peki, TC’ye sokulmayanların tamamı?

Ali Bizden!

Ali Kişmir!

-*-*-

Hasgüler Hocanın iki gün üst üste söyledikleri hiç mi dikkatinizi çekmedi?

Salı günü konuğum olacak!

Sim Tv’de Hasgüler Hocanın iddialarını konuşacağız!

-*-*-

Ama şimdiden sorayım; yukarıda bir biri ile hiç alakası hatta bağlantısı olmayan bir yığın isim yazdım!

Ekleyebilirim de!

Daha çok var!

Mesela Faiz Sucuoğlu bile bu saydığım isimlerin oluşturduğu gruba dahil edilebilir!

-*-*-

Peki nedir bu grup, kimdir bu insanlar?

-*-*-

Sağdan, soldan, ortadan!

Hadi kuzum yandan yandan yandan!

Bence talimat geldi Ankara’dan!

(Başlığa bakalım göbek atalım; bilmem anlatabildim mi? Susup yutanlar zaten başımızda…)


O bakışın anlattıkları…

Bence o bakış yetti de arttı da!

Hangi bakış mı?

Anlatayım…

-*-*-

Daha önce de yazdım, kızım Londra’da, oğlum Güney Kore’de…

Bir yandan çalışıyorlar, bir yandan da eğitimlerine durmaksızın devam ediyor ya da etmeye çalışıyorlar…

-*-*-

Oğlum, İngiltere’deki üniversite eğitimi sonrası bir yıl kadar Malta’da çalıştı, sonra ülkeye geldi…

“Askerlik yapacağım” dedi!

Hatta ilk yedek subay celbiyle ilgili sınava da girdi; “astağmen”lik olmayınca, “biraz daha bekleyeyim” dedi…

-*-*-

Lefke Avrupa Üniversitesi’nde master eğitimine başladı…

Bir gün, “baba, bu üniversitedeki hocaların hepsi, İngiltere’de mezun olduğum hocalardan çok daha bilgili ve iyi” yorumunu yapmıştı!

-*-*-

Bu yorumu neden yapmıştı?

Çünkü, ülkemizde bir üniversite pisgot gibi diploma dağıtıyor, bizim yöneticiler gugguma kuşu gibi seyrediyordu!

Gerçekten bir birinden kaliteli insanlarımızın hocalık yaptığı üniversiteler, faşist Türk kafasının alışkanlığı olan diploma hırsızlığının bir şekilde kurbanıydı!

-*-*-

Neyse, oğlum geçen hafta 35 saatlik yolculuk sonrası, geldi, jüri karşısına çıktı falan ve de filan…

Cuma akşamı havalimanına götürdüm…

Geri dönecek…

-*-*-

Bilet – bagaj ve pasaport kontrolünde yanında durdum…

Pek sevdiği bir şey değil, ama ilk defa “baba hade sen git” demedi…

-*-*-

Sarıldık, kucaklaştık; tamam bir çoğumuzun evladı yurt dışında; tamam ben de aynı şekilde çok uzun süre benzerini yaşadım ama genlerimizde taşıdığımız belki de “yanlış” bir gen nedeniyle, “keşke çocuklarımız yanımızda olsa” gibi pek de doğru olmayan bir alışkanlığımız söz konusu!

-*-*-

Hatta benim hep aklıma şu geliyor; bizden büyük nesiller acaba neden şehit oldu?

Neden yıllarca savaştı, mevzilerde ömür geçirdi, gençliğini yaşayamadı?

-*-*-

Çocuklarımız bir gün bu toprakları terk etsin diye mi?

-*-*-

Oyduyu, buyduyu bırakın…

Pasaport kontrolü sırasına girdik…

Oğlum girdi…

Döndü, bir daha sarıldık…

57 yaşındayım annem bana bazen beş yaş muamelesi yapıyor, eskiden canım sıkılırdı ama şimdi gülüyorum…

Oğlumun da canı sıkılır ama yine de geri döndü, bir daha sarıldı, sonra pasaportunu verdi…

-*-*-

Artık içeri geçecek…

Tam o sırada döndü, yüzüme öyle bir baktı ki!

İnanın O’nun da, benim düşündüklerimin aynısını düşündüğünden eminim!

-*-*-

“Allah, bu toplumu bu hale düşürenleri – evladına hasret bırakanları bildiği gibi yapsın” diyeceğim; demiyorum!

-*-*-

Çünkü bu toplumu bu duruma düşürenler, Dünya’nın zaten en geri kalmış, en dışlanmış, en faşist, en ısgartalarıdır zaten!

Allah’a hiç de gerek yok!

-*-*-

Onlar, kendi kendilerini zaten yeterince insanlıktan uzaklaştırmış durumdadırlar!

5 genç teğmenin başına gelenleri gördükten sonra; bizim yaşadıklarımıza doğrusu çok da üzülemiyorum ki o da ayrı bir mesele!

-*-*-

Haaa bunların, buradakilerin ya da Anavatanlarındakilerin makamları yüksek ve paraları da maşallah çok mu?

Olabilir!

-*-*-

Rahmetlik Hüseyin Teralı dedem bu durumda “preh preh preh” der ve gülerdi…

Ben de diyorum ki; “Giderken, kıç deliklerinin akıbeti, benim kıç deliğimin akıbetinden pek farklı olmayacak!”


Hoşça kal Harber Abi…

Biz Harper Abi dedik hep…

1980’li ve 1990’lı yıllarda bir dönem Girne’de efsane restoranlarımızın en başında gelen Harbour Club’ın işletmecisiydi…

-*-*-

Bu arada belirtelim, Harbour Club, tarihi Girne Limanı’ndaki tek Türk mülkiyetli yerdir…

-*-*-

Harper Abi yıllarca bu restoranı yönetti…

Bir süre ben de yanında çalıştım, garsonluk yaptım…

Çok keyifliydi o günler…

Müthiş güldük, tekne gezilerinde eğlendik, disiplinli çalışmanın önemini de öğrendik…

-*-*-

Daha sonra kızı ve damadı burayı devraldı; aynı güzellikte ve kalitede daha da büyüyerek devam etti… Bir döneme damga vurdu…

-*-*-

Harper Abi dediğimiz büyüğümüz, uzun yıllar İngiltere’de çalışmış, “ülkenize dönün” çağrılarına uyarak eşini ve iki çocuğunu alıp ülkeye dönmüştü…

-*-*-

Ne yazık ki emekliliğinde, bu ülke O’na hiçbir şey veremedi…

Eşini kaybetti…

Kendi sağlığı da bir miktar bozuldu; geldiği yere, İngiltere’ye geri döndü…

-*-*-

Ölene kadar da İngiliz Devleti kendisine baktı…

Geçtiğimiz Cuma sabahı Londra’da yaşamını yitirdi…

-*-*-

Harber Hussein…

Sonradan Harber Karamanoğlu…

Bizim Harper Abimiz…

Nurlar içinde uyusun…

Kızı Konca Günhan ve oğlu Koral Karamanoğlu (Fotoğrafta) ve torunlarının acısını paylaşıyorum…

Allah rahmet eylesin…