Cemal MERT
Kıbrıslı Türk solunun şekillenişi esnasında Elen ve Türk milliyetçilikleriyle mücadele ön plâna çıktığı için, barış, demokrasi ve refah söylemiyle birlikte, “Kıbrıslılık” ve “Kıbrıslı Türk Kimliği” siyaseti de sol siyasetin temeline oturmuş oldu. Bunun anlaşılır ve kabul edilebilir meşru gerekçeleri olmasına karşın, tabanda bunun politik ve ideolojik bilinçlendirilmesi yeterince yapılamadığından, yıllar içinde bu politika, bir kısım sol kadro ve kitleleri, mikro-milliyetçi savrulmalara yönlendirmiştir.
Oysa başta Marksist siyaset olmak üzere sol politikanın amacı, eşitlik ve özgürlük temelinde, mevcut sosyo-ekonomik sistemin eleştirisi; sömürü, vesayet ve tahakkümün olmadığı; eşit ve özgür bireylerden oluşan toplumun inşasıdır.
Bu anlamda sol, kimliklerin varlığını, çoğulluğunu, farklılığını tanır ve bir arada var olmalarını savunur. Ama kimlikleri mutlaklaştırmaz, kutsallaştırmaz. Siyasetinin temeli olarak da kimlikleri almaz. Dahası bunları eleştirip aşılmalarına olanak sağlamak ve gettolaşmalarını önlemek için çaba harcar. Böylesi bir tutum, sola, başka birçok olumluluklarının yanında aynı zamanda, çok geniş bir toplumsal yelpazede siyaset yapma olanağını da kazandırır. Bu tutumu benimseyen sol, farklı kimliklerle birlikte mücadele edebilme yeteneğini kazanır.
Yukarıdaki paragraflarda ifade etmiş olduğum doğrular, zamana, mekâna ve koşullara göre çeşitli formlar içinde siyasal programlara dâhil edilebilirler. Siyaset, bugünden yarına toplumu taşımak ise, elbette bugünkü kimlikler, koşullar ve konjonktür de siyasetin başlangıç noktasında veri olarak alınmak zorundadır. Ama bu, solun kimlik, koşul ve konjonktüre teslim olması anlamına gelmez.
Bu söylenenler ışığında güncele dair de birşeyler söylemenin zamanı geldi sanırım. Artık “Kıbrıslı Türk Kimliğinin” ve “Kıbrıslılığın” ‘kutsallaştırılması’ anlamına gelen siyasetlerle sol politika yapmak ve toplumu ileriye taşımak olası değildir. Evet, etnik, kültürel ve diğer kimlikler, siyasi taleplerle ortaya çıkmış ve temsiliyet arzu etmektedirler; sol politika da bunları tanır ama sol bunların tutsağı olamaz. Sol, politikasının zeminine, yurttaşlık bilincini, yurttaşların sosyo-ekonomik eşitlik ve özgürlüğünü, refah ve mutluluğunu, insan haklarına ve başta sağlık ve eğitim olmak üzere toplumsal hizmetlere kolay ve eşit erişimini koyarak politik program oluşturmalıdır.
Yurttaşlık bilincini yerelden evrensele taşıyıp “Küresel Yurttaşlık Bilinci’ni” üretmek de solun en önemli misyonu olmak durumundadır.
Bunun pratik sonucu ne anlama gelmektedir? Kıbrıslı Türk Kimliğini ret mi ediyoruz? Hayır, bunun anlamı solun, Kıbrıslı Türk Kimliğini, Kıbrıslı Rumların, Türkiye kökenli Kıbrıslıların ve Avrupa Birliği üyesi diğer ulusların kimlikleri ile eş düzeyde ve eşdeğerde algılamaya ve tanımlamaya başlaması demektir.
Bu tutum, sol siyasal özneye ne sağlayacak?
Sol partilerin, politika üretirken, özelde Kıbrıs’ın kuzeyinde ve adanın tümünde, genelde ise Avrupa Birliği ve küresel düzeyde, sosyo-ekonomik ve kültürel sorunlara bütünsel yaklaşabilmesini; yurttaşların, -AB ve küresel yurttaşların- tümünün sorunlarına bütünsel çözümü öngörebilmesi ve kitleselleşebilmesi olanağını sağlayacak.
Mesela, Avrupa’da göçmenlerin sorunlarına yaklaşım ile yurdunuzdaki göçmenlerin sorunlarına yaklaşımda farklı gözlüklerle bakmamanız gerekir. Siz, Avrupa’da göçmenlere karşı islâmofobia ve radikal ırkçı eylemlere karşı çıkarken; ülkenizde sol siyaseti, nasıl ki anti-Rum ve anti-Kilise olarak tanımlayamaz iken, anti-Türkiye ve anti-İslâm üzerinden de tanımlayamazsınız. Sol politika ölçütleri bunlar değildir.
Günümüzün küreselleşme çağında toplumlara/insanlara dayatılan sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasal projelerin, Negri ve Hardt’ın tanımladığı şekliyle “küresel imparatorluğun” dayatmaları olduğu ve bir kısmı ulus-devletlerin üzerinden yürütülse bile ulus-devlet üstü olduğu göz ardı edilmemelidir.
Küresel imparatorluğun dayattığı gayrı insani ekonomik politikalar, ekolojik felâket ve savaşlar dâhil gayrı insani uygulamaların, tüm insanlığı, hiçbir etnik, kültürel, ulusal, coğrafi ve dinsel kimlik ayrımı gözetmeden tehdit ettiğini dikkate almadan, kimlik siyasetlerine bağlanarak politik mücadele vermek, solu apolitikleştirir ve kitleselleşmesini engeller. Ayrıca, Irak ve Afganistan başta olmak üzere, ülkemiz de dâhil yaşanmış ve yaşanmakta olanlar, kapitalist sistemin, etnik, dinsel ve diğer kimlikleri nasıl birbirlerine kırdırdığının örnekleriyle doludur.
O nedenle, kapitalizmin küresel dayatmalarına, küresel yurttaşlar olarak aramıza, bizi ayıran hiçbir kimliğimizi engel olarak koymadan, topyekûn karşı çıkmaktan başka seçeneğimiz yoktur.
Sol politik partilerin, bireylerden fazla olarak yapması gerekenler de vardır. En önemlisi eleştirmek ve karşı çıkmakla yetinmeyerek, sistemin aşılması ve dönüştürülmesi için gerçekçi sol alternatif projeler de üretmek...
Küresel imparatorluğun doğrudan ya da Avrupa Birliği veya Türkiye üzerinden dayattığı sosyo-ekonomik ve kültürel politikalara yalnızca karşı çıkmakla yetinmek, her alanda alternatif sol politikalar üretmekten geri durmak, bu coğrafyada yaşayan, Rumu, Türkü, Türkiyelisi, Kıbrıslısı, Müslümanı, Hristiyan’ı, ateisti ve bilumum kimlik sahibi insanı savunmasız ve siyasetsiz bırakmak anlamına gelir.
Bu kadar farklı kimlikleri, eşit ve özgür olarak, eşdeğerde ve eş düzeyde bir arada tutabilecek, küresel imparatorluğa ve onun bağlaşıkları hâline dönüşen ulus-devletlere karşı örgütleyebilecek güç de enternasyonalist sol özneden başkası olamaz. İşte, üretilecek ilk alternatif sol politika ve program, tam da budur.
Bilim ve teknolojinin eriştiği muhteşem düzeye karşın, insanlığı adaletsizlik ve sefalet içinde yaşamaya mahkûm eden küresel kapitalizme karşı çıkarken, hangi kimliği taşıdığımızın önemi yoktur. Zenginliği, refahı ve barışı paylaşırken de kimliklerimizin önemi olamaz. Dilimiz, dinimiz, rengimiz, genetiğimiz, etnik-coğrafi kökenimiz, cinsiyetimiz, inancımız, felsefemiz, mesleğimiz ve hiçbir diğer kimliksel tanım, küresel yurttaşlar olarak, küresel kapitalizmle mücadelemizde ayırıcı bir unsur olamaz. Bu bilinci taşıyan evrensel solun Kıbrıs’ta yaşayan üyeleri olarak, kimlik siyasetlerini güdenlerin niyetlerinden bağımsız olarak, “kimlik siyasetleri tuzağına” düşmemeliyiz.