2025 yılının bu son Pazar gününde, yine son dönemler içerisinde yazın alanımızdaki üretimlerden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Roman yazımında değerli üretimler verdiğimiz 2025 yılı döneminde; öykü, şiir, anı, araştırma dallarımızda Kıbrıs Türk Edebiyatımızın daha da zenginleştiğini görebilmekteyiz.
Tüm bunların yanında bir de arşivimizin tozlu raflarında yer alan, kimilerince unutulmuş, kimilerince “farkında” bile olunmayan, bilinmeyen bazı kitapların yeniden basılıp okura ulaştırıldığını görmekteyiz. Bu çalışmaların başında, benim de çok merak ettiğim ve maalesef kütüphanemde yakın zamana kadar olmayan; Kutlu Adalı’nın 1963 tarihli “Dağarcık” kitabıydı. İçeriğindeki toplumsal bellek izdüşümleri, özellikle 1961-1963 yılları arasında köyleri dolaşarak hazırladığı Köy Raporları, “köylü yaşamının”; coğrafi, kültür, sosyal yaşam’ın bir anatomisi niteliğindedir. Kızı İl Adalı tarafından bu değerli kitabın (az miktarda olsa da) yeniden basılıp arşivlerimize kazandırılması mutluluk verici.
Kutlu Adalı “Dağarcık”
Artshops, Ağustos 2024, 384 syf.
“Gerek köyler, gerek köylüler “Hükümet” için “ilgili makamlar” için bir dert dağarcığı; yazarlar çizerler için ise bitmez tükenmez bir konu hazinesiydi.
İşte ben, bu hâzinenin içinden birkaç konu alarak Kıbrıs Türk köylüsünün çıplak gerçeğini süssüz, özentisiz tümcelerle Dağarcık’ta anlatmaya çalıştım. Bana öyle geliyor ki, köy sorunlarına değinen bir yapıt şimdiye dek yazılmamıştır. Dağarcık, bu bakımdan öncü bir betik durumunda olacaktır. Ona yöneltilecek eleştiriler, hatta saldırılar; köy sorunlarının ileride daha güçlü, daha derinlere inilerek ele alınıp dile getirilmesine yardım edecektir. Kıbrıs Türk köylüsünün sorunlarıyla, ilgililerden çok aydınların, yazarların uğraşması gerektiğine inanıyorum. Çoğunluğu köylü olan geçimi, uğraşı toprağa dayanan Kıbrıs Türklerinin kalkınması, yaşama gücünün artması, dirliğe ulaşması, yaşayışının belirli bir düzeye yükselebilmesi, ancak köy sorunlarına değinmekle olacaktır.
-Kutlu ADALI-“
(giriş yazısı)
Ülkemizde psikolog olarak mesleğini sürdürürken diğer yandan, aldığı eğitimin kültürüyle de yoğurduğu hikâyeler, olaylar, karakterlerle her defasında sürükleyici bir çalışmaya imza atıyor Fezile Olkanlı. Roman geleneğimiz içerisinde yüzümüzü güldüren yeni kuşak roman yazarlarımızdan Fezile Olkanlı, “Sonbahar Masalı”(2021), “Kırmızı Liman”(2022) ve “Sonsuz”(2023) isimli romanlarının ardından bu kez “Mavi” ismini verdiği yeni bir hikâyenin içerisinde okuru yol aldırıyor.
Fezile Olkanlı “Mavi”
Herdem yayınevi, Ekim 2025, 202 syf.
“ ‘Bu kadar çok ölümün olduğu bir hikayeden ölümsüz aşklar çıkabilir mi?’ Livia, aniden kapısında beliren yabancının hayatını ve hatta ölümünü sonsuza dek değiştireceğinden habersiz, aşka inancını kaybetmek üzere olan bir kadındır. Bu yabancının gelişiyle, hayatta kalabilmek için yeniden aşık olması gerektiği anlaşılır. Bu ölüm kalım savaşı içerisinde yolu, üç genç kadının ölümlerini araştıran gazeteci Mert’le kesişir. İkili ellerindeki gizemi çözmeye çalışırken dünya dışı karanlık anlaşmalara, gerçekçi kabuslara ve kendi ruhlarının bilinmez yanlarına ulaşacaktır... Hikâye onları mağdur ve suçlunun birbirine karışacağı, zor kararlar gerektirecek dönemeçlere getirecektir... Genç kadınların kalplerini vaktinden çok önce durduran sebep nedir? Ölüm aşka engel midir? Nefret ettiğimiz kötü karakterlerden ne kadar farklıyız? Aşk, koşulsuz ve saf olabilir mi? Mavi tutku, nefret, aşk, çaresizlik ve teslimiyet gibi duyguların iç içe geçtiği, hüzünle gerilimin birbirine karıştığı bir hikâyedir.”
(arka kapak yazısı)
Sosyal, kültürel alanlarımızla ilgili zaman zaman monografik, zaman zaman da Kıbrıs Türk kültürü-folklorünü içine alan çalışmalarıyla kitaplığımızı zenginleştiren bir başka yazarımız da, sağlık alanında bir doktor olan sn. Hasan Topal beydir. “Mesarya’dan Notlar-1, 2,3 ”, “Kıbrıs Halleri”, “Tarihsel Süreçte Kıbrıs’ta İlkokullarda Sağlık Eğitimi”, “İngiliz Dönemi’nde Kıbrıs’ta Bulaşıcı Hastalıklar ile İlgili Yapılan Çalışmalar” kitaplarından sonra bu kez de “ilginç” denilebilecek bir çalışmayla okurun karşısına çıktı. “Bakkal Defteri” isimli kitaba konu olan “Bakkal Defteri”nin sadece bir “defter” olmadığını gösteriyor bizlere.
Dr Hasan Topal “Bakkal Defteri”
Kendi yayını, Şubat 2025, 224 syf.
“Bakkal Defteri, tarihsel belge niteliği olan bir evraktır. Bu evrağın tarihsel niteliklerini anlamak için, tarih biliminin çalışma yöntemlerini, tarihi belgenin özelliklerini bilmek gerekir. Tarihsel belgeler, geçmişte yaşanmış olayları, toplumsal yapıları, bireylerin günlük yaşamlarını ve kurumların faaliyetlerini belgeleyen her türlü yazılı kayıttır. Bu belgeler, bir dönemin gerçekliğini yansıtarak, tarihçiler ve araştırmacılar için önemli referanslar oluşturur.
Ben bu kavramları daha bilimsel bir şekilde anlatmak için, tarih derslerine çalışırken, çıkardığım notları kitabın ilk bölümüne yerleştirmeyi düşündüm. Çünkü akabinde okunacak olan “Bakkal Defteri” nin kıymetini daha iyi anlayabilmek için, bu bilgilerin önemli olduğuna inanıyorum. Ayrıca okuyucunun elinde mevcut olan bir belgenin bir aletin, bir kitabın, herhangi bir cismin tarihi belge değeri olup olmadığının ayırdına varabilmesi bakımından bu kitabın girişindeki tarih bilgileri çok önemlidir.”
(giriş yazısı)
Yine roman yazım dünyamızın yeni yüzlerinden biri de Pembe Tanyol’dur. “Nil Yeşili” ismini verdiği ilk romanıyla bu yolculuğa başlayan Tanyol, peşisıra; “Jade”, “Gün Yüzü”, “Mizaç” romanlarını ardarda okura sundu. Bu hızlı üretimini daha da ileriye götürerek 2025 yılı içerisinde biri anı diğeri ise roman olan iki çalışmasını birden okura sunan genç yeteneklerimizdendir kendisi. 2025 yılında yayınladığı söz konusu iki kitabı; “Kapıda Kitap”(anı, 2025), “Beklenti”(2025) isimlerini taşıyor. Ve “Beklenti” romanıyla ilgili arka kapak yazısını sizlerle paylaşarken, 2026 yılında daha da artarak, nitelikleri daha da büyüyerek nice yayınlarımızda buluşmak dileğimi buraya not düşmek istiyorum.
Pembe Tanyol “Beklenti”
Kendi yayını, Ekim 2025, 320 syf.
“Beklemek; asildir, güçlü olmak demektir, saygıdır, umuttur. Ancak her şeyin bir sınırı olması gerektiği gibi, beklemenin de bir miat süresi olmalıdır. Gülseli için de bu süre son bulmak üzeredir.
Gülsesli, kocasının zorunlu olarak ülkeyi terk etmesinin ardından, üç çocuğuyla bir başına yaşam mücadelesine başlamak zorunda kalır. Hayata dair birçok zorluğu göğüslemeye çalışırken de genç kadının yolu sımsıcak kalpli insanlarla kesişir. Kocası Barkın’la tüm iletişimi tamamen kesildiğinde paraları suyunu çekmek üzere olunca, çocuklarına bakmak için iş dünyasına atılmak durumunda kalır. Oysa geçmişte kocası onun çalışmasına kesinlikle karşıydı.
Gülseli, nihayet bu özlem dolu bitmek bilmez bekleyişten vazgeçip de gönlünü –kocasından tamamen farklı- bir başkasına kaptırınca, bu zamana kadar sahip olduğu kişisel değerler ve en büyük nimetlerden biri olarak addettiği sevgi arasında sıkışıp kalacak; kendi kendisiyle muazzam bir çelişki içine düşecektir. Bu yeni tanıştığı adamla yepyeni bir geleceğe yelken açması –hayatta olduğuna dahi emin olmadığı kocası Barkın’a rağmen- olası mıdır?
Yıllar sonra bir gün kocasıyla karşılaşması mümkün olabilecek mi? Ya da en azından onun akıbetini öğrenebilecek mi?
Barkın, gerçekten zorunlu olarak mı ailesinden ayrı düşmüştür; yoksa bile isteye bir hiçliğe karışıp ortadan kaybolmayı bizzat kendisi mi seçmiştir?..”
(arka kapak yazısı)