Kıbrıs Sorunu çözüm sürecinin önemli etmeni Türkiye…

Kutlay Erk

Cumhurbaşkanlığı (CB) döneminde Tatar Kıbrıs sorunu çözüm sürecini donuğa soktu, çözümle ilgili taraflar arası resmi bir görüşme yapmadı. Denilebilir ki onun 2-Dervletli Çözüm Tezi nedeniyle öyle oldu.

Denktaş’ın vizyonu ve mirasıdır bu tez; ona rağmen Denktaş resmi süreçlerin aktif katılımcı üyesi ve başrol oyuncusu oldu… Örneğin, Denktaş’ın Konfederasyon önerisi iki ayrı bağımsız devletin ortaklaşması idi; hatta KKTC bir günlüğüne olsun tanınsın ve hemen sonrasında Konfederal Kıbrıs Cumhuriyeti kurulsun şeklinde önerileri, talepleri vardı… Gene de BM davetli resmi görüşme masasında Kıbrıs Türk tarafı yerini hep aldı.   

2-Devletli Çözüm Tezi siyasi piyasaya neden sürüldü?! Crans-Montana Konferansı yıkımından sonra Kıbrıs sorununa çözüm için BM’nin kullandığı iki inisiyatife de destek veren, katılımcı ve etkili katkı koyucu taraf olan Türkiye, uluslararası siyaset bağlamında iki kez Kıbrıslı Rumlara yenilmişti… BM de yenilmişti ama o onun derdi… Türkiye bir üçüncü yenilgiyi kabul edemez. Dolayısıyla hem Kıbrıs Rum tarafına siyasi bedel ödetmek için, hem de Türkiye’nin çıkarlarını kapsayan vizyonlarını hayata geçirmeye dair ihtiyacı olan zamanı ve siyasi şantaj malzemesini kazanmak için Kıbrıs sorununu donuğa sokmak gerekiyordu. Bunun için de en kullanışlı ve haklı gösterilebilecek proje olarak “Mademki Kıbrıs Rum tarafı BM Ölçütlerinde çözümü iki kez ret ve inkâr etti, BM’nin bu tezi tüketilmiştir, yerine Türk tarafı olarak 2-Devletli Çözüm Tezini öneriyoruz” gerekçelendirilmesiyle uluslararası topluma ve siyasete sunuldu.

Bu tezi sahiplenmek ve savunmak da doğal olarak CB Tatar’ın ödevi oldu… Türkiye memnun mesut, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarında iddia ettiği hakları için siyasi, hukuki ve askeri girişimlere başladı… Elindeki güç de Kıbrıslı Türklerin hakları idi… Eğer Kıbrıs Cumhuriyeti var ise, Kıbrıslı Türkler iki kurucu ortaktan biridir, “Özden gelen hakları” vardır… Bu haklar Kıbrıslı Rumların işgalinde ise, bu işgalin doğal sonucu olarak oluşturulmuş KKTC vardır. Her iki statü de Kıbrıslı Türklere Doğu Akdeniz doğal gaz kaynaklarından pay vermektedir ve Kıbrıslı Türkler bu hakkın pratikte kullanılması, işletilmesi için Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) lisans vermiştir.

Türkiye’nin AB ile ilişkilerini de canlandırması gerekiyor. Tam üyelik sürecini canlandırarak başlatmak çok iddialı bir proje olacağı için Türkiye-AB Gümrük Birliği Antlaşmasının kapsamını genişletmek ve TC yurttaşlarına vize kolaylığı sağlamak konuları daha makul projeler olurdu… Türkiye bu konulardaki taleplerini ve müracaatlarını AB’ye yaptı, teknik görüşmeler başlatıldı ve taraflar olumlu kararlarda ilkesel olarak ortaklaştı. Uygulama için AB organlarından siyasi karar gerekiyordu; yıllardan beri Kıbrıs Cumhuriyeti engellemesi ile bekletiliyor.

Rusya-Ukrayna savaşında yaşanan kritik durumlarda Türkiye etken moderatör oldu, tarafların görüşmelerini kotaran kolaylaştırıcı oldu ve böylece dünya siyasetinde önemli bir yer kazandı. Son yıllarda Suriye’de yaşanan iç savaş ve sonrasında Suriye’yi yeniden kurgulamak olgularında Türkiye kilit roller oynadı ve dünya siyasetindeki güçlenen etkisi ilgili taraflarca yadsınamaz oldu… ABD Başkanlığına yeniden seçilen Trump’ın ABD-AB ve NATO ilişkileri ile Rusya-Ukrayna savaşı konularındaki tavırları Avrupa ülkelerini özellikle güvenlik konularında yeni arayışlara soktu; Türkiye’nin kapısını çaldılar… İsrail-Hamas savaşı ve Suriye kargaşası bölgeden AB ülkelerine yeni bir göç hareketi başlatabilir endişesi ile AB Türkiye’nin kapısını bir daha çaldı…
Ve fakat Türkiye iç siyasetinde sosyolojik değişiklikler başladı; ekonomi krizlerle, demokraside kırılmalarla gidiyor, gidebildiği kadarıyla. ‘Terörsüz Türkiye’ projesi de sosyolojik değişikliğe daha farklı bir boyut kattı… Ve AKP ve Erdoğan, onlarca yıllık kronik ana muhalefet partisi CHP’nin gerisine düştü… Yani bir tarafta uluslararası siyasette imajı güçlenen bir Türkiye, diğer tarafta iç siyasette imaj kaybeden bir AKP hükümeti…
CB Erdoğan ve AKP hükümeti neyi nasıl toparlayacak?! En etken araç donukta duran Kıbrıs sorunu ve CB Erdoğan’ın “Annan Planında yaptığımız gibi elimizi taşın altına sokarız” sözleriyle gaz verdiği BM Genel Sekreteri (BMGS)… CB Tatar 2-Devletli Çözüm Tezini ısrarla savunadursun, Ankara hükümeti BMGS’nin gayri resmi toplantılarına zemin hazırladı… BMGS’den bir de istekleri olduğunu düşünmemek mümkün değil: Rum tarafının Türkiye destekli ve katkılı BM çözüm önerisini üçüncü defa çökertmesine izin verilmeyecek; bu mümkün değilse süreç başlamayacak ve engelin Rum tarafı olduğu ilan edilecek… Ne yani, CB Erdoğan çıraklık döneminde Papadopulos’a, kalfalık döneminde Anastasiadis’e yenildi, şimdi ustalık döneminde de Hristodulidis’e mi yenilecek?!

Geçen hafta New York’ta yapılan Gayri Resmi 5+1 toplantı kapsamında Türkiye Dış İşleri Bakanı Fidan Kıbrıslı Rum lider Hristodulidis ile yaklaşık bir saat görüştü. Bu görüşme Gayri Resmi 5+1 Toplantı planlanırken programlanmış, BMGS tarafından ayarlanmış olmalı; öyle son anda ayarlanan bir görüşme böyle organize gerçekleşemezdi… Toplantı sonrası Bakan Fidan “Biz hiçbir zaman için müzakereden kaçan, konuları medeni bir şekilde, rasyonel bir şekilde, olgun bir şekilde tartışmaktan kaçan bir ülke değiliz. Bu tartışmaya, görüşmelere, diyaloğa devam edeceğiz” dedi… Hristodulidis de Türkiye-AB ilişkilerinde ilerleme için Kıbrıs sorununun çözümünde ilerleme olması gerektiğini ifade etti… Ardından me çıktı?! TC yurttaşlarına AB için Şengen Vize kolaylığı uygulaması… Birinci aşama tamam…

İkinci aşama olan AB-Türkiye Gümrük Birliği Antlaşmasının kapsamının genişletilmesi de yılbaşında başlayacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti AB Dönem Başkanlığının altı aylık sürecinde gerçekleşmesi sürpriz olmayacak. Ekim’de KKTC CB seçimleri var, CTP adayı Erhürman kazanacak ve BM Ölçütlerinde çözüm süreci canlanacak… Türkiye, Annan Planında elini taşın altına koyarken KKTC’de BM Ölçütlerinde çözüme halkın güçlü bir desteği, talebi ve eylemleri vardı. AKP hükümeti de Türkiye’nin AB üyelik sürecinde başlangıç vuruşu yapabilmek için bunu sahiplendi… Dolayısıyla, Erhürman ile Ekim’den sonra ve Noel’den önce yeni bir Gayri Resmi 5+1 Toplantı yapılıp, yılbaşından sonra BM Ölçütlerinde bütünlüklü çözüm için resmi süreç başlatılacak. İddia ederim ve derim ki bunun strateji planı da geçen hafta New York’ta BMGS’nin üç garantör ülkenin dış işleri bakanlarıyla ayrı ayrı yaptığı görüşmelerde şekillendirilmiştir. Bu konuda da hem garantör ülke hem de BM Güvenlik Konseyinin beş daimî üyesinden bir olan İngiltere’nin Dış İşleri Bakanı temsilcisi, her zaman olduğu gibi, etkin ve ‘görünmez’ faal rol oynamış, BMGS’ye sahneyi hazırlamıştır…
Bütün bunlar Ankara hükümetine ve CB Erdoğan’a ne sağlar?!… AB Gümrük Birliği kapsamı genişlerse, Türkiye ekonomisine önemli katkı olacak. Kıbrıs sorunu çözümü için, Doğu Akdeniz Münhasır Ekonomik Bölge Haritasının yeniden şekillenmesi şantajı ile Doğu Akdeniz doğal gaz kaynaklarına ulaşımı ve bölgenin de enerji merkezi olmak vizyonun gerçekleştirmesi mümkün olacak. ‘Terörsüz Türkiye’ projesi de akıllı-uslu uygulamaya girebilirse CB Erdoğan ve AKP CHP ile oluşan oy farkını biraz daraltabilecek. CHP Kasım’da seçim istiyor, CB Erdoğan Kıbrıs ‘aletini’ kullanmadan bir erken seçime yatmaz… Sonrasında kazanır mı?! Galiba kazanamayacak… Arada Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılmış olabilir ama… Şubat 1959 Londra-Zürih antlaşmalarında yaşandığı gibi…