Kıbrıs ortak evimiz olur mu?

Cenk Mutluyakalı

Kimi durumda en zoru, en basitini söylemektir.
Başınızı kaldırmak ve ne görüyorsanız, ne biliyorsanız, ne hissediyor ve ne düşünüyorsanız bunu söylemek…
Törpülemeden, kılığına sokmadan, nabza göre şerbetlemeden, eğip bükmeden, kıvırmadan ve süslemeden söylemek.
Pek az insan bunu başarıyor.
Pek az siyasetçi.
Pek az dost, arkadaş, yoldaş…

*  *  *

“Yavru kalmadı artık sadece ana var, döver de sever de…”
Kutlu Adalı demişti ya bunu!
Tam da anlattığım gibi.
Başını şöyle bir memlekete çevirdi ve gördüğünü, bildiğini, hissettiğini tüm açıklığıyla kulaklarımıza fısıldadı.
“Bu toplumun kimliği, kişiliği elinden alındı” dedi.
Ve toplumun “bu hallere razı” görüntüsünü yüzüne vurdu…

*  *  *

Güneyde bir tanıtıma katıldım.
Kutlu Adalı’nın yazıları Yunanca’ya çevrildi.
Sevgül Uludağ ve İlkay Adalı’nın çalışması, bu kez Kıbrıslı Rum okurlarla buluştu.
Tümü dolu bir salon vardı.
Çok gururlandım, duygulandım.
Ve üzüldüm, çünkü salonu dolduranların tamamı 60 yaş üzeriydi.
Konuşmam vardı.
Sözlerimden etkilenmiş göründüler, uzun uzun alkışladılar, tebrik ettiler.
İyi de, gecenin sonunda yeniden gerçeğimize döndük.

*  * *

“Kıbrıs’ı tek ülke olarak bildim, hep öyle hayal ettim. Kıbrıs ülkesi bizim ortak değerimizdir ve aslında bu değer bize yeter” dedim…
“Ne yurdumuza, ne de birbirimize yeterince iyi davranmadık…”
“Giderek daha çok bölünüyoruz, giderek daha çok ayrışıyoruz...”

Bunları söyledim ve gözleriyle onayladı herkes!
“Güneyden kuzeye kaçtığımız arabanın direksiyonunda bir Kıbrıslı Rum vardı. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Şimdi kuzeyde yaşarken, arabanın direksiyonunda bir Türk var. Nereye yol aldığımızı aslında yine bilmiyoruz...”
“Limasol’dan çok küçük yaşta ayrıldım, şimdi, oğlumla gittiğimde bana nereye geldiğimizi soruyor. Evimiz, diyorum… Kabul etmiyor… Evimiz neresi peki? Şimdi ayrılmış, değişmiş, farklılaşmış hayatlarımız, anılarımız, gerçeklerimiz var. Yine de evimiz Kıbrıs! Kıbrıs’ın hepimizin ortak evi olmasını istiyorum.”
Bunları söyledim...
Çünkü, Kutlu Adalı’nın da bunu istediğini düşündüm...
Bu ülke, birlikte yaşamak için yetebilmeli, hepimize…

*  *  *

Kıbrıs’ın kuzeyi içine Türkiye yutmuş gibi...
Güney derseniz kocaman bir kibir!
Kimi durumda en zoru, en basitini anlatmaktır.
Çırılçıplak hislerinizi…

 


İki eğitim ve canı gönülden iki tebrik

İki önemli eğitim projesi var.
Tam da “yaşam boyu öğrenme” ya da daha doğru tanımla “yaşam boyu gelişim” dedikleri...
Canı gönülden kutlamak gerekiyor.
Biri cezaevinde... 9 farklı meslekte 40 mahkuma eğitim verilecek. Bu eğitimler, umarım bu insanları topluma yeniden kazandıracak. Belki “suç” peşine koşmaları engellenecek.

Çok seneler önce, talihsiz bir olay nedeniyle hapse düşen bir tanıdığım vardı.
Çocuk yaşta!
Cezaevinde meslek öğrenmişti.
Şimdi Girne’deki iş yerini görseniz dudağınız uçuklar.
O nedenle…
İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars’ı…
Eğitim Bakanı Cemal Özyiğit’i…
Çalışma Bakanı Zeki Çeler’i…
Esnaf Odamızın Başkanı Mahmut Kanber’i kutluyorum.
Ve Cezaevi Müdürü’ne de “kolay gelsin” mesajı gitsin  elbette...

İki önemli proje demiştim...
Bir diğeri, Lefkoşa’da ve Başbakan Tufan Erhürman öncülüğünde…
21 yetişkin kadına “okuma yazma” öğretiliyor.
Hemen işitiyor gibiyim: “Bizim ülkemizde ne zamandan beri okuma yazma bilmeyen insanlar da var.”
Evet, var.
Ve “nüfus siyaseti”ne dair öfkemiz başkadır, nüfusun kendisini geliştirmek ve yarını iyileştirmek bambaşka...
O nedenle bu eğitim projesinde hem Başbakanlık, hem de Vakıflar canı gönülden tebriği hak ediyor.
İyiyi, doğruyu, güzeli de görmek gerekiyor.

 


 

ALTYAPI

Bizim kulübün genel kurulundan not almıştım, bir türlü yazamadım.
Gelir - gider dökümü!
Bir senelik hesap...

  • Yabancı Futbolcu Ev Kirası, Yemek, Maaş 100.950 TL.
    (Üç futbolcu bu!)
     
  • Alt Yapı Giderleri: 139.593 TL.
       (Muhtemelen üç yüz sporcu...)

*  *  *

Üstelik Doğan, ülke futboluna alt yapıdan en fazla sporcu yetiştiren, eğiten, kazandıran kulüp.
Eminim ki diğerlerinde daha bir felakettir tablo...
Bu rakamların “hazmedilir” bir yanı yoktur.
Sporcu gelişimine, geleceğe, bu ülkenin gençlerine ayırdığımız kaynak neredeyse üç futbolcunun ev kirası, maaşı, yemek parası ile aynıdır.
Bunun sebebi , “skor” odaklı yarışmacı zihniyettir.
Böyle olmamalıdır!
Ve futbolumuz amatördür, liglerimiz  “kendi kendimize” sadece...


Notçuklarım

Anlamadım!

  • Erdoğan’ın gelişini, Erdoğan gelmeden protesto etmek nedir?
     
  • Bu Akıncı, hani o bildiğimiz Akıncı mı?

Düşünüyorum da!

  • Galiba bazen, sosyal medyada fotoğraf yayınlamak için yaşıyoruz!

Bilmiyoruz!

  • Erdoğan, o meşhur Külliye’yi açacak mı, açmayacak mı?
    Son dakika sürprizi mi olacak, yoksa, tüm bu gündem “kuru gürültü” mü?

Hadi itiraf edelim!

  • Kaçımız, beş sene önce “Külliye”nin ne olduğunu biliyorduk?

Zenginin ‘borcu’

  • Türkiye’de Gazeteci Can Ataklı soruyor: ''Erdoğan hangi konuda ve neden sıkışmıştır ki 2 milyon lira borç alacak duruma gelmiştir?''
    * (Erdoğan’ın mal varlığı Resmi Gazete’de yayınlandı, 2 milyon borcu olduğu varlığa yansıdı.)

 E iyi!..

  • Bizimki “4 milyon” borçlandı.
    İki kat “sıkıştığı” görülebiliyor!
     
  • GÜNEYDE naylon poşetler paralı oluyor.
    ÇEVRE için doğru adım.
    Örnek almalıyız!

“gün gelip kırılınca sevgilim
deniz alıyorum ona köşedeki balıkçıdan
oturup geçmişin gölgesinde
hayatın kılçığını ayıklıyoruz”

Engin Akbaba