"Kıbrıs kimliğim yok diye, evlenmek istemedi benle"

Cenk Mutluyakalı

Bugün köşem Özgül’ün…
Benim de boğazım düğüm düğüm…
Siz okurken, eminim sizin de...

***
Köye gidecektim. Yaşamımın ilk 18 yılının aralıksız geçtiği köye… Çocukluğumun, savaşla hırpalanmış, güzelliklerle acıların yan yana yürüdüğü o yıllarımın köyüne…

Hamitköy ışıklarının az ilerisinde, otostop çeken iki genç görünce, bu kez hiç tereddüt etmeden durdum. Mağusa’ya gideceklerini söylediler. “Ama ben oraya kadar gitmeyeceğim, isterseniz bir yere kadar götürebilirim” deyince bindiler.

Öne oturan teşekkür etti. Tipik bir Kıbrıslı merakıyla sordum: “Eviniz Mağusa’da mı gençler, eve mi gidiyorsunuz?”

Meğer farklı Mesarya köylerinde yaşıyor, çalışmaya gidiyorlarmış Mağusa’ya…

Ben, beş yaşım bile dolmamışken savaşta yürüyerek gittiğimiz köyden ve sonrasındaki yoksul, zorlu yıllardan bahsedince şaşırdılar. Öndeki gülümseyerek, “Yani savaşı hatırlar mısın abla, hiç göstermiyorsun” dedi, bir tür iltifat gibi.

Henüz bu yıl bitirmişler liseyi. Daha 18 bile olmamışlar. Ehliyetleri olup olmadığını sordum; biri, doğum gününün eylülde olduğunu söyledi. Ardından ekledi:

“Türkiye’ye astsubay okuluna gidecem abla…”

Önce sandım ki zorunlu askerlik için oraya gidecek. “Yoksa meslek olarak mı seçtin askerliği?” deyince başıyla onayladı.

“Hayırlısı olsun, manevi tatmini yüksek bir meslek sanırım” dedim. Ama kısa süre içinde anladım ki bu ilk tercihi değilmiş. Sadece garanti maaş için seçmiş. Çünkü bu ülkede hiçbir umudu yokmuş…

Arkadaki, renkli gözlü olan, “kardeşim” dediği arkadaşının ardından söze girdi. O da polisliği seçmiş. Ne zaman kimlik kartı alabileceğini sordu.

Sohbet koyulaştı. Son günlerde güneye geçiş sıkıntılarını sordular, bildiklerimi anlattım. Yolda trafik sıkışıktı, tamirat vardı. Ben “gözlerim açıkken bu yolun da onarıldığını gördüm ya, gam yemem artık” diye sevinirken, gençler için bu küçük mutluluk bile bir anlam taşımıyordu.

Her şeye üzgün, her şeye kahırlıydılar.
Söz döndü dolaştı Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna geldi.

Öndeki gencin ebeveynlerinden biri Türkiyeliymiş, o yüzden pasaportu yok.

Ötekinin ise her iki ebeveyni de Türkiyeli. 28 yıl olmuş adaya geleli. Ama aile de çocuk da hâlâ KKTC vatandaşı değil! Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportunu düşünmek bile onlar için hayal…

İnmelerine yakın, beni can evimden vuran cümle geldi, askerliğe gidecek o gencin dudaklarından:

“Biliyor musun abla, kız arkadaşımdan ayrıldım bugün. O ayrılmak istedi. Çünkü ben Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alamayacağım diye evlilik düşünmediğini söyledi.”

Boğazım düğümlendi. Yüzünde kahır gördüm, ben de kahroldum.

Araçtan inerken, “Dikkatli sür abla, her gün kaza olur” demeyi de ihmal etmedi.

Fırsat bulup onlara trafik kazalarıyla mücadelemi anlatamadım.

Buruk bir gülümseme yerleşti yüzüme...

“Bravo be gençler, ablanızı kazalara karşı uyaracak kadar bilinçlisiniz demek” dedim içimden.

Onlar yeniden yol kenarında otostop çekiyordu. Ben ise gökyüzüne bir dilek bıraktım:

“Belki bu kez binecekleri araç onları işyerlerine kadar götürür…”