Kıbrıs halkı nasıl bir birine düşman edildi?

Serhat İncirli

Kıbrıs’ta iki halk mı var?
Yoksa çok toplumdan oluşan bir Kıbrıs halkı gerçekten var mı?
“Tek halk” kabul etmekten yanayım… 

-*-*-

Neyse!
Kıbrıs gazetesinde dün bir “vefat” ilanı vardı…    
“Mehmet Cevdet ve Aziziye Cevdet’in kızı, Abdullah Ali Riza’nın sevgili eşi Adile Abdullah Ali Riza (Alparslan) Hakk’a yürüdü. Cenazesi aynı gün Güzelyurt Yuvacık Mezarlığı’nda defnedilmiştir. Işıklar İçinde yatsın”…

-*-*-

Adile hanım, Kıbrıs Medya Grubu’nda çok uzun yıllar birlikte çalıştığımız Sevim ablamızın, Sevim Abdullah’ın annesiydi…
Kardeşlerine ve kendisine başsağlığı; anneciğine de rahmet dileklerimi iletirim…

-*-*-

Burada anlatmak istediğim ne sevgili Sevim ablamız ne de anneciğidir…
Babasından bahsetmek istiyorum…
Baflılar, özellikle de yaşlı kesim “Abdullah Ali Riza” veya “Abdullah Çavuş” ismini çok iyi bilir…

-*-*-

Abdullah Çavuş, İngiliz polis teşkilatında çavuşluk rütbesine yükseltilmiş, işini çok iyi yapan, dürüstlüğüyle bilinen tertemiz bir insandı.
EOKA terör örgütünün öldürdüğü ilk Kıbrıslı Türk olarak bilinir…
Baf’ta 1956 yılının Ocak ayında (11 Ocak) katledildi.
Öldürüldüğünde 4 çocuk babasıydı. 

-*-*-

Evet, EOKA’da, 1955’teki kuruluşundan sonra geçen ilk birkaç yıl, “Kıbrıslı Türklere sakın dokunmayın, hedef İngilizlerdir, başımıza yeni bir cephe belası daha açmayalım” mantığı hakim olmasına rağmen, Abdullah Çavuş, bir tetikçi tarafından altı kurşunla vuruldu.
O dönemin gazetelerine göre Abdullah Çavuş, kendini vuran teröriste, ağır yaralı olduğu halde dört el ateş etti ve düşüp öldü. 
Cinayet Baf’ta işlendi.
Türk toplumu gerek Baf bölgesinde, gerekse ülke çağında bu cinayetle belki de ilk kez EOKA’ya karşı galeyana geldi.

-*-*-

EOKA’cıları bilemem ama TMT’ciler, “her iki yer altı örgütünü de Amerika, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan; olası komünizm ya da Sovyet tehlikesine karşı Kıbrıs’ta milliyetçiliği örgütlemek için kurdu” gerçeğine çok kızarlar…

-*-*-

1955’te kurulan EOKA, özellikle Baf sahillerini Yunanistan’dan silah getirmek için sıklıkla kullanıyordu.
Ve Abdullah Çavuş, bu silah ikmallerinden ya da silah kaçakçılığından birini saptamış, onlarca, hatta yüzlerce teröristi silahlandıracak tüfeklerin yakalanmasını sağlamıştı.
Silahları getiren geminin adı Ayyorgi’ydi yanılmıyorsam…

-*-*-

Ve yazılmayan, yorumlanmayan bir şey söylemek lazım…
Abdullah Çavuş, EOKA’ya karşı İngiliz sömürge devletinin tarafında ve aynı devletin otoritesinde görev yapıyordu. 
Dolayısıyla İngilizler, Abdullah Çavuş’un veya operasyonda yer alan her hangi bir Türk polisinin deşifre edilmemesi adına çılgınca çaba harcamalıydı.

-*-*-

İnancım, duyumlarım, edindiğim bilgiler, Abdullah Çavuşun adının EOKA’cılara bizzat İngilizler tarafından sızdırıldığı yönündedir…

-*-*-

Abdullah Çavuş’tan sonra bir başka Kıbrıslı Türk Lisani Çavuş da Poli’de EOKA tarafından vurularak öldürülmüştü.

-*-*-

İngilizler o dönemde oyunu çok iyi oynadılar…
Türklerin sessizliğini bu iki cinayet ve daha sonra Lefkoşa’da İngiliz askerlerinin silahlı korumasında, bir grup Türk’ün Rum ve Ermeni dükkanlarını yağmalamasıyla bozdular…
Ve 1957 – 1958’de alt yapısı – üst yapısı hazır TMT’yi ortaya çıkarıp, gerek EOKA’nın gerekse TMT’nin birbirilerine düşman olmasının temelini iyice sağlamlaştırdılar.

-*-*-

Haaa Ada’da Kıbrıslı Ortodoks ve Kıbrıslı Müslüman ahalinin arası açık mıydı değil miydi?
Herkes İkinci Dünya Savaşı sonrasında yoksullukla ve köylerinin kıt kaynakları ile meşguldü.
Milliyetçilik elbette vardı ama örgütlü değildi.
Osmanlı sağ olsun, Ortodoks Kilisesi çok güçlü bir kurumdu ki bunu da bir gün yazarız inşallah… 
Ve o güçlü kurum çevresinde İngiliz gazıyla örgütlenen Rumlara karşılık, TMT ve Türkiye’den gelmelerine İngiltere’nin izin verdiği komutanlar, Elen ve Türk milliyetçiliğini zirveye taşıdılar.
Sonuç ortadadır.

-*-*-

Adile hanımı; 65 yılı aşkın süre önce öldürülen eşi Abdullah Çavuş’u ve Lisani Çavuş’u Allah rahmet eylesin… Hayatta olan tüm yakınlarına bir kez daha saygı ve sevgilerimle birlikte başsağlığı dileklerimi sunarım.
 


KKTC’yi anavatanlarıyla birlikte yönetenlerin şakası!

Vaka sayısı artıyor…
Dünya’daki benzer örneklere bakıyoruz; farklı yaklaşımlar var…
Bir kısmı “kapanma” yolunu tercih ediyor, bir kısmı “kapanmadan” idare etmeye çalışıyor.
Bu bir tercih meselesi olmanın ötesinde, “yaklaşım” veya “bakış açısı” meselesidir.

-*-*-

Nasıl mı?
Mesela KKTC’de devlet memuru anlayışı ile olaya bakarsanız, “15 gün her şeyi ve her yeri kapatalım” diyenler çıkabilir…
Haksız değildir bu görüş…
Özel sektör ise “zaten ekonomik gidişat fiyasko; bir de kapanırsak, mahvoluruz” düşüncesindedir…
Bu görüş de yanlış değildir…

-*-*-

Peki tam doğru nedir?
Tam doğru, çok sağlam bir yönetime sahip olmaktır…
Hijyeni, aşılamayı, toplu taşımacılığı, okulları, iş yerlerini, testleri hem sağlayabilecek hem de denetleyebilecek bir yönetim…
Yani?
Yannisi Nigolisi yok canlarım benim!
KKTC’de, içinde bulunduğumuz krizi, anavatandan destek alarak veya almayarak aşabilecek bir yönetim olduğu inancında mısınız?
Yanıtınız “evet”se; çok şakacı olduğunuzu söyleyebilirim ama gülmediğimi de eklerim!


Mahmut Anayasa dostum dün sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşım yaptı:

KKTC - TL - Ankara - Guguk - Yokoluş... Federal Kıbrıs - Euro - AB - Uluslararası Hukuk - Kurtuluş... Net, çok net, hatta HD...”