Neredeyse dört yılı geçiyor; hemen her gün mutlaka yürüyüş yaparım ya da “keyfime göre” bisikletimi sürerim!
-*-*-
Yüzde 95 bu yürüyüşler yaşadığım Gönyeli bölgesinde – yüzde 5 de Lefkoşa’nın Avrupa tarafında gerçekleşir!
-*-*-
Yürürken düşünürüm…
Bu arada yürürken kitap “dinlerim!”…
-*-*-
Bazen de Orhan Gencebay veya Ahmet Kaya!
-*-*-
Yani yürürken “keyfim ve kahyası” pozisyonundayım!
-*-*-
Ne demektir “keyfim ve kahyası”?
-*-*-
Sözlüklere bakmak lazım…
Bakıyoruz…
Sözlük derken mesela Chat GPT hıyarı ne demiş?
Bakalım!
-*-*-
“Keyfimin kahyası değil” ya da “keyfinin kahyası” ifadesi Türkçede bir deyimdir.
Anlamı: Kimse kimsenin keyfini yönetemez, ona ne yapacağını dikte edemez demektir.
Bir kişinin kendi keyfi, ruh hali veya tercihleri üzerinde başkasının söz hakkı olmadığını vurgular.
-*-*-
Kullanım:
“Ben keyfimin kahyası değilim”…. Yani keyfimi kontrol edemiyorum, canım ne isterse onu yapıyorum / böyle hissediyorum.
“O da kim oluyor, benim keyfimin kahyası mı?” Yani benim ne yapacağıma o karar veremez.
-*-*-
Peki “Keyfim ve kahyası” nasıl açıklanıyor?
Bu ifade Türkçede genelde alaycı veya kinayeli bir söylemdir.
Anlamı: “Keyfim ve bana hizmet eden kişi” gibi şaka yollu bir anlam taşır.
-*-*-
Asıl kullanım, “keyfimin kahyası değilim / değil” deyiminden türetilmiş olup bazen abartı veya espri amaçlı söylenir.
Bir kişi, çok rahat bir tavırla kendi keyfine göre hareket ettiğini anlatmak için “keyfim ve kahyası” diyebilir.
Bu bağlamda kullanım:
“O bugün hiçbir şeyi takmıyor, keyfi ve kahyasıyla geziyor.”
Yani, kendi keyfine göre takılıyor, umursamaz ve rahat.
“Adam keyfi ve kahyasıyla oturmuş, hiçbir şey umurunda değil.”
Yani keyfine bakıyor, tamamen rahat davranıyor.
-*-*-
Yaşadığımız ülkede “keyfim ve kahyası” modeli ile yaşamı sürdürmek, çok sık kullanılan o meşhur lafla soracak olursak “sürdürülebilir” midir?
-*-*-
Bunu başarabilene, yani örneğin bu sayfada kullandığım kedi fotoğrafındaki kedici gibi yaşayabilene aşk olsun!
-*-*-
Keyfim ve kahyası!
Ohhhh!
-*-*-
Bu arada, Kıbrıslı “keyfim ve kahyası”ndan çok “miki maşağına denk” deyimini kullanmayı tercih eder!
Aman ayıp!
Deme!
-*-*-
Çok çok affedersiniz, özür dilerim, beni affedin ama “.iki .aşağına denk yaşamak” ne demektir?
“Keyfim ve kahyası” argoysa, bu tabii ki “argonun 10 katı argodur!
-*-*-
Sözlük diyor ki; “… Günlük dilde “hiçbir şeyi planlamadan, oluruna bırakıp rastgele yaşamak; ne çıkarsa bahtıma” anlamında kullanılır.
-*-*-
Chat GPT vordosuna göre, “Kişinin keyfine, anlık durumuna, içinden geldiği gibi hareket etmesini anlatır.”
“Düşünmeden, plan yapmadan, sorumluluk almadan yaşamak” gibi bir anlam taşır.
-*-*-
Argo olduğu için resmi ortamda kullanılmaz.
-*-*-
“Yıllardır .iki .aşağına denk yaşıyor; işe güce önem verdiği yok.”
Yani plansız, gelişigüzel bir hayat sürüyor.
-*-*-
Tabii ki bu ifade, cinsel ayrım içeren bir ifadedir ki medeni – modern – developed ülkelerde kullanım dışıdır!
Hatta İngiltere’de bunu söyleyin, önce anlamayabilirler; cinsel bir sağlık problemi diye düşünürler ama kadın – erkek ayrımcılığı yaptığınızı anladıkları anda sizi yargılayabilirler bile falan!
-*-*-
İnsanoğlu veya insankızı; “keyfim ve kahyası” şeklinde yaşayamaz!
Çalışmalıdır!
Üretmelidir!
Emek harcamalı, karşılığında ücret almalı ve ihtiyaçlarını giderebilmelidir!
-*-*-
Ata’dan veya “KKTC şartlarının bir avantajı olarak” Rumlardan kalan mülkle “keyfim ve kahyası” şeklinde yaşayanlarımız kesinlikle bulunmaktadır…
-*-*-
Son dönemlerde rüşvet alarak veya iddialara göre kara para aklayarak da “keyfim ve kahyası” pozisyonunu sağlayanlar bulunduğu iddia edilmekle birlikte; “hem rüşvet almak hem kara para aklamak” da birer “iş” olduğundan; Rum mülkleri üzerinde rahatça endam eyleyenlerin, bu iki gelir kapısı ile alakalı olarak “tu kaka” hıyarlığına gelmesi de “tarafımca” akıllı bir tavır değildir!
-*-*-
Haaaa, 1974 sonrası Kıbrıs’ın “Kuzey” coğrafyasında iki adet “devlet” kurmuşuz!
Her iki devlete de “keyfim ve kahyası” açısından bakacak olursak; bu tavırda bir yaşamın varlığını görebiliriz!
-*-*-
Devlet de sonuçta bir “varlık”tır!
Yaşıyor…
Ve yaşarken de tıpkı insanlar gibi; “… keyfine, anlık durumuna, içinden geldiği gibi” takılıyor!
-*-*-
Düşünmeden, plan yapmadan, sorumluluk almadan yaşayan ve “eşit – egemen devlet” diye böbürlenen bir “gelişigüzel” hayat!
-*-*-
Ayıptır söylemesi, mesela KKTC devleti için “Yıllardır .iki .aşağına denk yaşıyor; işe güce önem verdiği yok. Yani plansız, gelişigüzel bir hayat sürüyor” diye yorum yapmak kesinlikle yanlış değildir!
-*-*-
Çeşitli örnekler verebiliriz!
Mesela siyasetin – bürokrasinin – polisin – akademinin “üç kişi – beş kişi” veya ne bileyim 600’den fazla kişinin “sahte diplomacılık oynamış olması”…
-*-*-
Mesela doğrudan – ihalesiz – kontrolsüz – denetimsiz – “Kıb – Tek için akaryakıt temin edilmesi”…
-*-*-
Mesela, Girne Hastanesi’nin 50 milyon TL’den 2 milyar TL’ye çıkan ve hala çıkmaya devam eden “keyif ve kahya” ihale durumu!
-*-*-
Herkes ne olduğunu biliyor!
Müteahhitler biliyor, müteahhitlerin başkanı da yönetimi de biliyor, en az beş başbakan bu konuyu biliyor, bayındırlık biliyor, MİK biliyor falan!
-*-*-
Ama MİK demişken “dink” dedi ve yine aklıma geldi; bilenlerin tamamı, “.iki de .aşağı da denk” bir şekilde lay lay lom, leylim ley!”
-*-*-
Herkes konteyner sınıfları biliyor…
Herkes sağlık hizmetinin bilinmeyen nüfusa yetmediğini de biliyor…
-*-*-
Hatta günlük yaşamı geçtim; bir yandan “ayrı, eşit ve egemen devlet” diye ağlayan veya kükreyen “aslancıklar”; Kıbrıs Cumhuriyeti uluslararası anlaşma yaptı diye açıklamalar falan da yapıyor! Bol kükremeli!
İçlerinde Rumlara neredeyse savaş ilan edebilecek seviyeye gelenler de var!
“Alın ulan bunları askere” deseniz ya çürük çıkacaklar ya parasını ödeyecekler ve bedelli yapacaklar ki o da ayrı bir mesele!
-*-*-
Kediler; ki Kıbrıs’ın tarihinde ilk evcilleştirilmiş – evcilleşmiş hayvanlardır; şu anda Kıbrıslı Türk toplumuna göre çok daha “keyfim ve kahyası” şeklinde yaşam sürmektedir!
Hastane, okul, enflasyon, pahalılık, tanınmamışlık, sürekli aldatılma, kandırılma, aşağılanma, hor görülme, gaza getirilme tehlikeleri ya da “durumları” söz konusu değil!
-*-*-
Mesela bir tartışma başlatabiliriz…
Kıbrıs Adası’nın asıl sahibi kimlerdir?
Zaten vardır bu tartışma ama en doğru cevap: Kediler!
-*-*-
Rumlar mı daha erken bu Ada’ya geldi, yoksa Türkler mi?
Hepsi bir zamanlar Osmanlı mıydı?
Çok fazla geriye gidersek, maymuna vuracağız!
Onun için “şooo yerimo!” Durun!
-*-*-
Bence bu tartışmaları bir yana bıraksak, bazılarına göre “mümkün değil” olsa da; kediciklerin köpeciklerle birlikte yaşayabildiği ortamları düşünsek…
-*-*-
Bilemedim!
Mehmet Yaşın büyüğümüzün yazdığı şiir aklıma geldi birden:
Düşünürdüm küçücük bir çocukken / Rum komşumuzun kedisi de / Rum mu diye. / Bir gün anneme sordum / meğer kediler Türk / köpekler Rum'muş / kediciklere / köpekler saldırıyormuş. / Günler sonra bir gün / ne göreyim, / bizim kedi / doğurduğu yavruyu yedi.
-*-*-
“Keyfim ve kahyası” bir Pazar dilerim efendim…