KENDİNİ ARAMAK

Neşe Yaşın


“Sen kimsin?” sorusu henüz “Ben kimim? i yanıtlayamamış olana yöneltilen bir sorudur çoğu durumda… “Ben kimim?” içinde sırlar taşıyan upuzun bir hikâyeyken ve değişime tabiyken bizim kim olduğumuza dair ahkâm kesip durur daha kendilerinin kim olduğunun tam da ayırdına varamamış birileri…
Nasıl da çetrefildir şu “Ben olmak” konusu… Bireysel ve kolektif kimliklerimizin önceden çizili sınırları içinde çırpınıp dururuz. Başkaları için farklı tercümeleri vardır bu dünyadaki varoluşumuzun… Onların kafalarındaki “biz”,  bizim kendimize dair kimlik algımızı da bir biçimde etkiler.
Başkalarının bize kattığı ve bizden çaldığı enerjilerle geçiyor hayat… Biraz da bizim elimizde sanki bu… Varlığımız tatlı bir ışık salıyorsa, başkalarına ulaşıp geri döner bize kendi olumluluğumuz… Bazense ne yapsan fayda etmez. Bazı insanların karanlığını ışıtmak mümkün değildir.
Kimi zaman sadece bir talihsizliktir bir başkasının bize dair algısı… Yanlış bilgilenmeler, yüzeysel kavrayışlarla, kötü tesadüflerle biçimlenmiştir algı… Bize onlardan gelen kötü bir bakışla içimiz buz keser ve bu ruh hali içinde onların olumsuz algılarına yeni bir katkı koyarız.
Bizi sevmeyenlerin çoğu aslında en çok beğenenlerdir. Hayranlıkları, kendi öz algılarına, hiyerarşi basamaklarında durmak istedikleri yere bir tehdit oluşturur. Kıskançlık, önüne geçilmez bir isyandır hayattan payımıza düşene… Kıskanç, aynada kendi görüntüsünü silikleştirene katlanamaz. Onun başkalarının gözünü körelten ışığının kofluğuna, kendi ışığının daha parlak olabileceğine inanmak ister. Yarışmanın galibi olamamasının suçunu dünyadaki adaletsizliklerde bulur.
Dünyanın adaletsizliklerle dolu olduğu doğrudur. Kimileri sonsuz ayrıcalıklar içine doğmuşlardır. Bize hava atmalarına katlanamayız. Biz, kendimizi var edebilmek için ne zorluklara göğüs germişizdir, onlar içinse altın kaşıkla sunulmuş bir hayat vardır.
Her hayatın kendi zorlukları söz konusudur bir başka açıdan bakıldığında. Kolay hayatlar yaşadıklarını düşündüklerimizin bizim tadını bile bilmediğimiz acıları, kendi iç cehennemleri olabilir. Yine de iyi koşullara sahip olanların, hayatlarında bazı sıkıntıları hiç bilmeyenlerin hava atmasına katlanmak zordur.
Esas mesele bir yarışma içinde olunduğu algısıdır.  Hiyerarşik, yarışmacı sistemin bizi sürüklediği kulvarlardır… “En iyi” sözcüğünün yarattığı gerilim hattında yaşamak zorunda olmaktır… Başkalarının bize tehdit oluşturması, küçümseyip hor görmeleri, değersizleştirip onurumuzu kırmalarıdır…  Farklı olana tahammül edememek, normal ve kabul edilir olanı kendin gibi olanlar sanmak, ayrımcılık ve ırkçılığa tercüme edilebilecek bunun gibi durumlardır…
Belki insan ve varoluş meselelerine çok fazla kafamı taktığımdan başkalarının kafasındaki bana dair algıları hep mesele etmişimdir. Bunları bakışlardan ve başka işaretlerden, söylenen sözlerin ardındaki söylenmemiş olandan saptarım çoğu zaman ve içim burkulur.
Başkalarının bize dair yanlış yargılarının bir mesele olmasının nedeni hayattaki serüvenimize etki etmeleridir. Başkalarındaki bize dair olumsuzun hikâyemizi belirleyebilmesidir.
Düşüncelerimizin sistemli biçimde manipüle edildiği, bazı insanlara dair imajların bize planlı biçimde zerk edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın herhangi bir köşesinde olup bitenden anında haberdar ediliyoruz. Bu haberlerin bize sunuluş biçimleriyle algılarımız tasarlanan biçimde yönlendirilebiliyor. Dehşet verici bir şey bu…
Bu teknolojik çağın genişliği içinde insanın kendi alanını daraltmayı seçmesi bir işe yarar mı bilemiyorum. Kendini bütün bu haberler ve etkilere kapattığında da oyunun dışındaki bir çocuk mahzunluğu bekler seni. Herkesin bilip konuştuğu bazı şeyler vardır ve sen bunun dışındasındır sanki…  Bu kolektif belleğin dışında durmak belki masumiyeti korumaya yardımcı olacaktır ama aynı oranda da dilsizleştirecektir insanı…
Kaçınılmazdır bu… Kendi bedenimiz ve ruhumuz içinde sürdürdüğümüz bir hayatın yanı sıra,  başkalarının kafasında ve ruhunda süren hayatlarımız vardır. Onların sözcüklerinde ve görsel belleklerinde kimi zaman bambaşka biriyizdir. Bu dünyada gizli birer film yönetmeniyiz sanki her birimiz, istediğimiz gibi montaj yapıp kendimize ve başkalarına dair anlatımızı kurmakla meşgulüz.
“Sen kimsin?” diye soran meraklı bakışlarla karşılaşmaktayız sürekli… Birileri bizi tanımak istemektedir. Kimileri ise bizim kim olduğumuzu çoktan çözmüşlerdir ve hakkımızda konuşup dururlar.  “Ben kimim?” sorusu ise tam yanıtlanmamıştır ve kolay yanıtlanmayacaktır. Her insan, hayatın yazdığı uzun bir romanın gizemlerle dolu kahramanıdır çünkü…