“Kendi ülkemiz bize ihanet etti...”

Sevgül Uludağ

Babası 1974’ten “kayıp” edilmiş olan Lora Yakovidu, “PROPAGO” internet dergisine verdiği röportajda, “Kendi ülkemiz bize ihanet etti” diye konuştu...

Lora Yakovidu’nun röportajını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirmeye çalıştık. Lora Yakovidu, şöyle diyor:

***  Benim aile tarihim oldukça uzundur... Son bölümden başlayayım, babam 1974’ten beridir “kayıp”tır... Babam Kıbrıs’ın Latin toplumundan geliyor, İtalyan kökenlidir – büyük büyükbabam İtalya’nın Trieste kentinden Kıbrıs’a gelip yerleşmiş ve Avusturya-Macaristan Konsolosluğu’ndaydı...

Babam ise Ortodoks bir Hristiyan olarak yetiştirilmişti, babasından ötürü... Onun babası da İkinci Dünya Savaşı esnasında yedi sene boyunca “kayıp” idi ve babam da 1974’ten beridir “kayıp”tır...

***  Babamın “kayıp” edildiği günlerde annem 26 yaşındaydı, babam ise 28 yaşındaydı ve rezerv güçlerdendi. Ben o günlerde ikibuçuk yaşındaydım, kızkardeşim ise 40 günlüktü...

***  Toparlayabildiğim bilgiler vardır – ancak 1974’te bu olayları yaşamış olanlar bu konulardan bahsetmek istemezler, kendilerini kötü hissederler... Babamın birliğinde olan ve hiçbir zaman hiçbir şey söylememiş olan insanlar biliyorum, hiçbir zaman konuşmadılar! Tek bildiğim bir Lefkaridis otobüsündeydi babam, savunma durumundaydılar... Palekitre’yi (şimdiki adı Balıkesir – S.U.) Türkler işgal etmişti ve o yüzden Palekitre’den ayrılmışlar ve eski Mağusa yoluna doğru ilerliyorlardı... Otobüs ilerlerken, Türk tanklarıyla karşılaştılar ve tanklar otobüslere ateş açmaya başlamış... Toparladığım bilgilere göre iki veya üç otobüs varmış... Bize savaştıklarını anlattı bazıları... Bazıları ise otobüsten indiklerini ve Timbu’da çatıştıklarını anlattılar, bazıları babamın Türkler tarafından tutuklanıp bir mini arabaya bindirildiğini gördüklerini söylediler. Daha sonra bu bilgi de değişti. Bazı ailelerle konuştum, onların yakınları da babamın birliğindeydi, onlar bana çoğunun orada anında öldürüldüğünü söylediler. Bir diğer ulaştığım bilgi Timbu’dan havaalanına doğru bir toplu mezardan söz ediyor. Yeni havaalanına giden yolun altında bazı insanların gömülmüş olduğu söyleniyor ve bu spesifik bilgi sanırım en güvenilir olanıdır. Bu bilgi yıllardır orada duruyor, eğer babam ille de orada gömülmüş olmasa dahi, o bölgeye bazı “kayıplar”ın gömülmüş olduğu kesindir... Ancak bu yolun kazılması için herhangi bir girişim yapılmamıştır...

***  Sanırım bazı engeller vardır. Konunun ardında yani “kayıplar”ın bulunmasının önündeki engellerin ardında hangi konu var, bilmiyorum. İnanıyorum ki her iki tarafa da bu alanın kazılması için herhangi bir baskı yoktur. Sanki de bazı insanların sonsuza kadar “kayıp” olarak kalmasına razı olacağız gibi... Şunu söyleyebilirim ki bu bazıları için iyi olabilir ancak kayıp yakınları için “kayıpları”nın bulunarak bir mezara kavuşmaları çok önemlidir.

***  Babamla ilgili hatıralarıma gelince... Şöyle bir şey var kafamda, ben balkonda yerde oturuyorum, annemin bağırdığını duyuyorum, babam botlarını bağlıyor... Botları bana çok yakındı. Bu sahneyi hatırlıyorum, ellerinin botlarını bağlamasını... Ve annemin ağlamasını duyuyorum... Sanırım bu babamın evden ayrıldığı andı çünkü sonraları annem bana babama evden ayrılmaması, evde kalması için ona bağırdığını anlatmıştı...

***  Babamın “kayıp” olmasından sonra biz iki küçük kız ve genç annemiz, babaannemle birlikte kalmaya başlamıştık – babaannemin kızkardeşi de babamın vaftiz anasıydı, o da vardı, annem ve onun küçük kızkardeşi, bir aradaydık... Hepsimizin bir arada kalmamızın nedeni, annemin yardıma ihtiyacı olmasıydı... Ve çok büyük bir evdi bu, sıkışık bir alan değildi... Herkesin kendine ait, kendine özel bir alanı vardı. Özellikle ilk yıllarda annem çok izoleydi ve bizi yetiştirecek gücü yoktu... Bizi yetiştirip büyütmek babaanneme kalmıştı... Babaannnem bir kaya gibiydi... Oğlunu kaybetmiş olmasına karşın, inanılmaz biçimde yanımızda duruyordu... Tabii mali zorluklar vardı. Evimizin gelirini kaybetmiştik. Böylece annemin babası ve ninelerim, aldıkları emeklilik maaşıyla bizleri büyüttüler...

***  Babamın dönüşünü bekliyorlardı çünkü yanlış bilgiler vardı... Babamla ilgili bilgisi olanlar bunu bize söylemiyordu, eğer biliyorlarsaydı... Bunun yerine, onun işgal altındaki topraklarda yaşadığı veya tutuklanıp Türkiye’ye götürüldüğü ve Türkiye’de yaşadığı yönünde bilgiler alıyorduk. Babam bulunmadığı için aile, onun geri dönmesi beklentisi içerisinde idi. Hiç kimsenin de – eğer biliyorlarsaydı veya bir şey görmüşlerseydi – “Paul bu noktada öldürüldü” demeye cesareti yoktu. Böylece aile umut etmekten vazgeçebilirdi... Yıllar geçtikçe ve biz büyüdükçe, kendi araştırmalarımıza giriştik, hem ben, hem de kızkardeşim artık beklemek için bir neden olmadığını kavradık... Onun nerede gömülü olduğunu bulmamız için bir neden vardı... Ancak babaaanemiz yirmi sene önce oğlunu görememiş olmanın acısı içerisinde göçüp gitti... Ve son sözleri de beklenti doluydu... Tüm aile yatağının etrafında toplanmıştık, ağlıyordu, ben ona “Nine, neden ağlıyorsun? Hepsimiz buradayız, torunların, çocukların... Etrafındayız... Neden ağlıyorsun?” demiştim. O da bana “Ben küçüğümü arıyorum” demişti... Bunlar onun son sözcükleriydi...

***  Hem toplum, hem de devlet, kayıp ailelerini kucaklamak yerine, kişi olarak ben büyürken bir kayıp şahsın kızı olduğum yönünde bir damgayla büyüdüm... Mesela kamuda bir iş istesem, “sen kayıp çocuğusun, bu senin için geçerli değil” deniyordu... Okulda bile karnemize baba mesleğinin karşısına “kayıp” diye yazıyorlardı. Bir “kayıp” çocuğu olduğumu okuldaki arkadaşlarımdan gizlemeye çalışıyordum. Bir tür damgaydı bu... Çok tuhaf birşeydi... Oysa kayıp aileleri, bundan gurur duymalıydı ancak toplum ve devlet bizlerin dezavantajlı gibi hissetmemize yol açıyordu. Giderek kayıplar konusu soldu ancak kayıp aileleri hala vardır. Bu aileler, 1974’un yaralarını taşıyorlar...

***  Babamın yokluğunu en çok ne zaman hissettim? Bunu kişi olarak hatırlamıyorum ancak annemin bana anlattığına göre, bir bebekken ben, eğer onunla bir anlaşmazlığa düşerseydim veya başka bir olay olduğunda ağlamaya başlarmışım ve “Babamı isterim” dermişim. Bunu çok net hatırlamıyorum. Ne bir iş bulabiliyordum, ne de okumaya gidebiliyordum... 1992’de askerde er olarak çalışmaya başladım. On sene çalıştım...

***  Bana ihanet edilmiş gibi hissediyorum... Çünkü bu yurt için hayatlarını verenlerle ilgili insanlara doğru değerler verilmemiştir. Eğer babam hayatta olsaydı ve bunca yıldır yaşadıklarımızı görmüş olsaydı, o zaman yurdu için canını vermeyi seçeyebilirdi.

***  Kayıplar ya da ölenlerle ilgili büyük bir sessizlik oyunu vardı... Oradan başlıyor herşey... Öyküyü koruduk ve ailelerin kayıplarının Türkiye’ye karşı siyasi bir oyun ve baskı unsuru olarak kullanılmasını sağladı devlet – böylece kayıplar için çalışmadılar ancak kayıpların arkasından onlara darbe indirmiş oldular...

(PROPAGO – Derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN - 29.4.2021)


Yeni mahkeme, Kosovalı görgü tanıklarını korumakta zorlanıyor...

Balkan Insight haber sitesinde yer alan Serbeze Hakhiaj imzasıyla yayımlanmış bir araştırmaya göre, Kosova’da savaş suçlarıyla ilgili olarak oluşturulmuş olan Kosova Özel Mahkemesi, Kosovalı görgü tanıklarını korumakta zorlanıyor. Bu haberi özetle, okurlarımız için Türkçeleştirdik... Haberde şöyle deniliyor:

***  Merkezi Lahey’de bulunan Kosova Özel Mahkemesi’nin başkanı Ekaterina Trendafilova, Avrupalı diplomatlarla geçen ay gizlice buluşarak onlardan Kosovalı şahitlerin can güvenliklerini korumak ve korku ya da baskı altında kalmaksızın mahkemede tanıklık edebilmek maksadıyla AB ülkelerine tanık koruma programları çerçevesinde yerleştirilmelerini önerdi.

***  Kosova’nın batılı destekçilerinin büyük baskılarıyla Kosova Özel Mahkemesi, 1998 ile 2000 yılları arasında faaliyet gösteren ve gerek savaşta ve gerekse savaştan sonra savaş suçu işlemiş olan Kosova Kurtuluş Ordusu gerillalarının yargılanması maksadıyla kuruldu.

***  Bu “Özel Mahkeme”, Kosova’da hiç de popüler değildir çünkü insanlar Sırp baskılarından kurtulmak maksadıyla Kosova Kurtuluş Ordusu’nun bir bağımsızlık savaşı verdiğine, mahkemenin de onun ismini lekelemek için kurulduğuna inanıyor. Kosova’nın eski Cumhurbaşkanı Haşim Taci ile parlamentonun eski başkanı Kadri Veseli, geçen sene Lahey’e işledikleri savaş suçları nedeniyle yargılanmak üzere gönderildiklerinde, tartışmalar daha da alevlendi...

***  Euronews’un yayınladığı sızdırılmış 11 Şubat 2021 tarihli bir nota göre Kosova Özel Mahkemesi başkanı olan Trendafilova, bazı politikacıların mahkemeyi Kosova’ya taşımak ya da yargılanıp suçulu bulanları affettirmek gibi girişimleri hakkında Avrupalı diplomatları uyardı ve tüm bunların görgü tanıklarının güvenliğini etkileyeceğine işaret etti.

***  “Bu konuda böylesi gelişmeler, bizimle işbirliği yapmaya istekli ya da hazır bulunanların hayatlarını ve güvenliklerini tehlikeye atacaktır. Böylesi gelişmeler, hiç kuşkusuz şahitler üzerinde soğuk bir şok etkisi yapacak ve onlar artık mahkemeye çıkıp tanıklık yapmak istemeyecektir – bu da, özel savcıların bu davaları yürütmesini imkansız kılacaktır” demiş Trendafilova, Avrupalı diplomatlara...

***  Trendafilova, bu tehlikelerden bir çıkış yolu olarak da Avrupalı devletlere “kapsamlı işbirliği anlaşmaları”nı incelemelerini, böylece tanıkların ve ailelerinin Batı Avrupa’ya yerleştirilmelerini düşünmelerini önerdi. “Böylesi anlaşmalar olmaksızın, bazı durumlarda şahitlerin özgür biçimde ve korkusuzca ifade vermeleri mümkün olmayacak veya bu çok zor olacaktır” diyen Trendafilova, Kosova Özel Mahkemesi’nin bu konuda böylesi işbirliği anlaşmalarının yapılıp yapılamayacağını araştırıyor.

***  Kosova Özel Mahkemesi sözcüsü Angela Griep, “AB üyleleriyle anlaşmalara ilişkin yorum yapamayız çünkü operasyonel konularda yorum yapamayız... Ancak tanık koruma ve destek, Kosova Özel Mahkemesi’nin birincil önceliğidir” diye konuştu.

***  Savaş suçlarının işlenmesinin üzerinden geçen zaman ve somut delillerin zayıflığı nedeniyle, savcıların daha çok görgü tanıklarına dayanmamarı bekleniyor... Pek çok tanığın daha şimdiden Kosova dışına yerleşmiş olduğuna inanılıyor ve bazılarına da yeni kimlikler verilmesi öngörülüyor.

***  Tanık koruma ve görgü tanıklarının başka ülkelere yerleştirilmesi, Kosova Özel Mahkemesi’nin Kosova dışında kurulmasının ana nedenlerinden birisi idi – bu mahkemede uluslararası kişiler görev yapıyor ancak mahkeme Kosova adalet sisteminin bir parçasıdır. Geçmişte gerek Kosova içerisinde, gerekse BM’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Kosova Kurtuluş Ordusu’nun eski gerillalarının yargılanmasına görgü tanıklarının tacizi nedeniyle bu davalar bozulmuştu... Bazı durumlarda, görgü tanıkları başka yerlere yerleştirilmiş olsalar dahi, yargılananların bazı akrabaları veya başkaları onlara ifadelerini geri çekmeleri için yaklaşarak baskı uygulamışlardır.

***  2008 yılında Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi Kosova’dan eski bir bakan olan Astrit Harakiaj ile gazeteci Bajruş Morina’yı, Kosova Kurtuşuş Ordusu komutanı ve politikacı Ramuş Haradinaj’la ve diğerleriyle ilgili davalarda görgü tanığı olan şahısların kimliklerini açıklamak ve bu görgü tanıklarına müdahale etmelerinden ötürü mahkemeye itaatsizlikten suçlu bulunmuşlardı.

***  Bu tür davalar, Kosova’da görgü tanıklarını korumakta kamçılayıcı bir durumdur çünkü Kosova gibi birbirine yakın toplumların yaşadığı küçük bir ülkede, görgü tanıklarının kimlikleri başka yerlere yerleştirilseler bile, pek ender gizli tutulabilir...

***  Priştina’da bulunan Kosova Hukuk enstitüsü Direktörü Ehat Miftaraj, eğer Kosova Özel Mahkemesi görgü tanıklarını başka yerlere yerleştirmeye ilişkin anlaşmalar üzerinde çalışıyorsa, bunun onların güvenilirliğini sorgulanır hale getireceğine dikkati çekti. “Ne yazık ki davalar henüz başlamadan önce mahkeme başkanı, mahkemenin çalışmasına ilişkin kaygılarını dile getiriyor ve bu açıklamalar da kamuoyuna duyuruluyor” dedi Miftaraj... “Bu da, görgü tanıklarını etkileyecektir ve mahkemenin profesyonelliği ile adaleti sağlaması ve görgü tanıklarının fiziksel güvenliğiyle ilgili kuşkularını arttıracaktır” diye konuştu.

***  Kosova’nın adalet sisteminin bir Birleşmiş Milletler misyonu tarafından, ondan sonra da Avrupa Birliği’nin Hukukun Üstünlüğü Misyonu EULEX tarafından yönetildiği dönemde, görgü tanıklarını başka yerlere yerleştirmeye ilişkin anlaşmalar, en önemli sorunlardan biriydi...

***  2002 ile 2004 yılları arasında Kosova’daki BM Misyonu’nda Adalet Başkanı olan Jean Christian Cady, o dönemde BM misyonuyla ilişkisi olan ülkelerin, görgü tanıklarının başka yerlere yerleştirilmesiyle ilgili düzenleme yapmakta isteksiz olduklarını hatırlatıyor.

***  Cady, Balkan Insight’a verdiği demeçte, “Görgü tanıklarının korunması ve başka yerlere yerleştirilmesi zordu çünkü çoğu ülke UNMIK’le işbirliğine yanaşmıyordu... Kosova Özel Mahkemesi’ne görgü tanıklarını başka yerlere yerleştirmeye yardım etmek, AB ülkeleri için son derece önemlidir çünkü bunlar bu mahkemenin kurulması için lobi yapmışlardı...” diyor. “Ve hala en iyi yöntem, daha fazla sayıda görgü tanığına AB içinde başka yerlere yerleşme ve AB’den siyasi sığınma verilmesidir çünkü eğer Kosova’ya dönecek olurlarsa, tehdit altında kalacaklar veya öldürüleceklerdir” diye konuşuyor.

***  Kosova Özel Mahkemesi’nin bir takım gizli dosyaları Kosova Kurtuluş Ordusu Savaş Gazileri Örgütü’nün eline geçince ve bunları Kosova’daki medyaya yayınlanmak üzere verince, daha büyük kaygılar ortaya çıkmıştı çünkü bu bölgeler, koruma altında bulunan görgü tanıklarının kimliklerini büyük olasılıkla açığa çıkaracaktı.

***  Bu örgütün lideri Hüsnü Gucati ile başkan yardımcısı Nesim Haradinaj geçtiğimiz Kasım ayında tutuklandılar ve şimdi adalete engel olma ve görgü tanıklarını taciz etmekten yargılanacaklar. Lahey’deki mahkemedeki sızıntıyı kimin yaptığı hakkında ise kamuoyuna açıklanmış olan herhangi bir şey yok şimdilik...

***  Meyreme Zogaj’ın kardeşi koruma altında bir görgü tanığıydı ve Kosova Kurtuluş Ordusu’na karşı tanıklık yapmıştı... “Şahit X” olarak on eski Kosova Kurtuluş Ordusu gerillasına karşı savaş suçları davasında görgü tanıklığı yapan Meyreme’nin kardeşi Agim, Nisan 2010’da Kosova’dan ayrılmıştı.

***  Yıllarca saklanmıştı, öldürme girişimlerine ve kendisine rüşvet verilmesi girişimlerine karşı ve başka baskılara karşı mücadele etmiş ve bir tanık koruma programı çerçevesinde Agim Zogaj, Almanya’ya yerleştirilmişti.

***  Ancak buna karşın tehdit altındaydı çünkü Priştine’de görülen mahkemede Kosova Kurtuluş Ordusu eski komutanı Fatmir Limaj’a (daha sonra güçlü bir politikacıya dönüşecekti) ve diğerlerine karşı ana görgü tanığı olarak gizli kimliği tehlike altındaydı...

***  Altı ay sonra Zogaj, batı Almanya’nın Duisburg kentinde, bir parkta, bir ağaca asılı vaziyette bulundu – davanın başlamasına daha bir ay vardı. Limaj, bu davadan nihayetinde serbest bırakılacaktı.

***  Alman yetkililer, Zogaj’ın ölümünün intihar olduğuna karar verdiler ancak ailesi onun öldürülmüş olduğunu söylüyordu.

***  Meyreme Zogaj, Balkan Insight’a verdiği demeçte, “Hiçbir zaman buna inanmadım. Bu doğru olamazdı” diyor ve kardeşinin yalnızca başka bir yere yerleştirilmesinin onu korumakta yetersiz olduğuna işaret ediyor...

***  “Birisini başka bir ülkeye yerleştirecekleri zaman, hayatı için de garanti vermeleri gerekir... Aksi halde buna koruma denemez... Umarım ki benim kardeşim gibi başkalarının da trajedilerinden yeni mahkeme dersler çıkarmıştır” diye konuşuyor.

***  EULEX, Zogaj’ın ölümüyle ilgili soruları yanıtlamaktan ısrarla kaçınıyor. Kosova’da ise Kosova polisinde bir tanık koruma programı oluşturulmuş ancak bu program da yeterli kaynak bulmakta zorlanıyor.

***  Kosova Adalet Bakanlığı da yakın zamanda herhangi bir uluslararası veya bölgesel tanık koruma programı imzalayıp imzalamadığı hakkında soruları yanıtlamaktan kaçınıyor.

(Balkan Insight’tan derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/Yenidüzen – 29.4.2021)

PAZARTESİ DEVAM EDECEK