‘Kendi gücümüz’

Cenk Mutluyakalı

Onca lafın arasında kaynadı, gitti!
Olabildiğince inanarak söyledi Akıncı...
Ve belki kendini içten içe kemiren kaygıyla.

***

Israrla soruluyor ya, "Erdoğan ne diyor?"
Haşa Allah kelamı gibi!
Bunu Kıbrıs'ın güneyinde, biraz da "itibarsızlaştırma oyunu” olarak kullandılar senelerce...
Talat döneminde de...
Eroğlu'nda da...
- "Erdoğan'ın dediği olur!"
Dikkatinizi çekerim, Türkiye de denmiyor artık, Erdoğan!
Elbette bu manzaranın altı boş değil.
Saat örneğine bakınız ya da yurttaşlık ısrarlarına; hükümetlere bakınız sürekli...
Tek bir imzayla gürüldeyen paralara, tek bir karşı duruşla ödenemeyen maaşlara !

***

Akıncı'ya bir kaç kez "peki Erdoğan’ın tavrı ne olacak" der gibi olduk!
"Bu toplumun gücünü, kendinizi bu kadar küçümsemeyiniz" oldu yanıtı...

***

Bir özet yapalım, dilerseniz, çözüme yelken açmışken...
-"Şu ana kadar Türkiye çözüm vizyonuna tam anlamıyla sahip çıkıyor..."
- "Tavşana kaç, tazıya tut denir mi, sanmam”
- "11 Şubat belgesinin hazırlanmasında en önemli etken Türkiye oldu.”
- "Garanti sisteminin, Kıbrıslı Türkler kadar Kıbrıslı Rumlar'ın da kaygılarını gidermesi gerektiğini Türkiye de seslendiriyor..."
- "Türkiye'nin destek vereceği bir çözüm ya da referandum süreci elbette mükemmel olur. Eğer farklı bir tavır olursa da son karar Kıbrıs'taki toplumlara ait olacak.”

 

***

Kendimize güvensizliğimiz, malum!
Sebepsiz değil bu...
Hem değişen 'nüfus yapısı' gerçeği var, hem de 43 senede yaratılan olağanüstü bağımlılık ilişkisi...
Bir de elbette Türkiye'nin gücü...
Yunanistan-Kıbrıs ilişkisine hiç benzemiyor bu, çok ama çok farklı.
Ama Akıncı yine de ısrarlı: "Bu toplumun kendi gücünü de küçümsemeyiniz."
Annan Planı’nda yaşadık bu gücü...

***

"Politik cesaret ve kararlılığın ağır basacağı bir noktadayız" demişti Akıncı...
Bir de toplumsal uyanışla, günü değil yarını yeniden inşaa etmenin kararlığını göstermemiz gerekiyor...
Çoğalarak... Çoğalarak... Çoğalarak...