“Kayıp şahıslara ve yakınlarına yönelik siyasetler, barış sürecinin temel öncelikleri arasında olmalıdır…” 1

Sevgül Uludağ

 

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu’nda AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu ile  CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’ın konuşmacı olduğu etkinlikte içinden pasajlar okunan “kayıp” yakını Leyla Kıralp’ın mektubunda, Kıbrıslı liderlere bir çağrı vardı… Leyla Kıralp  “Kıbrıs trajedisinin en ağır mağduriyetini yaşayan kayıp yakınlarının müzakere masasında yer almadığı bir barış süreci eksik bir barış sürecidir…” diyordu.

Aslında bu etkinlikte AKEL ve CTP liderlerinin yanı sıra “kayıp” yakını Leyla Kıralp’ın da konuşma yapması tasarlanmıştı – onu etkinliğe davet eden AKEL’in Avrupa Parlamentosu Milletvekili Takis Hacıyeorgiu, Leyla Kıralp bu etkinliğe katılamayınca, Kıralp’ın konuşmasından pasajlar okudu etkinlikte…

Leyla Kıralp, kimlik kartının süresi geçtiği için Larnaka’dan Brüksel’e giden uçağa binemeyince, bu etkinlikte konuşma yapamadı ama gene de mesajı Kıbrıslı liderlere ulaştı, Takis Hacıyeorgiu aracılığıyla…
“Kayıp” yakını Leyla Kıralp’ın bu önemli yazısını aynen yayımlıyoruz:

“Merhaba!

1974 öncesinde Kıbrıs’ta birçok Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum evlerinden, yollardan ve ovalardan alınıp götürüldüler, katledildiler ve bilinmeyen yerlere gömülerek kaybedildiler. 1974 savaşında kayıp şahısların sayısı daha da arttı. Pek çok insan topluca katledilerek toplu mezarlara gömüldü. Pek çoğunun nerede gömülü oldukları halen daha bilinmiyor. Kayıp Şahıslar Komitesi rakamları doğrultusunda 1963-74 yılları arasında Kıbrıs’ta toplam 2001 insan kaybolmuştur. Şu ana kadar 603 kayıp bulunabilmiştir. 1400e yakın insan ise halen daha kayıptır.  Her iki toplumda da kayıp şahısların aileleri tarifi imkânsız travmalar yaşamışlardır. Ve bu travmalar halen daha devam etmektedir.

1974’te Zigi (Terazi) köyünden benim ilk eşim, akrabalarım, köylülerim ve Tohni (Taşkent) köyünden onlarca Kıbrıslı Türk olmak üzere, toplam 84 kişi, EOKA B örgütüne mensup Kıbrıslı Rumlar tarafından esir alınarak götürüldüler, katledildiler ve kaybedildiler.

Eşimin ve bazı akrabalarımın kalıntılarına 40 yıl sonra ulaşıldı. Ve bir yıl önce bulunan kemikler, küçücük kutular içerisinde bizlere teslim edildi. Yakınlarımızı 40 yıl aradan sonra defnettik. 40 yıl her gün yaşadığımız travmayı yeniden yaşadık.   Ama en azından şimdi bir mezarları var ve istediğimiz zaman ziyaret edebiliriz diyerek teselli bulmaktayız.

1974 sonrası, her iki toplumun siyasileri kendi toplumlarından kayıp şahıslar olduğunu ön plana çıkarmaya çalışırken diğer toplumun kayıp şahıslarını inkâr etmeye, gizlemeye çalıştılar. Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rum kayıp şahıslardan, Kıbrıslı Rumlar ise Kıbrıslı Türk kayıp şahıslardan habersizdi.

İki toplum yeniden yakınlaşmaya başladığı zaman her iki toplumun da kayıp şahısları olduğu gerçeği gün yüzüne çıktı. Özellikle 2003’te sınır kapılarının açılmasından sonra iki toplum arasındaki ilişkiler geliştikçe hepimiz kayıp şahıslar gerçeği ile karşı karşıya kaldık.  Kayıp Şahıslar Komitesinin çalışmalarıyla birçok kayıp şahsın kalıntılarına ulaşıldı ve akıbetleri belli oldu. Kayıp şahısların bulunmasında emeği geçen herkese, özellikle de Kayıp Şahıslar Komitesi’ne ve gazeteci Sevgül Uludağ’a bu vesileyle yeniden teşekkür etmek isterim.

40 yıl boyunca kayıp yakını olarak yaşamak ne demektir? Bunu anlayabilir misiniz? Bazen umutla, bazen umutsuzlukla geçen 40 sene, koca bir ömür ne yazık ki kayıp yakınlarının neler yaşadığıyla, yaşamlarını nasıl sürdürdükleriyle ilgilenmeyen, ancak kayıp şahısları ve yakınlarının acısını sadece siyasal propaganda amacıyla kullanmaya çalışan siyasilerle. 40 yıl, koca bir ömür, ne yazık ki yaşanan derin travmalar ve bu travmalara bağlı olarak oluşan psikolojik ve biyolojik rahatsızlıklarla geçti. Kayıp yakınları arasında kendi imkânlarıyla bu rahatsızlıklarla mücadele edebilen bazıları bu güne kadar hayatta kaldı, ancak pek çoğu da genç yaşta hastalanarak yaşamını yitirdi.

1974 sonrasında benim içimde öfke ve kin vardı. O şekilde yaşamak beni hasta etti. Kendi imkânlarımla tedavi olarak sağlığıma kavuştum. İçimdeki öfkenin ve kinin yerine sevgi ve hoşgörü koymayı başardım. Bütün bunlar kolay mı oldu? Elbette hayır.

 

DEVAM EDECEK