Kan lekesi, Kusmuk kokusu, Sistemsizliğin leş yüzü!

Meltem Sonay

Girne Akçiçek’te tedavimin iki veya üçüncü günü… İyi değilim. Doktorum röntgen filmimi şüpheli bulmuş, ‘Tomografi çekmeliyiz Meltem, seni Lefkoşa’ya göndereceğim’ diyor.

Saat 17:30 sıraları…

Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor ama konuşacak halim yok… ‘Tamam’.

Sevk işlemleri tamamlanıyor, Lefkoşa Acil’e gerekli bildirim yapılıyor, duyuyorum.

Saat 18:00 gibi ambulanstayım… Yanımda tedirginliğimi hissetmiş, beni rahatlatmaya çalışan bir hemşire, ‘korkma’ diyor…

Hemen her gün bu yolda, trafikte saatler geçiren ben, hayatımın en kısa Girne- Lefkoşa yolculuğunu yapıyorum ambulansla; siren sesi beynimi deliyor…

Saat 18:30 olmadan, neredeyse 6 saat geçireceğimi bilmediğim sedye üzerinde Lefkoşa Acil’deyim.

İçerisi mahşer…

İçeride bir karmaşa…

***

Bir kenara bırakılıyorum sedyemle… Sıra sıra ‘acil’ yardım bekleyen hastaların, yaralıların yanına.

Neredeyse yarım saat ‘Seni kim getirdi, kaydın kimde’ arayışı ile geçiyor, bir saat de tomografi için içmem gereken ilaçlı suyu beklemekle.

İçeride öfke, içeride tahammülsüzlük var… İçerisi karışık…

Her yanımda, her biri farklı acıdan inleyenler…

Trafik kazası geçiren bir yaralı getiriliyor… Sedyelerimiz neredeyse birbirine değdi, değecek.

Başından kanlar akıyor, göğsü acıyor, nefes alamıyor… Trafik polisi ‘üfle’ diyor… Acil’de saatler süren bir pazarlık başlıyor, sedye üzerinde… Acil olan ‘tahkikat’ herhalde.

Sonra, merdivenlerden düşmüş yaşlı adam… Kulağından kan geliyor… Her tarafı yara, bere içinde… Kafasında ezikler, şişlikler… Sadece hırıltısı duyuluyor acı acı, sedyede…

Acil…

***

Bir tarafta göğsü sıkışan bir kadın, diğer tarafta durmadan öğüren başka bir kadın…

Bir tarafta nefes alamayan teyze, diğer tarafta vücut yanığıyla gelen çocuk…

Çok kalabalığız…

Sedyelerdeyiz…

1 saat, 2 saat, 3 saat…

***

Merdivenden düşen yaşlı adam için ‘beyin kanaması’ deniyor… Halen sedyede, acil…

Burnundan kan gelmeye başlıyor… Eşinin ellerine kusuyor, oğlu çöp bidonunu önüne dayıyor…

Sedyede, acil…

Trafik kazasında yaralanan adamın ağrıları artıyor… Polis, ‘70 santim yoldan çıktın’ diyor. İnlemeleri yükseliyor, sedyede, acil…

Öğüren teyze yere kusuyor… Göğsü sıkışan kadın lavabodan dönüşte yere yığılıyor, yardım çağrısına yanıt bulamayan kocası sürükleyerek sedyesine taşıyor…

Acil’deyiz…

4 saat, 5 saat…

***

‘Ben koridorda bekleyim’ diyecek oluyorum, ‘olmaz!’ deniyor.

‘Saatim geldi, ilacı içtim tomografiye gireyim’ diyorum, azar!

Birisi ‘iki saattir bekliyoruz’ diye isyan edecek oluyor, görevli, ‘sen yine iyisin, 6 saattir bekleyen var’ diye susturuyor.

Hastayız… Acil!..

İçeride öfke var, tahammülsüzlük var, isyan var!..

Sanki hasta, yaralı değil, suçluyuz…

Elimiz mahkum, bekliyoruz…

Çiçeği burnunda genç hekimler, hekim adayları ayar çekiyor… ‘Müsait olunca bakacağım’, ‘Almayın içeri’ diyor… Hasta, hasta yakınları geriliyor, sesler yükseliyor…

Yaralıyız, hastayız, hem de acil!..

***

5 saat sonra tomografideyim…

‘Kan lekesi var cihazda, başımın altına bir şey koysam, silsem olur mu’ diye soruyorum…  Bir ters bakış…

Meğer bir yerlerde tek kullanımlık rulo havlu varmış, onu çekerken ‘Oldu mu Meltem Hanım’ diyor sitem dolu bir ses…

‘Oldu, teşekkürler’… Sesim içime kaçmış, hasta değilim sanki, suçluyum.

‘Sabır’ diyorum esasen sabır küpü, bugüne kadar kimseye karşı ters bir lafını bile işitmediğim eşime, ‘Lütfen birine bir şey söyleme’… Onun bile tükenmiş sabrı, çekilen tomografi için 1 saat daha ‘yorumlama’ beklerken Acil’de…

***

Saat 12’ye geliyor…

Merdivenden düşen adam 5 saattir sevk bekliyor, ‘yoğun bakım dolu’ diye… Kan kusuyor, sedyede…

Kazada yaralanan ne bekliyor bilmiyorum, inliyor, sedyede; göğsü sıkışan kadın orada… Teyze halen öğürmekte…

***

Bugüne kadar yüzlerce ‘hekimlerin, sağlık çalışanlarının isyanı’, ‘Acil’in sorunları’, ‘hastanenin yükü’ haberi yapmış ben, düşünüyorum…

Acil’de, 6 saat sonra, sedyede…

Peki nerede hasta hakkı?... Yaşam hakkı?..

Ya insanca muamele?

Meğer insanlık da çökmüş hep şikayet edilen sistemle, ne yazık…