Kalbin Bitmeyen Yolculuğu…

Dağların, tepelerin üzerinden aşkla buluşmak… Ölmeyi göze alarak… İşte böyle bir hikâye… Sevda masalı… Gözlerin aramıyor artık onu… Yok… Gitti… Konuşmadın mı? Çok… Hem de çok konuştum… Hable

 

 

 

Dağların, tepelerin üzerinden aşkla buluşmak…

Ölmeyi göze alarak…

İşte böyle bir hikâye…

Sevda masalı…

Gözlerin aramıyor artık onu…

Yok…

Gitti…

Konuşmadın mı?

Çok…

Hem de çok konuştum…

Hable Con Ella demiş Almodovar…

Her nedense bu şarkı fon müziği olunca tüm dünyanın dağları yüreğe düşer.

Gecenin karanlık ve kadife gibi aydınlık örtüsü bizi saklar, yürüdükçe bitmeyen, çoğalan patikalar.

Bazen umutsuzluk damlaları taşıdığımız, yine de her seferinde sonuna kadar gidilen yol.

Aşk yolu, devrim yolu, sevda yolu…

Kaygılarla dolu. Bazen bir halktır sevgili, bazen bir topraktır, bazen bir çocuk. Henüz dünyayı tanımayan bir çocuk…

Sevgili ise meçhul…

Belki de çoktan karışmıştır ölü ozanlar derneğine.

Hable Con Ella demiş Almodovar…

Konuş Onunla Konuş…

Konuştum, hem de çok, defalarca. Bir türlü yanıt alamadım. O yüzden boşuna yormam kendimi bundan gayrı.

Ölü bir toprak gibi sevgili…

Yeşermeyecek bir daha. Bahar zamanı, papatyalar toplayamayacağız eski günlerdeki gibi…

Her şey esaret zincirlerine vuruldu. Tüm sevgiler, sevdalar ve tutkular.

Soru işaretlerini de çıkarmışım dudaklarımdan,

Çıkartırken, kanatmışım dudaklarımı. Bakıyorum aynada, izi kokusu kalan acılara…

Nafile, ne yapsam olmuyor. Her şeyi kapatan fondöten bunu kapatamıyor.

Boynumdan attığım pranganın hırpaladığı tenime bakıyorum, acıyor.

Aynanın önünden bir türlü kaçamıyorum. Donakalmışım kendi görüntümde, tanıyamıyorum kendimi. İzi ve kokusu kalan acılara sonsuzca bakmak istiyorum. Niye ve neden oldu diye…

Tenim hırpalanmış, dudaklarım kanıyor, boynum bereler içerisinde…

Yapacak bir şey yok. Hiçbir şey kanayan yaralara merhem olamıyor…

Kalacak böyle, her sızlayışta hatırlayacağım bir maraz olarak…

Yüreğimde yara olacak, geçmez bir yara gibi…

Gibisi fazla aslında…

İzleri de kalacak, kokuları da, tümden her ne varsa…

Konuş Onunla Konuş demiş Almodovar…

Konuşacak oysa çok şey vardı, dinleyecek yoktu. Sözler artık yok, sesler artık yok,

Bitti…

Nefesler bile duyulmuyor.

Atın üzerinde dörtnala giden sevdalar, uçsuz bucaksız ovalarda kayboldu.

Tespihlerde dizili kaldı toz kokan aşk. Sonsuzca sevilen her ne varsa bitti.

 

İçten içe akan, damla damla dökülen sevda…

Susuz kaldı, katre katre damlayan aşk tanecikleri. Gecenin gündüze karıştığı gibi karıştı.

Kulaklarımdan yok etmek istedim ünlem işaretlerini, yapamadım…

Sonra bir gün baktım ki, hepsi de aktı gitti kulağımdan. O günden sonra duyamadım bir daha.

Ne güzel sözleri,

Ne memleket türkülerini,

Ne de aşk fısıltılarını…

Dudaklarım…

Onları mı soruyorsun?

Hiç oynatamadım ki onları, hiçbir kelime ağzımdan çıkmadı, çıkamadı…

Öylece kaldım…

Çok fazla biriktirmişim, hem de çok…

Cam kırıkları…

Bir çuval dolusu nerdeyse içimdeki kırıklar. Ağzımı her açışımda canım hem yandı, hem can yaktım…

O yüzden çok uzun zaman oldu…

Çok…

Konuşamamam bu yüzdendir işte. Sadece içime akan kan yaşlarım var. Sadece içime akan her yaşlarım var…

Başka da bir şey yok…

Seni bir daha kaybetmeyeceğimi bilsem, ne konuşurum, ne duyarım, ne de görürüm…

Yanık bir kozanın içine dönerim ve seni usulca beklerim…

Dağların, tepelerin üzerinden aşkla buluşmak…

Denizlerin, çöllerin üzerinden uçmak ve sevgiliyle bütünleşmek…

Her şeyi göze alarak. Sevda için tüm tel örgüleri avuçlarda parçalamak.

Hiç sitem etme bana…

Düşüyor kirpiklerimin ucundan sevda…

Avuçlarım kanıyor, boşuna parçaladığım tel örgülerden. Bir sevda masalı düşüyor kirpiklerimden usulca. Öğreniyorum her geçen gün, acıların insanı nasıl da güçlü kıldığına,

Ama içten içe nasıl da yaraladığına. Yetmedi ayrılığa bunca aşk, yetemedi.

Her şeyin aslında bulanık sularda yok olabileceğini ezberliyorum.

Hable Con Ella demiş Almodovar…

Her nedense bu şarkı fon müziği olunca tüm dünyanın denizleri yüreğime düşer. Gecenin karanlık ve kadife gibi aydınlık örtüsü bizi saklar, yürüdükçe bitmeyen, çoğalan patikalar.

Aşk yolu, devrim yolu, sevda yolu…

Hüzün ve kocaman bir hiçsizlikle dolu…

Bazen bir halktır sevgili, bazen bir topraktır, bazen bir çocuk, bazen ise bir çiçek.

Sevgili ise meçhul…

Belki de çoktan karışmıştır her nereye karıştıysa…

Ezberledim artık, tüm sevdiklerimi bulanık sularda görmeye. Buna alışmaya çalışıyorum.

Alışıyorum diyorum ama olmuyor, her seferinde içimde yine acısı tazeleniyor. Dudaklarım her seferinde daha da kanıyor, soru işaretlerinin çıktığı yerlerden.

Ezberledim diyorum sevdiklerimi bulanık sularda görmeye ama olmuyor, boynum her seferinde daha da acıyor, prangaları çıkarttığım yerden…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri