Dört aydır maaş alamıyorlardı. Tümü de ‘g
Gelecek’ endişesi içindeydiler. Çoğunun cebinde bir fincan kahve içecek parası bile yoktu. Arkadaşlarıyla birlikte eylemden eyleme koşuyorlar umursuzlara karşı umutla dertlerini anlatmaya çalışıyorlardı.
Ama ‘Sanatçı’ydılar....
Dört aydır süren bir kavgaları vardı. “Dur bakalım ne olacak ?” diye diye geçivermişti dört ay. Ama yılmıyorlardı. Bir yandan ‘kavga’ veriyor bir yandan da yeni oyunlarının çalışmalarını azimle devam ettiriyorlardı.
Çünkü “Sanatçı”ydılar...
Gazetelerimizin renki sayfalarını, ekranları dolduran uyduruk sanatçılardan olmadılar hiç. Güzel göbek attıkları için, güzel bacaklarını sergiledikleri için, çok güzel meyhane şarkıları söyledikleri için ‘sanatçı’ denenlerden değillerdi.
Her koşulda, gerçek sanatçıydılar. Sık sık “Dur bakalım ne olacak ?” diyen ama “Bana ne.....” demeyenlerdendiler.
Bir yandan eylem yaptılar öte yandan yeni bir oyun için canla başla çalıştılar. Kıbrısımızın halini, insanımızın halini anlatan bir oyundu sahneleyecekleri. Yani ‘kendilerini’ oynayacaklardı aslında. Kendi kendilerini. Annelerini, babalarını, dedelerini, amcalarını, komşularını canlandıracaklardı sahnede. ‘Bir ülkenin yaşamında rol alıyorlardı’ teker teker. Fazlaca rol yapmalarına da gerek yoktu.
***
Yaşar Ersoy, üç büyük usta, Aziz Nesin, Haldun Taner ve Çetin Altan’dan alıntılarla sahneledi “Kabare Kıbrıs”ı. Onbeş kişilik bir oyuncu kadrosu ve tabii sahne gerisindeki Belediye Tiyatrosu elemanlarıyla elele, kolkola. Şu çok iyiydi, bu daha iyiydi, obürü daha iyi olabilirdi gibi değerlendirmeler yapmayı son derece gereksiz buluyorum. Beni çok daha fazla etkileyen başka şeyler vardı çünkü o sahnede. Emek vardı... Sanat aşkı vardı... Özveri vardı... Hem de içinde bulundukları karmaşık ortama karşın. Ama daha da önemlisi bu üleknin bir ferdi olarak, ‘ben’ de vardım aralarında.
Teşekkürler Lefkoşa Belediye Tiyatrosu..Teşekkürler ve tebrikler...
***
Tiyatro seven sevmeyen herkese, her Kıbrıslı Türk’e sesleniyorum.
Ne yapın yapın ama gidin ve izleyin. Aynaya bakar gibi bakın o sahneye. Görmek için bakın. Çünkü o sahnedeki onbeş kişi içinde kendinizi de bulacaksınız muhakkak. Hem kendinizi bulacaksınız, hem de bu ülkede her gün duyduklarınızı, tanık olduklarınızı, yaşadıklarınızı.
Güleceksiniz de bol bol. Ama gülerken düşüneceksiniz de. Ve birdenbire farkedeceksiniz ki güldüğünüz aslında ‘kendiniz’siniz; ülkenizde olup bitenlerdir; çevrenizde yaşayanlardır; yaşananlardır.