Propaganda yapılmasının esas nedeni, “haklı ve doğru bir siyaseti” ahaliye anlatmak değildir!
Propaganda, haksız ve yanlış siyasetleri, haklı ya da doğru göstermek için yapılan bir pis iştir!
-*-*-
Bakın, KKTC’nin, gözlemci ya da gözlemeci olarak dahi Macaristan’daki Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’ne davet edilememesi; hem Türkiye hem de KKTC adına bir yenilgidir...
Diplomatik zayıflıktır...
-*-*-
Bu yenilgiyi Kıbrıs Türk ahalisinden gizlemek için “vay da canım Erdoğan orada KKTC vurgusu yaptı, büyük başarı, inanılmaz girişim” diye duyurmak ya da “Hakan Fidan bizim yanımızda olduklarını söyledi, vurguladı, kükredi” diye yazmak, iğrenç propagandanın ta kendisidir!
-*-*-
Kardeşim, “gözlemci” dediniz tamam!
En azından fotoğraf çektirmeye çağırsaydınız!
-*-*-
KKTC’de de her türlü usulsüzlük hatta vicdansızlık seviyesine gelmiş; “yalan söylediği dahi ispatlanan bakan bulunan siyaset”, sürekli olarak “güzelleştirilmeye” çalışılıyor...
-*-*-
Örneğin, Maliye Bakanı Özdemir Berova, çağdaş, demokratik bir hukuk devletinde, “Meclis’te yalan beyanda bulunduğu için” anında istifa eder...
Bizde ise “istifasına dahi”, Türkiye’den karar verilebilir!
-*-*-
Haaaa aynı bakanın emlak ve inşaat sektörünü mefta eden yasa çalışması mı?
Ona değinmiyorum bile!
Ülkeyi mahveden bir yasa!
Zerre umurlarında değil!
-*-*-
Sağlık Bakanı Hakan Dinçyürek; geçtim sağlığın toptan çökmesi işini; çok basit bir hatadan söz edeceğim; bu sebepten dahi anında istifasını sunmak zorundadır...
Ne midir bu hata?
15 gün önce yaşamını yitiren bir hastanın oğlunu aramışlar ve “filanca tarihte babanızın ameliyatı var” demişler...
-*-*-
“Olur böyle hatalar” mı diyeceksiniz?
Çok normal mı karşılayacaksınız?
-*-*-
Peki turizm?
Her açıklama hikaye!
Her proje masal!
Ülkeye turist getirecekler tamam da neyle?
-*-*-
Bayındırlık ve Ulaştırma?
Tek başına son otobüs kazası; bakanın istifası için yeterlidir...
“Otobüsü ben mi kullanıyordum?” diyebilir!
Hayır, o otobüsün çalışmayan freninden sen sorumlusun!
-*-*-
Eğitime değinmek dahi istemiyorum!
Bakanın o koltukta oturma süresi, bir saniye bile olmamalı!
Eğitimde okul tamiratlarından, konteyner saçmalığına ve son olarak ilkokullara kadar yansıyan yasadışı baş örtüsü tartışmalarına kadar; istifayı gerektiren o kadar çok sıkıntı var ki!
-*-*-
Haaa dış siyasete de bakmak lazım...
KKTC, özellikle Ersin Tatar’ın malum makama getirilmesi sonrası – mevcut hükümetle birlikte dış siyaset adına “tam anlamıyla siyasetsiz” durumdadır!
-*-*-
Türkiye’ye teslim edilmiş dış siyaset, Türki devletlerin kazığı ile birlikte, son olarak Macaristan’a davet edilmemekle “süslenmiş” durumdadır ve bizde hala, en başta da belirttiğim gibi, “Erdoğan yağcılığı” ile halk aldatılmaktadır!
-*-*-
Nüfusu, tarımı, enflasyonu, sahte diplomacılığı, ihale yolsuzluklarını, özelde deniz genelde çevre kirliliğini, Güngör Çöplüğü rezaletini, yolların berbatlığını, “Erdoğan açacak” diye bayraklarla donattıkları yoncacığı dahi bitirememeyi, hellimde yaşadığımız krizi de yazayım mı?
-*-*-
İstifa, erdemdir!
Lütfen!
Haydi biraz ırkçılık yapalım: Ülke de
sizin devlet de sizin, tesbihi salla ve gel!
Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS) ile Kıbrıs Türk Kamu Görevlileri Sendikası (KAMUSEN), gardiyan eksikliği nedeniyle dün 08.00-20.00 saatleri arasında Merkezi Cezaevi’nde uyarı grevi yaptı…
-*-*-
60’ı erkek, 15’i kadın toplam 75 gardiyan münhalinin bir an önce Kamu Hizmeti Komisyonu (KHK) tarafından ilan edilmesini talep eden sendikalar, hükümete 30 Mayıs Cuma güne kadar süre verdi…
-*-*-
KAMUSEN Başkanı Metin Atan ve KTAMS Başkanı Güven Bengihan, eylemde ya da grev sırasında birer konuşma yaptı…
-*-*-
Atan, vardiyaların dönmediği Merkezi Cezaevi’ne ivedi şekilde istihdam yapılmasını talep ettiklerini söyledi… Atan, hükümete verdikleri bir aylık sürenin Çarşamba günü dolduğunu belirtti.
-*-*-
Atan, cezaevinde gardiyanın yanı sıra hukukçu, sosyal hizmet uzmanı, maliye memuru, psikolog ve hemşire eksiği olduğunu belirtti.
-*-*-
KTAMS Başkanı Güven Bengihan ise açıklamasında, Merkezi Cezaevi’nden sorumlu olan İçişleri Bakanı Dursun Oğuz ve müsteşarına "ilgisiz ve sorumsuz” dedi.
-*-*-
Son dönemde rotasyondaymış gibi İçişleri Bakanlığı’nda 8 müsteşar değiştiğini, her müsteşarın kamuya aylık maliyetinin 279 bin TL olduğunu belirten Bengihan, bunlar yapılırken cezaevine gardiyan, psikolog, hukukçu, maliye memuru, sosyal hizmet uzmanı, hemşire ve sürekli doktorun istihdam edilmediğini söyledi.
-*-*-
Bengihan, Merkezi Cezaevi’nde son 3 yılda 9 mahkûmun hayatını kaybettiğine işaret etti.
Ülkeye girişlerdeki uygulamalar konusuna da değinen KTAMS Başkanı Bengihan, şu an eski ve yeni cezaevinde 190’ı KKTC vatandaşı toplam 800 kişi olduğunu ifade ederek, “Evet, insanlar ülkeye elini kolunu sallayarak giremiyor, tespih sallayarak, türkü söyleyerek giriyor” ifadelerini kullandı.
-*-*-
Öteki yazımızda da belirttik...
Hükümetin kesinlikle istifası gerekiyor...
Mesela İçişleri Bakanı!
8 müsteşar değişmek nasıl bir şeydir?
Bütün arkadaşlarımız sırayla müsteşar olsun, emekli maaşları yükselsin diye midir?
-*-*-
Aslında bu eylem sırasında dile getirilen her şey, “hapishaneyi yönetemediğimiz” gerçeğidir...
-*-*-
Hele, son üç yılda 9 mahkumun yaşamını yitirmiş olması, bence kesinlikle araştırılmalıdır...
Tüm ölümler “doğal” mıdır?
Mesela!
-*-*-
Ve hepsinden önemlisi, 800 mahkum içerisinde, sadece 190’ının “KKTC vatandaşı” olması...
Bu 190’ın yüzde 90’ı da “çift uyruklu”dur ki; bu ayrımı da yapmak, başlığımızda belirttiğimiz cihetle, “ırkçılık” yapmak gibi olmasın ama dikkat çekicidir!
-*-*-
Tabii işin gerçeği, Bengihan’ın açıklamasında bulunmaktadır...
Yine ırkçılık gibi olmasın, “tesbihini sallayan, türküsünü söyleyen” hoş geldi sefalar getirdi efendim!
-*-*-
Ülke sizin!
Ne demek!
Hiç olur!
Buyurun, gelin tabii ki!
Devlet de sizin!
Siz gelin ki bizimkiler de devlet yönetiyor sansın!
Hem de eşit ve egemen!
Delidir, ne yapsa yeridir!
Donald Trump, Kıbrıs konusuna da el atar mı?
Bilemem!
Ama içimde bu konuda ciddi “endişe” yok değil!
Yapar mı yapar!
-*-*-
Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ile Beyaz Saray’da yaşadıklarını hatırlayalım...
Ne diplomasi dinliyor ne de kural tanıyor!
Zelensky’yi fırçalıyor!
-*-*-
Adama dangalak da diyebilirsiniz, manyak da!
Bilemem!
Belki de gerçek yeni Dünya diplomasisi budur!
Gerçekten bilemiyorum!
Ama Trump’ın tavrı, geleneksel diplomasi tavrı sınırlarının çok dışındadır...
-*-*-
Benzerini geçtiğimiz gün Güney Afrika Cumhurbaşkanı Matamela Cyril Ramaphosa’ya da yaptı...
Ramaphosa, “aman gidelim ilişkilerimizi iyileştirelim” dedi...
Çıktı Amerika’ya gitti.
Trump ile Beyaz Saray’da basının karşısına geçti...
Trump, adamı resmen tuzağa düşürdü!
-*-*-
Ramaphosa’ya dört dakikalık bir video izlettirdi!
Bu videoda, bir Güney Afrikalı siyasetçi, “beyazların boğazlarını kesip, mülklerine el koyalım” diyordu...
-*-*-
Ve Trump, Ramaphosa’ya, “bu ne iş kardeş?” diyerek, beyaz Afrikalı çiftçilere, siyah Afrikalıların saldırdığını, öldürdüğünü ve mülklerine el koyduğunu söyledi!
Basının önünde!
Herkes duydu!
Dünkü gazetelerde bu konu manşet oldu!
-*-*-
Tüm Dünya dondu!
Diplomasi bilimi şoka girdi!
Tarihte bu tür ilişkiler genelde kapalı kapılar ardında, istihbaratçıların işleri olabilirdi ama devlet başkanı seviyesinde bu kadar rahat, bu kadar ciddi bir suçlama görülmemişti!
-*-*-
Haaa, yakında Trump’ın Beyaz Saray konuklarından birinin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olması bekleniyor...
-*-*-
Bu işler, tamamen çıkar ve lobicilikle alakalıdır!
Amerika’da Rum Lobisi çok güçlüdür...
İster misiniz, Trump, benzer bir tuzağı Erdoğan’a da kursun ve “Kıbrıs’ta ne iş?” diye sorsun!
-*-*-
Sormaz mı?
Sorar mı?
Bilemem ama bence, “delidir, ne yapsa yeridir!”
-*-*-
Hade oğlum, ister misiniz şimdi de Amerikan Başkanı bize dava açsın!
Adama dangalak da dedik, manyak da, deli de!
-*-*-
Ya da kim bilir, bir bakarsınız, bizim Amerikancılar dava açar!
“Sayın Başkanımız – değerli büyüğümüz Donald Trump’a hakaret davası...”
Tazminat da dolar üzerinden talep edilir...
-*-*-
Git mahkemeye anlat; Trump’ın tavrı, “ben büyüğüm, dilediğimi söylerim, dilediğimi suçlarım, dilediğime kızarım” tavrıdır...
Diplomasi sınırları dışındadır...
Kesinlikle dangalaklıktır...
Bunu yapan da deli ve manyaktır!
Peeeee, ye canını daha iyi!
-*-*-
Bir devletin başı, başka bir devletin başını, durduk yere, medya önünde, bu kadar rahat suçlayamaz!
Kapalı kapılar ardında evet...
Uyarır...
Görüşünü söyler...
Ama medya önünde, yargısız bir şekilde, “bildiklerim doğrudur ve kesindir” endamıyla hareket edilmez!
“Önce yargı- sonra diplomatik teamüllerin çalıştırılması” doğru olandır!
-*-*-
Haddim değil ama naçizane tavsiyemdir; aman Sayın Erdoğan, Beyaz Saray’a gidecekseniz, lütfen dikkat!