“İster kabul edin, ister etmeyin”

Ünal Fındık

Son günlerde Kıbrıs sorunu yeniden gündemin ön sıralarına yerleşti. Üstelik covid 19 pandemisi nedeniyle her yerin kapalı olduğu, insanların “önce sağlık” diyerek ekonomik sıkıntılara göğüs germeye çalıştığı bugünlerde Kıbrıs sorununun yeniden tartışılmaya başladığını görüyoruz.

Türkiye’deki AKP iktidarı 2017 Temmuz ayında Crans Montana çöken müzakere sürecinin ardından gündeme getridiği “egemen eşitlik” tezini öne çıkarmaya başlamıştı.

Ancak o dönemde Kıbrıs artık gündemden düştüğü için ve halen cumhurbaşkanı olan Akıncı bu teze sıcak bakmadığı için çok fazla ısrarcı olmadı. Hele 2018 Ocak ayında kurulan Tufan Erhürman hükümeti olarak anılan 4’lü koalisyon hükümetinin de bu teze sıcak bakmaması nedeniyle bu tezi çok fazla öne çıkarmadı.

Ama kendince önlemlerini de aldı. Önce Özersay’ı cumhurbaşkanı yapma vaadiyle 4’lü koalisyonu bitirdi. Yerine UBP-HP koalisyonunu kurdurdu.

Ardından da cumhurbaşkanlığı seçimlerine herşeyiyle müdahale ederek Ersin Tatar’ı  cumhurbaşkanı seçtirdi.

Bu arada HP’nin çekilmesiyle zaten düşmüş olan hükümetin yerine de yine Ankara’da hazırlanan UBP-DP-YDP azınlık hükümeti gündeme getirildi.

Arada yapılan UBP kurultayı istediği neticeyi vermeyince bu kez kurultaya müdahale ederek Ersan Saner’in başbakan olmasını sağladı. Ardından da bir UBP milletvekilinin meclis başkanı seçilmesi ile işlem tamalandı.

Bu arada BM Genel Sekreteri 5+1 zirve için düğmeye bastı. Özel temsilcisi Lute’u 2 kere bölgeye gönderdi. Lute taraflarla görüştü. Ardından Guterres de liderlerle sosyal medya aracılığıyla yüz yüze görüştü.

Guterres’in amacı 5+1 zirve için zemin var mı buna bakmaktı. Eğer varsa Mart başında muhtemelen New York’ta zirvenin gerçekleştirileceği konuşulmaya başladı.

Bu arada adamız ziyaretler başladı. Önce TC Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu geldi. Garantör Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu sadece Türk tarafı ile görüştü. Tatar-Çavuşoğlu görüme sonrası ortak basın toplantısında “egemen eşitlik temelinde çözüm” tezini seslendirdi.

Ardından diğer garantör İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab geldi. İki liderle ayrı ayrı görüştü. Görüşme sonrası iki taraf da kendi anladığını sandığı değerlendirmeleri kamuoyu ile paylaştı.

Ama bu kısa sürdü. Raab’ın iki tarafa da sözlü olarak bir çözüm planı sunduğu basına yansıdı. Plan özetle federal temelde bir çözüm planı idi. Türk tarafı “bu plan bize verilmedi” dedi. Ama planın sözlü olarak sunulup sunulmadığını söylemedi.

Sonra 3. Garantör Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis geldi. Mitsotakis de sadece Rum tarafı ile görüştü. Rum-Yunan tarafı bu görüşme sonrasında beklendiği gibi 5+1 zirvede hedeflerinin “BM Güvenlik Konseyi kararları ve AB değerleri temelinde iki bölgeli, iki toplumlu Federasyonun oluşturacağı” bir çözüm olduğunu açıkladılar.

Türk tarafının “egemen eşitlik temelinde bir çözüm” teziyle ne murat ettiğini önceki gün Erdoğan açıkladı. AKP grup toplantısında yaptığı konuşmada Rum-Yunan tarafına seslenerek  “Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs’ta çıkş yolu kalmamıştır. İster kabul edersiniz, ister etmezsiniz. Artık federasyon mederasyon diye birşey yok geçin artık o işi” dedi.

Bu arada KKTC’de temaslarda bulunan Fuat Oktay ve Ersin tatar da hemen hemen aynı cümlelerle “iki devletli çözüm” dedi.

Bu yaklaşımla 5+1 zirve gerçekleşebilir mi?

Sanmıyorum. Çünkü böyle bir zirve için ortak zemin yoktur. Bu durumda Guterres insiyatif alarak gayrı resmi bir 5+BM zirvesi toplayabilir mi?

Bilemem. Ama böyle bir toplantı gerçekleşirse Türk tarafının işini zor olacağını, Rum tarafının ise dünya dili konuşması nedeniyle rahat bir nefes alacağını biliyorum.

Üstelik Crans Montana’da “siyasi eşitlik” ilkesini kabul etmeyerek masayı deviren ve müzakere sürecini berhava eden Anastasiadis rahat bir nefes alacak.

Bu sayede “Statüko” bir 50 yıl daha devam edecek. 1960 yılında ortak devlet olarak kurduğumuz tanınmış, BM ve AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti, Rumların olarak yoluna devam edecek.

KKTC ise Türkiye’nin alt yönetimi olarak ve giderek daha da Türkiye’ye bağlı olarak yoluna devam edecek. Bu nedenle de hem biz Kıbrıslı Türkler, hem de Türkiye bedel ödemeye devam edecek.

İster kabul edin, ister etmeyin ama bu senaryo önümüzdeki günlerde gerçekleşecek ve onlar kazanacak, biz kaybedeceğiz.