İsrailli ve Filistinli kadınların ortak barış örgütü: “Women Wage Peace…” kimlerden oluşuyor? 2

Sevgül Uludağ

TARİHLE YÜZLEŞME KONUSUNDA DÜNYANIN BAŞKA BÖLGELERİNDE NELER YAPILIYOR?

Flütü ve gülüşüyle Neta Şemeş…

 

İsrailli ve Filistinli kadınların ortak hareketinde herhangi bir etkinlikte bir flüt sesi duymuşsanız, o mutlaka Neta Şemeş’in flütüdür… Neta’ya flütü ve o güzel gülümsemesi eşlik eder her yerde…

Neta, Golan Tepeleri’nin eteklerinde bulunan Şamir Kibbutz’unda doğup büyümüş.

1967 yılına kadar Suriye sınırında olan bu kibutz, pek çok kez ağır bombardıman altında kalmış… 1974 yılında Lübnan’dan bu kibbutz’a sızmayı başaran bazı teröristler, Neta’nın annesini kurşuna dizerek öldürmüşler. Bundan dokuz yıl sonra Neta’nın kardeşi Amir Galili, ilk Lübnan savaşında öldürülmüş. Neta, çatışmaların korkunç bedelini çok iyi biliyor… Çatışmalardan etkilenmiş ailelerin oluşturduğu Barış Forumu’nda yıllardır aktif olarak çalışıyor.

“2000 yılından beridir bu örgütte aktif olarak yer aldım. Tıpkı Women Wage Peace örgütünde olduğu gibi öteki tarafı anlamaya ve kalıp yargılara ya da korkuya kapılmaksızın dostluklar kurmaya çalışıyoruz. Barış için yıllardır dua ediyorum” diyor Neta ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Annemle kardeşim öldürüldükten sonra, barış isteğim daha güçlü hale geldi. Onları kaybetmenin korkunç acısı, savaşın verdiği acıları bağırarak içimden atmak ve barış için ihtiyacımızı haykırmak için bir yer aramama neden olmuştu…”

Ama her şeyden önce Neta bir sanatçıdır ve sanatsal yeteneklerini müzik ve plastik sanatlarla ifade ediyor. Çok küçük yaşlardan beridir flüt çalıyor:

“Benim için flüt çalmak, ilişki kurmak, iletişim kurmaktır. Şarkılar çalmayı seviyorum, insanlar çevremdeyken ve benimle birlikte şarkı söylerken, o zaman hepimiz kazanırız…” diyor.

Stüdyosunda el işlerinden oluşan sanat eserleri yaratıyor… Savaşta sevdiklerini kaybetmiş aileler forumundaki çalışmaları, doğal olarak kendisini İsrailli ve Filistinli kadınların barış hareketine götürmüş…

“Bugün kızlarım için, evlatlarım ve torunlarım için, gelecek kuşaklar için barışı talep ediyorum – burada yaşamayı sürdürsünler ve geleceklerini Berlin’de aramasınlar” diyor.

 

Hamutal Guri annelik ve barışı anlatıyor…

 

“Annelik yalnızca çocuklarımızı doğurup yetiştirmek değildir. Annelik, dünyanın gelecek kuşakları için ruhani ve etik bir sorumluluk gerektiren bir pozisyondur aynı zamanda…

Ben bu sözcükleri Ürdün Nehri’nin batı yakasında, Kasr el Yahud’da örgütümüzün Umut Yürüyüşü’nde, 19 Ekim 2016’da söyledim.

Bu, tarihi bir etkinlikti: Uzun yıllardan beridir ilk kez İsrail ve Filistin Toprakları2ndan binlerce Yahudi ve Filistinli kadın buluşarak bölgemizde bir anlaşması talep etmek üzere birlikte yürüyüşe geçmişlerdi.

Bu aynı zamanda siyasi bir etkinlikti de: savaştan ve kan dökülmesinden yorgun düşmüş kadınların net bir açıklamasıydı, barış ve güvenlik sürecinden dışlanmaları artık buralarına kadar gelmişti…

Düzenlenen törende davulların sesi ve ortak şarkılarımızla yürüyüşe geçmeye hazırlanırken, havadaki heyecanı hissedebiliyordum. Aylar süren hazırlık çalışmaları bu noktaya varmıştı. Kadınlara sarılıyordum, kadınlar bana sarılıyordu, birbirimize destek oluyorduk ve en sonunda statükoyu nihayet değiştireceğimizi bilerek yürüdüm…

Orta Doğu’da Barış İttifakı (ALLMEP) Bölgesel Yöneticisi Hüda Aburkup’la birlikte töreni biz yönetecektik. Sahneye çıktığımızda orada dört bin kadın vardı – üç bini İsrailli kadınlardı, bini Filistinli kadınlardı, tümü çevremizi sarmışlardı… Hüda’nın sesini duydum, çevremizdeki çölde yankılanıyordu: “Dünya kadınları, bugün bizim günümüzdür!”

Defne Fonu’nun – İsrail’in ilk ve tek feminist fonu – yöneticisi olarak günlük rutinime döndüğüm zaman bu anları hatırlamaya devam ettim.

Feminist bir aktivist ve bir profesyonel olarak annelikle ilgili niteliklere ilişkin söylemlerin kaygan bir tepeye benzediğini biliyorum. “Kadınlık” ve “Erkeklik”le ilgili toplumsal kurguları da biliyorum… Yine de barış ve güvenliğe ilişkin siyasi diskursta, annelik için moral bir liderlik pozisyonu talebimi ortaya koymak istiyorum.

Toplum anneliği kişisel ve mahrem bir rol olarak algılıyor ve ailenin özeline ait bir rolmüş gibi görüyor. Çocukları büyütmekteki o özenli bakımın ancak “kadınlara” uygun olduğuna inandırıldık, yöneticilik ve liderlik gibi pozisyonlar için ise daha büyük kararlılık ve sertlik gerektirdiğine inandırıldık. Ailelerin büyütülmesinde yaşamsal olan “yumuşak” özellikler ve ilişkilerin idaresi, çoğunlukla yönetim kurulu odalarında hoş karşılanmıyor, bunlar geçersiz konuklar gibi görülüyor.

Oysa tarih bize göstermiştir ki çatışmanın her iki tarafındaki siyasi liderler eğer sürekli dozu arttırılan bir saldırganlık yolunu seçerlerse, bu daha çok şiddet ve kan dökülmesine, kayıplara ve acıya yol açar.

Öte yandan liderler eğer farklı bir yol seçerlerse, eğer ellerini uzatıp düşmanlarının elini sıkarlarsa, o zaman tarihi değiştirirler.

Acı veren tavizler vermeye ve geçmişteki düşmanlıkları bir yana bırakmaya isteklilik, gerek Orta Doğu’da, gerekse dünyada insanlar arasındaki ilişkilerde önemli ilerlemeler kaydedilmesini sağladı. Böylesi liderlerden bazıları, bunun bedelini hayatlarıyla ödediler. Onların siyasi karşıtları, barışı arayan tavırlarını sanki de bir zaafmış gibi göstermeye çalıştılar. Ancak Menahem Begin’le Enver Sedat’ın, Yitzak Rabin’le Kral Hüseyin’in el sıkışmaları, kolektif belleğimize kazınmış durumdadır. Bu imajlar da bize, barış anlaşmalarının mümkün olduğunu hatırlatıyor.

İçinde yaşadığımız dünya katı ve karmaşıktır: çok fazla adaletsizlik, çok fazla şiddet, çok fazla mezalim ve çok fazla sefalet vardır. Merhamet ve iyileşme, affetme ve yeniden barışma – bunlar eksiktir dünyamızda. İçinde yaşadığımız dünya, karşımızdaki her bir insanı tüm insanlığıyla görmek durumundadır – insanlığa karşı işlenen suçlara karşı sesimizi yükseltmemize ihtiyacı vardır dünyamızın…

2011’de Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Liberya’dan Leymah Gbowee, “Ben sizin insanlığınızı görüyorum, ya siz benim insanlığımı görüyor musunuz?” demişti. Women Wage Peace örgütümüzün özel konuğu olarak Umut Yürüyüşü’müze katılmak üzere İsrail’e gelmişti… Bizlere, çatışmada ve savaşta onca şey kaybetmiş insanların yüreklerinde umudu uyandırmanın korkunç bir sorumluluk olduğunu anlattı… “Eğer bu işte ciddi değilseniz, sakın bu işe girişmeyiniz” dedi bize.

Biz ciddiyiz… Kadınların eşitliği için yolu açan devler kadar ciddiyiz… Kadınların oy hakkı için savaşmış devler kadar ciddiyiz… Toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal ve ırksal adalet ve insan hakları için savaşmış ve savaşmakta olan devler kadar ciddiyiz. Karşılıklı tanıma ve özen göstermeye dayalı yeni bir siyasi diskurs yaratmakta ciddiyiz. Toplumlarımızın çalışmalarının tam yüreğine barışı inşa etmeyi koymakta ciddiyiz.

Barış mümkündür. Bunu kendimize, burada ve dünyadaki gelecek kuşaklara borçluyuz – bunu yaratıp beslemekte ruhani ve ahlaki sorumluluğumuz vardır…”

(Türkçeleştirip derleyen: Sevgül Uludağ – Women Wage Peace internet sitesi – 16.12.2016)