Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi yıllardır her 3 ayda bir toplumun nabzını tutan önemli araştırmalar yapıyor.
Bu araştırmalar, sosyal, ekonomik ve politik konulara yaklaşımları ölçerken, aslında birçok kuruma da projeksiyon sağlayacak önemli veriler sunuyor.
500 kişiyle yüz yüze yapılan son anket de çarpıcı birçok noktaya işaret ediyor.
Örneğin, ankete katılanların %84.4’ü “ülkede işlerin doğru gitmediğini” düşündüğünü söylüyor.
Yani, aslında katılımcıların tamamına yakınının, “iş yapan” pozisyonunda olanların doğru birşey yapmadığını düşündüğüne işaret ediyor.
Ankete katılanların %82.6’sı adaletsizliğin, %83.6’sı partizanlığın, %73.2 yolsuzluğun ve %69.8’i rüşvetin yaygın olduğunu düşünüyor.
500 kişi, ülke nüfusu açısından azımsanamayacak bir örneklem.
Sonuçlara bakıldığında da aslında bu ülkede yaşayan hemen herkes, bu ülkede yönetimin adaletsiz, partizan olduğunu, yolsuzluklara göz yumduğunu ve belki bunun karşılığında rüşvet aldığını düşünüyor diye yorumlayabiliriz bu verileri.
Ankete katılanların %75.6’sının alınan kararlarda etkisi olmadığını düşündüğünü de söylüyor, sonuçlar.
Yani aslında birçoğumuz, bu çarpık düzenin tarifini yaparken, bizim bu sonuçlarla ilgili bir söz hakkımız olmadığını düşünüyoruz.
Bu seçimleri bizim yapmadığımızı, bu yolsuzluk, rüşvet, partizanlık ve adaletsizlik sarmalını bizim yaratmadığımızı, bizim yerimize bu düzeni başkalarının kurduğuna inanıyoruz.
Peki ya gerçekten öyle mi?
Devlet kurumlarında rüşvetin yaygın olduğunu somut örnekler üzerinden de yaşayarak deneyimliyoruz. Yolsuzluk artık çıplak gözle takip edilebilecek durumda.
Partizanlık, yıllardır kamudaki en normalleştirdiğimiz çalışma biçimi olmuş halde. Ama herkes şikayet etmesine rağmen, sırasını beklemenin daha karlı olduğunu düşündüğünden olsa gerek, yılların normalleştirilmiş sorunu hepimizin malumu olarak kalmaya devam ediyor.
Böyle bir yapıda zaten adaletten bahsetmek abes.
Peki bu seçimler tamamen bizim irademiz dışında mı gerçekleşiyor?
Yılların deneyimi, tam anlamıyla demokratik bir irade sahibi olmadığımızı çeşitli acı örnekler üzerinden bize hatırlatıyor.
Tarih, hükümet olup iktidar olamayanlar ve verdiği oyun karşılığını göremeyen irade örnekleriyle dolu.
Ne var ki, bu bizi bu tablonun sorumluluğundan tamamen kurtarmıyor.
Yaptığımız ya da yapmadığımız bütün seçimlerle, suskunluklarımız ya da kendi adımıza talep ettiğimiz imtiyazlı seçeneklerle hepimiz bu yapının sorumlularıyız.
Ama bizim çocuklarımız değil!
Rüşvet alan bürokratın çocuğu da bu yapının bedelini ödüyor, adalete sığınıp herşeye rağmen temiz kalan da.
Hani hep başka türlü olduğunu, kişisel çıkar elde edenin zarar görmediğini düşünürüz ya… O da öyle değil.
Demokrasiden, adaletten, liyakatten uzaklaşan bu yapıyla ilişki kuran herkes ağır bedeller ödüyor.
CMIRS anketinin dikkat çekici sonuçlarından biri de yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili.
Bugüne kadar yayınlanan birçok anket sonucuna benzer şekilde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şu anda ipi göğüsleyecek pozisyonda olanın CTP adayı Tufan Erhürman olduğu ifade edilirken, ilk genel seçimde CTP’nin de ilk parti olacağına hatta tek başına iktidar olasılığının yüksek olduğuna işaret ediliyor.
Bu iki sonucu birlikte okuduğumuzda sürpriz olmadığını söyleyebiliriz.
CMIRS’ın önceki anketlerinde de Mart 2024’den itibaren CTP’nin uzun bir aradan sonra, özellikle de mevcut hükümetin icraatlarıyla birlikte ilk kez birinci parti konumuna geldiği, Haziran 2024’den itibaren de aradaki farkın istikararlı şekilde arttığı görülüyor.
Bu seçimin sürprizi Tatar’ın zaferi olur.
Erhürman’ın Yeni Cumhurbaşkanı olması, görünen en doğal ve olası sonuç olarak duruyor karşımızda.
Geçtiğimiz gün irade sahibi olmayışımızla ilgili bir sohbete tanıklık ettim.
Burada farklı profesyonel ve kültürel geleneklerden gelmiş 10 kadar kişi, “eğer müdahele edilmezse” Erhürman’ın kesinlikle seçimi kazanacağını düşündüğünü söylüyor. Ve bunun olması gereken olduğuna işaret edip temennilerini paylaşıyor.
“Umarım müdahele edilmez de Tufan Hoca kazanır” diyorlar.
CMIRS anketine göre seçimlerde oy kullanmayacağını söyleyenlerin de kararsızların da oranı oldukça düşük.
Her iki sonuç da sürpriz değil.
Çünkü adaylar toplumun geneli tarafından oldukça tanıdık ve deneyimlenmiş adaylar. Kararsızlık yaşanacak bir seçim söz konusu değil.
Seçimlerde oy kullanmayacağını söyleyenlerin de bugüne kadar oranı hiç yüksek olmadı. Bu toplumsal bir tavır ya da eylemlilik durumuna dönüşmedi.
Çünkü hala çıkmamış candan ümit edebileceklerimiz var. Hala değişimin ve daha iyi bir geleceğin mümkün olduğuna, sandığın demokrasinin gereği olduğuna inancımız yüksek.
Nasıl bu çarpık düzendeki pay ve sorumluluğumuzu gözardı edemiyorsak, hala vakit varken hala demokrasi tam ölmemişken, sonuçlarda pay ve sorumluluğumuzu da göz ardı edemeyiz.
İrade dediğiniz şey belki sadece sizinle bitmiyor ama kesinlikle sizinle başlıyor.