İŞİMİZE NASIL GELİRSE ÖYLE

Sami Özuslu



Gerçekten inanılır gibi değil. Bilimsel akıl yerine duygular, mantık yerine propagandayı tercih ediyoruz hala.
Bir "Biz haklıyız, siz tutumunuzu değiştirin" söylemidir gidiyor.
Tipik bir 'ötekileştirme' operasyonu...
Bildik 'soğuk savaş' taktiği...
'Biz' ve 'Onlar' retoriği...
Soğuk savaş biteli, yeni dünyalar kurulalı, hatta onların yerine yenileri tesis edileli çok oldu.
Gelin görün ki Kıbrıs adası bundan muaf...
Bizimkiler dünyadan bihaber...
50 senelik laflar, şekil değiştirerek hala dillerde.
Yeter ama artık!
*  *  *
Dün Niyazi Kızılyürek bir kez daha yazdı.
Ne bir tarafın argümanında hayır var, ne ötekininkinde şer!
Herkes kendi pozisyonunu 'haklı' görüyor ama mesele uluslararası hukuka
yahut konjonktürel gerçeklere vardığında iki taraf da duvara tosluyor.
Ama öyle ama böyle...
Sonuçta Kıbrıslılar kaybediyor.
Akdeniz'deki gaz bir uzlaşı vesilesi değil, çatışma nedeni oluyorsa, bunun
nedeni liderliklerin 'toplumsal' düşünceleri olamaz.
Toplumlarını düşünüyor olsalardı eğer, böyle davranmazlardı.
Başkalarının çıkarlarına hizmet eder pozisyonlarının farkına varırlardı.
Çok açıktır: Ne Anastasiadis'in izlediği siyaset Yorgo'ya, Eleni'ye yarar
getirir, ne de Akıncı'nın tavrı Ali'ye, Makbule'ye!..
Bırakın ki her iki liderin de Ahmet'i de, Maria'yı da düşünme gibi bir
görevleri de var ayrıca...
*  *  * 
Mont Pelerin ve Crans Montana toplantıları sırasında ve sonrasında
"Kıbrıs sorununun çözümü liderlere bırakılmamalıdır" diye yazmıştım.
Liderler o toplantılar da kredilerini tüketmiş, önlerindeki fırsatı
tepmişler, binlerce yurtsever soğukta Taksim Sahası'nda barış türküleri
söylerken, onlar masayı dağıtmayı tercih etmişlerdi.
Nedeni belliydi: Ankara ve Atina'nın acelesi yoktu.
Bunu gördükleri, bildikleri halde 'Kıbrıslı' gibi davranmak yerine
'Anavatancı' olmayı tercih ettiler.
O yüzden başarısızlıktan dolayı sorumlulukları yüzde 50 yüzde 50'ydi.
Nitekim BM umduklarını vermedi, bir tarafı direkt suçlu sandalyesine
oturtmadı.
Ne oldu şimdi?
Yeniden müzakere masası konuşulmaya başlandı.
Ne yeni parametreler öne sürülüyor ön şart olarak, ne başka bir mevzu...
Peki ne anladık biz bu işten?
*  *  *
Liderler masaya oturacak. Gaz krizi bu masa öncesi peşrevden başka bir şey
değil. Kaygım şudur ki, bölgedeki savaş alevinin Kıbrıs'a sıçraması
imkansız değil. Maalesef değil!
Dahası, Türkiye'de kurulan 'Cumhur ittifakı', en azından 2019'daki seçime
kadar Ankara'yı dış politikada çok daha şahin hale getirecek gibi
görünüyor.
Diplomaside kriz politikası Türk dışişlerinin pek sevdiği bir tarz...
Ege'nin karşı yakasında da ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve Kocias gibi
bir Dışişleri Bakanı'na mahkum olmuş Çipras hükümetinin de pek soğukkanlı
ve çözümcü olmayacağını tahmin etmek güç değil.
Gaz nedeniyle uluslararası şirketlerin ve de onların geldiği ülkelerin bir
'çıkar buluşması' olabilir mi? Belki buradan olumlu bir sonuç çıkar.
Lakin tüm bunlar 'dışsal' etkenler. Anastasiadis ve Akıncı'nın oralara
etkisi az olur. Belki hiç olmaz hatta.
O yüzden herkes 'önündeki pilav'a bakmalıdır.
'Kıbrıslı çözüm' için yegane koşul 'lider' olabilmektir.
'Lider' olabilmek hem risk almayı gerektirir, hem de toplumsal güçleri
'harekete geçirme' becerisini...
İşimize nasıl gelirse öyle konuşmak bizi bir yere götürmez.
Yok, götürür.
Kıyamete!..