“Lefkoşa gibiyim” deyişi, biraz parçalanmış olmayı anlatırdı, biraz bölük pörçük… Hep eksik kalması gibi insanın… Bir yarısının, ötekini özlemesi, kendini araması gibi…
Her daim küçük not kağıtları bırakırdı masama, üstünde el yazısı, içinde kocaman bir yürek… Ne çok satırları vardır böyle, içimde yankılanan…
“Artık biz de benzemeyiz bize
Kimliğimiz çoktan beri göçebe..."
***
Hem barış savunucusuydu, hem de kadın hakları… İnatla direnirdi haksızlığa, vazgeçmezdi. Dünyada son silah yok oluncaya dek, hep umudu doğuracağına yeminli… Hem kavgadan kaçmayan, hem de şefkatle dokunabilen bir umut yolcusuydu.
Yıllarca birlikte çalışmak nasıl bir keyifti, anlatamam… Ne şanslıyız… İlkokulda öğrencisi olamadım - ne çok isterdim - yine de uzun yıllar, öğrencisi, evladı, arkadaşı, yoldaşı olarak sardı, sarmaladı hepimizi…
Yıllar önce yine birlikte çalıştığımız KIBRIS gazetesinden ayrılacağımı öğrenince, “ben de seninle geliyorum” dedi. Öyle kolay bir karar değildi, Yenidüzen’e gidecektik ve onun için farklı bir siyasi mahalleydi; barış ve demokrasi aşkına uzak olmasa da…
Ortam gazetesindeki yazı dizileri başlı başına kaynak eserdi. Ama Yenidüzen’de de yeniden doğdu. Yeni röportajlar, yeni anılar, denemeler, şiirler…
Araplara satılan kızlarımızın peşine düştü, Amman’a gitti, sevgili Eralp Adanır’la… Yüzlerce toruna selam taşıdı, düşleri sırtında taşıdı, koynuna topladı hüzünleri, gözlerinden yaşlar süzüldü sessizce...
Mülteci Kampları'nda, henüz 12 - 14 yaşlarında Filistinli Araplarla evlendirilen, Pergamalı Besire ya da Aytotorolu Hatice’nin duygularını onlar sayesinde öğrendik.
***
Hep elde yazdı, kağıda dokundu, mürekkebin kokusunu hissetti, bu alışkanlığından hiç vazgeçmedi.
Bir de sevmekten vazgeçmedi, insanı, doğayı, şeheri, memleketi…
İnatla vazgeçmedi, bu ülkeyi sınırsız sevmekten…
İsyankardı ama umutsuz değildi. İllaki eleştirel bakardı hayata, sorgulardı.
Örgütlü mücadeleye bir ömür verse de 90’lı yıllardan sonraki sendikal anlayışı eleştirirdi, “Bugün bizim hak olarak aldıklarımız gasp olarak kullanılıyor” demişti, gazeteci Nezire Gürkan’la röportajında… O röportajın ardından nasıl huzursuz olduğunu da anımsarım, “Umarım yüzleşirler, doğru algılarla…” Çünkü asla kötülemek de istemezdi.
Bir ay boyunca tek kuruş ödenmeden yaptıkları grevi anlatmıştı. köylerde geçirdiği yıllarla birlkte, Öğretmenler Sendikası’nı kendi ve nesli için “üniversite” olarak nitelerdi. İdealist öğretmenleri hep onurlandırsa bile “Özel ders öğretmenlerin ahlakını bozdu” derdi hep…
Ah!
Kim bilir şimdi nasıl isyan ederdi, okullarda, çocuklar üzerinden din istismarına…
***
Neriman Cahit, ne güzel bir yolculuktu seninki, ne güzel bir dokunuştu, hepimize…
Hep öğretmen…
Öğretmekten hiç vazgeçmeyen bir sevgi ustası, bir bilge, bir ermiş, bir anne…
Hep şair, hep anlatıcı…
Şimdi hepimiz Lefkoşa gibi, şimdi hepimiz memleket…
Tepeden tırnağa sevgin bizimle, Neriman Cahit…
“İçindeki çocuğa iyi bak” deyişin bizimle…
O çocuğun saçlarını severken, o güzel ellerin…
Bir de yüzün, gözlerin bizimle…
Bakıyor halen…
Barışı bekleyerek…
“Bugüne dek hep biz analar kaybettik / bari çocuklarımız kazansın” dediğin, öğretmen arkadaşın Kleopatra, bizimle…
Yine şiirler yaz, toprağında filizlenir, çoğalır…
Kim bilir, kim, nerede bekliyor seni, mor bir büyüyle yüzünde…
“Ne talan, ne yalan, ne haram, ne de insan kılıklı yılan / Beton duvarlarla kesmeyin yolumu, söyleyin kim çaldı çocukluğumu...”
Bu ülkenin sana çocukluk borcu var.
Senin gibi ne çok insana kim bilir…
Bizimle sözlerin, mücadelen, umudun, sevdan, kavgan…
“Çekin ellerinizi
o ışık gözlü kuşu vurmayın
O kuş ölürse, bizden ne kalır, ne kalır geriye...”
Teşekkürler Neriman Cahit..
Ne güzel bir yolculuktu seninki, ne güzel bir dokunuştu, hepimize…
Işık gözlü kuş
