İsias Davası, devletin en ciddi sınavıdır

Serhat İncirli

Ölüm kaçınılmazdır…

Ancak, bazılarına kesinlikle katılmıyorum, “kader” değildir…

-*-*-

Önce şunu belirtmek lazım…

6 Şubat sabahından beri uykularımız, insan ilişkilerimiz, tepkilerimiz, kısacası her hal ve durumda “ruhsal dengemiz” şaşmıştır…

-*-*-

Evet, Türkiye veya belki de Dünya tarihinin en korkunç depremi yaşanmıştır…

Hatta, konunun “ciddi” uzmanlarını okuduğunuz zaman, bu deprem gerçekten ötekilere veya “bilinen diğerlerine” benzemeyen bir şiddette gerçeklemiştir…

-*-*-

Ölü sayısının yarım milyon olduğunu iddia edenler var…

Geride kalanlar kurtulmuş mudur?

Buna “kurtuluş” derseniz, tamam, sorun çıkarmam ama kültürler, nesiller, aileler yok olmuştur ve toparlamak, ekonomik ve sosyal görüntü itibarıyla “II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’sı ve Japonya’sı kadar kolay da olmayacaktır.”

-*-*-

Kıbrıs Türk toplumu, bu depremde, tarihinin en korkunç, en büyük, en acı katliamını yaşamıştır…

Evet, bu bir katliamdır…

Çocuklarımız, “taammüden” öldürülmüş değildir ama hangi “vicdanlı insana” sorarsanız sorun; pırıl pırıl bir nesilin, ihmaller zinciri sonrası ailelerinden koparılmış olmasıdır…

-*-*-

En başta da söyledim; ölümsüzlük yoktur ama “Allah sırayı bozmasın” sözüne de çok inanırım, burada sıra çok ciddi anlamda bozulmuştur…

“Evlat acısı” anlatılacak bir durum değildir…

-*-*-

Şimdi, özellikle sanal ortamda sevgili Mehmet Ekin Vaiz’in örgütlediği bir kampanya var…

Ve herkes bu kampanyaya bir şekilde destek veriyor…

Çocuklarımıza mezar olan “İsias” denen “katliam çöküntüsü”nün mutlaka hesabının sorulması talep ediliyor…

İsias’ın sahibinin, ortaklarının, müteahhidinin, yapan ustaların, inşaatı onaylayan veya “imarını affeden” holloların mutlaka hesap vermeleri gerekir…

Bu konuda Ersin Tatar bile “gayet samimi” mesajlar atar durumdadır…

Umarım, Türkiye’den gelecek bir emir, bu attığı mesajları durdurmaz…

-*-*-

Yapılması gereken ne varsa yapılmalı ve kesinlikle tarihimizin en büyük acısının hesabı sorulmalıdır…

-*-*-

Ancak bundan da önemlisi; bir daha benzer sıkıntıların yaşanmaması veya en azından yaşanma risklerinin en aza indirilmesi adına, “sağlık ve güvenlik tedbirleri” denen ve bir devletin yönetilmesi için en gerekli “ilkelerden birinin” en etkili şekilde “yasalaştırılması” olmalıdır…

-*-*-

Nasıl mı?

Dünya, örnekleriyle doludur…

Hep İngiltere örneklerini veririm ama gerçekten vermek lazım…

-*-*-

Mesela bir toplantı veya konferans var…

Bu konferans veya toplantının yapıldığı salona girişte herkes mutlaka adını – soyadını yazar, imzasını atar…

Davetli listesi varsa, katılan herkes tek tek işaretlenir…

Allah korusun, bir şey olursa, salonda kim ya da kimlerin olduğu bilinir…

O belge, salona sokulmaz, dışarıda tutulur falan…

-*-*-

Ve kimse, yine Allah korusun ama bir felaket halinde, kimseye yalan haber uyduramaz…

-*-*-

Londra’ya ilk gittiğim yıllar…

Bir üniversitede “Kıbrıs sorunu”nu anlatmak için davet aldım…

“İngilizcem yeterli değil” dedim, “sorun yok, İngilizce sizin ana diliniz değil ki, gerekirse tercüman sağlarız” falan dediler, gittim…

Dilim döndüğünce anlatacağım…

Alkışlandık, takdim edildik, sahneye çıktık derken, toplantıyı organize eden gruptan bir kişi mikrofonu aldı ve eliyle göstererek dedi ki; “… Yangın çıkışları şuralarıdır…”

“Olası bir tehlike anında lütfen panik yapmayın ve bu kapılardan çıkın… Salonumuzda şu anda 300 kişi bulunmaktadır…”

-*-*-

“Bu İngilizler delidir” dedim…

-*-*-

Sonra bir gün çalıştığım gazeteye itfaiyeciler geldi…

Yangın söndürme cihazlarını kontrol etti ve “yangın merdiveni, yangın çıkışı nerede?” gibi sorular sordu…

Tipik cahil, tipik geri kalmış ve tipik Kıbrıslı havasıyla, müfettişlere kahve ikram etmiş olmanın da verdiği samimiyetle, arkamdaki pencereyi gösterdim, ‘bir şey olursa burada atlayacayık” dedim, aklımca şaka yaptım…”

-*-*-

Yazılı uyarı gönderdiler…

Sanırım 1 ay süre verdiler…

“Yangın çıkışı ve merdiven yapılmazsa, iş yerini boşaltacaksınız” dediler…

-*-*-

Kısacası, “İsias’lar olmasın”; “sıra bozulmasın ve evlatlarımız böyle ölmesin, anneler, babalar bu büyüklükte acı çekmesin” diyorsanız; hele hele da “eşit ve egemen devletimizin varlığı kabul edilmeden asla masaya oturmamak lazım, Ersin Tatar, Nicos Christodulidis ile el sıkışmamalı, görüşmemeli” diyorsanız; önce “DEVLET” olmalısınız…

-*-*-

İsias Davası, KKTC Devleti’nin en ciddi sınavıdır…

Gerçekten ortada bir “devlet” varsa, bu davaya “laf ebelikleriyle, şovla, bazılarından müsaade isteyerek” değil; yumrukla sahip çıkar!

Erdoğan’ın KKTC’deki CHP taraftarı adamları!

Türkiye’deki seçimler bitene kadar Kıbrıs meselesinde bir hareketlenme olmaz…

Ufak tefek – sosyal amaçlı buluşmalar, buluşturmalar olur mu?

Olacak!

-*-*-

Ülkede, KKTC’nin egemen ve eşit bir devlet olarak tanınması “hayali” dışında, her çözüm modeline karşı olan bir grup var…

Bu grup, yıllardır varlığını sürdürüyor…

Aslında “hayal kurduklarını” biliyorlar ama olsun; onlar için en ideal çözüm şekli olan “hayalleri” olmazsa da, ikinci tercihleri “çözümsüzlük” olduğu için gayet de rahatlar…

-*-*-

Bu gruba, “Ergenekoncu Grup” diyenler de var…

Rauf Denktaş da zaman zaman bu gruptaydı…

En büyük destekçileri, Türkiye’nin “eski egemenleri” olan “Harbiyeliler ve Mülkiyeliler”di…

Haliyle “en büyük düşmanları”, “Harbiyeliler ve Mülkiyelileri” iktidardan “kovan”, “Dinciler” yani mevcut iktidar ekipleri oldu…

-*-*-

Annan Planı döneminde bu düşmanlık ayyuka çıkmıştı…

“Ergenekoncu Grup”, Tayyip Erdoğan liderliğindeki “Annan Planı’na evet diyeceğiz” görüşündeki grupla resmen papaz olmuştu…

Sonra, “kişisel korkular, yalakalık misyonu, maddi çıkarlar” gibi sebeplerle sesleri kesildi!

Tamamı, Erdoğan yalakası olmak zorunda kaldı!

-*-*-

Şu anda, Türkiye’de kimi destekledikleri konusunda açık bir şekilde “taraf” olup da “nerede durduklarını” belli etmemeye çalışıyorlar ama gönüllerinde yatan aslanın “Kemal Kılıçdaroğlu” olduğu kesindir!

-*-*-

Biri bakan olmak üzere, bazı etkili isimlerin de içinde yer aldığı bu grup, “KKTC’nin egemen eşitliği, eşit uluslararası statüsü kabul edilmeden masaya asla oturmamalıyız” diyor ve Ersin Tatar’ın, Nicos Hristodulidis ile sosyal amaçlı “merhabalaşmasını” dahi istemiyor…

Tatar’a, bu nedenle “bel altı vuruş” dahi yapıyorlar…

-*-*-

Anlayacağınız, KKTC’de, temelde “çözüm düşmanı” olan ve “egemen eşitlik” lafları savuran 2 farklı grup söz konusu…

Tatar, bu grubun bir tarafında, Ergenekoncu Grup öte tarafındadır…

Bu iki farklı grubun kesinlikle Tayyip Erdoğan yanlısı olmadıkları açıktır…

Kimisi korkudan, kimisi koltuk sevdasından, kimisi yukarıda da belirttiğimiz gibi maddi çıkarlardan dolayı “görüş” belirtemiyor…

Ama kesinlikle fermaya yatmış durumdadırlar ve hayalleri, Erdoğan’ın seçimi kaybetmesidir…

-*-*-

Çok üzgünüm, Türkiye’de demokrasi açısından kazanmasını gönülden istediğim Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, “Kıbrıs konusunda” ve ayrıca “Kürt meselesinde” ne yazık ki bu faşistlerden farklı değildir!

-*-*-

Efendim, “Erdoğan da onlar gibi düşünüyor” mu diyeceksiniz?

Olabilir!

Ama onlar yine de “lilli meselelerde ortak hareket edebiliyorlar” ama “milli meselelerde” Erdoğan’a güvenmiyorlar!

Cumhur İttifakı içerisinde bunların “koruyucusu”, MHP’lilerdir…

Onlar, eskilerin, yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her canı çektiğinde darbe yapmasının ve Mülkiyeli monşerlerin, halka yukarıdan bakan anlayışının “adamcıkları”dır ki MHP ile burada çelişkiye düşüyorlarsa da, “pek sıkıntı” olmamaktadır!

-*-*-

Bunları neden mi yazdım?

E vallahi, Erdoğan’ın KKTC’deki adamlarını uyandırmak; bir anlamda bu çözüm düşmanı, ırkçı, faşist ve Ergenekoncu tayfayı “gammazlamak” maksadıyla tabii ki!

Erdoğan seçimi kaybetsin, bunlar zil takıp oynamazsa, bana da Ersin Tatar desinler!

***

Mağusa Surları’ndan bir kesit… “Yapacağız, edeceğiz, onaracağız” diye söz vermeyin. Yapın! Lütfen! Geç olmadan!