12 gün süren İran –İsrail savaşı, hem bölgede hem de Dünya’da ekonomik ve politik büyük endişeler yarattı. Kazananı yok gibi görünüyor ama, her 2 ülkede kazanmış gibi seviniyor ve açıklamalarda bulunuyor.
İsrail, 13 Haziran’da İran’ın farklı kentlerindeki nükleer tesisler başta olmak üzere, ordunun üst komuta kademesini de hedef olan geniş çaplı hava saldırıları düzenledi.
Bu savaş sırasında görüldü ki, İsrail, istihbarat anlamında İran’a üstünlük sağladı. Zira askeri üst kademe yetkililerine ve nükleer bilim insanlarına evlerinde füzelerle saldırı da bulundu. İran’ın içinde tesis kurarak, dron üreten fabrika yaptı.
İran da, misilleme olarak, İsrail'e karşı balistik füze saldırılarında bulundu. Bu saldırılarda ölen ve yaralananlar oldu. İran saldırılarında da şu görüldü. Geçilmez denilen İsrail’in hava savunma sistemi Demir Kubbe, birçok kez İran füzeleri tarafından delindi ve İsrail’in bu konudaki imajına zarar verildi.
İran’ın füze teknolojisinde ileri düzeye gelmesi ve İsrail’e zarar vermesi, İran halkına da moral verdi.
İsrail’in, İran’a saldırılarıyla başlayan savaş tüm şiddeti ile sürerken, ABD’nin İran’daki 3 nükleer tesise düzenlediği hava saldırıları, çatışmaları başka bir boyuta taşımıştı. Ardından, İran’ın Katar’daki ABD üssüne saldırarak, misillemede bulunması, savaşın yayılacağı konusunda endişeleri artırmıştı.
Neyse ki, özellikle ABD ve Rusya’nın iki ülke üzerindeki girişimleri ile ateşkes kabul edildi ve çatışmalar durduruldu. Umarım, bir kez daha bu tür saldırılar gerçekleşmez.
Öte yandan, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İsrail ve ABD’nin saldırı düzenlediği İran’daki İnükleer tesislerinin, birçok kez hedef alındığını, tesis çevresindeki radyasyon seviyelerinde ise herhangi bir artış tespit edilmediğini bildirdi. Savaşın sevindirici yönü de bu oldu.
İsrail ve ABD’nin, İran’a saldırmalarının temel nedeni olarak, İran’ın nükleer programını durdurmak amacıyla olduğu söylendi. Bu durum, aklımıza, Körfez krizi esnasında Irak işgal edilirken, kitle imha silahlarının gerekçe gösterildiğini getirdi. Fakat bunun böyle olmadığı yıllar sonra açıklanmıştı.
İsrail-İran savaşı sırasında, özellikle petrol fiyatlarında artış olmuş ve TL değer kaybetmiştir. İsrail-İran savaşının, özellikle Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’a döviz kuru yükselmesi açısından olumsuz etkileri olmuştur.
Türkiye’de akaryakıt fiyatları da yükselmiştir. Ateşkesten sonra, petrol fiyatlarının gerilemesine paralel olarak, akaryakıt fiyatlarında da indirimler yapılmıştır.
İyi ki de, enerji ticaretinin kilit noktası olan Hürmüz Boğazı kapatılmamıştır. Hürmüz Boğazı’nın kapatılması halinde uzmanlar, petrol fiyatlarının 100 doları geçeceği tahminini yapıyordu. Bu da akaryakıt fiyatlarını çok yukarılara taşıyacak ve Kuzey Kıbrıs ekonomisi de petrole bağımlı bir ekonomi olduğu için, bundan son derece olumsuz etkilenecekti.
Ülkemizdeki akaryakıt fiyatlarındaki olası bir artış, zincirleme etki yaratacak,elektrik fiyatlarına zam gelecekti. Öte yandan, bütün halkın kullandığı akaryakıt fiyatları artacak, aile bütçeleri sarsılacaktı. Akaryakıt, büyük bir girdi maddesi olduğu için, bu Kuzey Kıbrıs’ta hem pahalılığın hem de enflasyonun artmasına neden olacaktı.
Döviz artışıyla birlikte, malların yüzde 95’inin ithalat yoluyla ülkemize gelmesinden dolayı ithalat da pahalı hale gelmektedir. Gümrükte, günlük döviz kuru uygulandığı için, bu durum ithalatın pahalılaşmasına ve bunun da piyasaya zam olarak yansımasına neden olmaktadır.
Ortadoğu’daki savaşın uzaması ve yayılması, Turizm, Yüksek Öğretim alanlarımıza da olumsuz yansıyabilecekti. Coğrafyamızdaki bu savaş hali, üçüncü dünya ülkelerinden ülkemize gelecek turistlerin sayısını da azaltabilecekti. Savaştan dolayı, üniversitelerimize gelecek olan yabancı öğrencilerin sayısında da düşüş yaşanabilecekti.
Savaş, İhracatta da riskler oluşturabilecekti. Özellikle, ihracatımızın iki temel ürünü olan narenciye ve süt ürünlerinin önemli bir kısmını Ortadoğu ülkelerine yapıyoruz. Savaşın hacminin büyümesi ve süresinin uzaması, bu ihracatlarda da sıkıntılar yaratabilecek potansiyel taşıyordu.
Netice itibarı ile, döviz kuru ve petrol fiyatlarının artmasıyla, enflasyonun yükselmesi ve hayat pahalılığının artması, kamu çalışanları ve emeklilere zam yapılması ile devletin bütçesini de sarsabilmekte, açıkları büyütmektedir.
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs ekonomileri o kadar duyarlı, hassas ve kırılgandır ki, içte ve dışta ne zaman bir gerginlik, kriz veya savaş olsa, TL değer kaybediyor, akaryakıt fiyatları yükseliyor ve enflasyon artışı ile hayat günden güne pahalı hale geliyor.