İnkâr...

Eralp Adanır

Şöyle yazıyordu kitapta:

“...İnkâr, insanın başa çıkma mekanizmasının önemli bir kısmını oluşturur.
O olmasaydı, her sabah hangi şekilde öleceğimizi düşünerek dehşet içinde uyanırdık.
Bunu yapmak yerine zihinlerimiz, işe vaktinde yetişmek veya vergilerimizi ödemek gibi başa çıkabilceğimiz stresle meşgul olarak, varoluş korkularımızı perdeler.
Eğer varoluşla ilgili daha büyük korkularımız olursa, basit işler ve günlük meşgalelerle vakit geçirerek onları hemen aklımızdan çıkarırız...”

Sonra oturup “hobilerimiz-uğraşlarımız” geldi aklıma.
Hani neredeyse uyumak yerine bile doldurmaya çalıştığımız birçok şey.
Birşeylerden kaçış olduğunu hepimiz bilirken, inkâr etmeyi seçtiğimiz o uğraşlarımız.
Emekli olup da oturmanın; aslında varoluş ve sonuçlarını kabullenmek yerine ertelemeyi, hatta inkâr etmeyi seçiyormuşuz meğer.
Kimilerimiz çiçek yetiştiriken kimilerimiz farklı alanlarda farklı yatırımlarla şu “hiç tükenmeyecek miş” gibi gördüğümüz yaşamın sonunu geciktirmek, görmezden gelmek için neler yapmıyoruz ki.
Hani öylesine oturup da kendi sonunu bekleyenlere kızarız ya; “ölümü mü beklersin” diye, belki de en cesaretlimizdir böylesi insanlar.
Yaşamı gittiği yere kadar hiç ölmeycekmişsin gibi yaşamak yerine, kendi kaderine ve varoluş gerçeğine bir an olsun varmak adına, beklemektir yapılan seçim.
Neleri inkâr etmiyoruz ki yaşamımızda.
Gün gelir kendini bile inkâr eder, “ben o değilim” dersin.
Kabullenmek yerine inkârla dışladığımız insanlar, görevler, suçlu olmanın ağırlığına inat yaptıklarımız, kendimizi her olumsuzluğun dışında göstermek için yaptıklarımız, suçumuzu başkaların suçuymuş gibi algılatma çabaları...
Aşkı bile inkâr etmiştir şu insanoğlu, beceriksizliğinden ya da ağır sevgi yükünden kurtulmak adına.
Ya sevgiyi, dostluğu, arkadaşlığı?
Çıkar uğruna kaç kez örseledik bu kavramları hiç düşündünüz mü?
Ne adına ve niçin?
Korku...
Korkudan doğan inkâr...
O olmasaydı insan daha bir hızlı yüzleşirdi gerçekle.
Ve daha bir anlardı yaşamı herşeyiyle; dedikodusuyla, yalanıyla, hırs ve entrikalarıyla, maske takmış çıkarcı insan yığınıyla.
Bundandır ki “inkâr”, hep kaçışı olmuştur insanoğlunun.
Hem kendinden, hem düzenden, hem de görmek-bilmek istemediği herşeyden.