İngilizlerin KKTC’deki delilik davası!

Serhat İncirli

Bir İngiliz vatandaşı, öteki İngiliz vatandaşına “deli” demiş!

Sanal medya üzerinde başlayan bu “delilik kavgası”, KKTC’de “delilik davası” şeklini almış!

Polis, mahkeme huzurunda, “şu İngiliz, bu İngiliz’e Facebook mesajıyla deli demiştir” şeklinde özetleyebileceğim bir “suçlama” okumuştur!

-*-*-

Şimdi, Majesteleri III. Charles’ın Hükümeti, vatandaşları arasında, KKTC’de yaşanan bu “delice” meseleye el atar mı atmaz mı bilemem ama ortada bir “ceza davası” var!

Ve bu ceza davasında, bir İngiliz, öteki İngiliz’e “deli” demiştir!

-*-*-

Mahkeme; “iki taraftan birine”, yani bir yanda devletin savcılığına, öte yanda savunma avukatına, “bana rapor getirin” der mi?

İngiliz vatandaşları arasında kendisine deli denilen kişi gidip de sağlık kurumlarından, kurullarından veya uzmanlardan bu konuda rapor alır mı?

-*-*-

Bu rapor, mahkemede okunur mu?

Herkes, her şeyi öğrenir mi?

-*-*-

Ortada bir hakaret var mı yok mu, buna tabii ki yüce yargı karar verecek!

Ama ortada çok salakça, çok aptalca, çok delice bir “dava açma yanlışı” var!

-*-*-

Mesele hukuk davası olsa, dava edilen İngiliz vatandaşı kesinlikle “sağlam” raporu ister diye düşünüyorum!

Burada “hukuk davası” değil, “ceza davası” söz konusu!

Sadece “hakaret” denilip, konu kapatılır mı?

Bilemem!

-*-*-

Bildiğim tek şey, davada kendisine “deli” denilen İngiliz vatandaşlarından biri; aynı zamanda KKTC’nin Cumhurbaşkanı!

Öteki, sade İngiliz vatandaşı!

-*-*-

Deli veya değil; çok akıllı, hatta dahi!

Hiç fark etmez!

Ama şu anda yaşanan nedir biliyor musunuz; İngiliz vatandaşı cumhurbaşkanımızın “ruh sağlığı”nın tartışılır halde olmasıdır!

Ve tartışmaya kendisinin ya da etrafındaki salya sabun kadronun sebep olmasıdır!

-*-*-

Şunu da düşünmek gerekmektedir: Neden hiç bir İngiliz vatandaşı, neden hiç bir KKTC vatandaşı ya da neden hiç bir “çifte vatandaşımız”, bundan önceki “liderlerimize” böyle bir “şey” söylememiştir?

Neden bir tek bu başkan?

-*-*-

Dr. Küçük, Denktaş, Talat, Eroğlu, Akıncı...

Mutlaka onlar da “delilik” sayılabilecek şeyler yapmış olabilirler!

Konuk, Örek, Çağatay, Soyer, Kalyoncu, İrsen Küçük, Ersan Saner, Faiz Sucuoğlu, Hüseyin Özgürgün de kesinlikle “delilik” sayılabilecek tavırlar sergilemiş olabilir!

Hatta Erhürman, Serdar Denktaş ve Özersay falan da...

-*-*-

Neden hiç kimse, bu isimlere şimdiye kadar “deli” dememiştir?

Ve neden şu anda sadece bizim toplumumuz değil; belki de tüm Dünya; iki İngiliz kardeşimiz arasındaki “delilik” davasını işitmek zorunda kalacaktır?

İngiliz Yüksek Komiserliği, iki vatandaşı arasındaki davayı takip ederse, İngiliz medyası konuyu yazarsa ne yapacaksınız?

-*-*-

Bu dava, kendisine hakaret edildiği iddia edilen İngiliz vatandaşı adına, tam bir halkla ilişkiler faciasıdır!

Deli mi değil mi kesinlikle ben karar veremem!

Mahkeme de karar veremez!

Mahkemenin karar vermesi için, İngiliz vatandaşı kardeşimizin, uzman doktorlar tarafından “examine” edilmesi gerekecektir! Gerekebilir!

-*-*-

Milli piyango gibi bir şey; ya çıkarsa!

Bilmeyen, duymayan kalmayacaktır!

-*-*-

Düşünün, 15 gün kadar sonra Türk Devletleri Teşkilatı falan toplanacak...

Bütün üye ülkelerin liderleri; bizim başkan salona girdiği anda “gülümserse” ne yapacağız?

Acaba davayı mı işittiler?

Ya Tayyip Erdoğan açış konuşmasını yaparken, “KKTC Cumhurbaşkanı da aramızda” der ve dediği anda yüzünde muzip bir gülümseme oluşursa, ne düşüneceğiz?

“Aha davayı hatırladı...” mı diyeceğiz?

-*-*-

Bilmiyorum ama bu dava, “akıllı” işi değil!

Kesinlikle haddimi biliyorum, çok da özür diliyorum, yargıya elbette müdahale edilmesi büyük yanlıştır ama bence davayı derhal kapatın, şikayetinizi geri çekin, bu dava korkunç bir “çılgınlık”!


İngiltere’de olsaydı!

Gelin züppelik yapalım!

Nasıl mı?

Bugünkü öteki yazımızda “iki İngiliz vatandaşı arasındaki delilik davası”ndan bahsettik...

Ben de “İngiliz vatandaşıyım”...

Ne mutlu bana hem de!

Haydi bunun züppeliğine geçelim!

-*-*-

15 yıl İngiltere’de yaşadım ve 2008’de Kıbrıs’a geri döndüm...

O gün bu gündür, içinde “dönmez olaydım” ifadesi geçen Ferdi Tayfur’un “Çeşme” adlı şarkısını sürekli dinliyorum ve mırıldanıyorum...

-*-*-

Efendim, İngiltere’de bir devlet dairesinde çalışıyorsunuz, hiç işe gitmiyorsunuz, taksiniz var ve dışarıda taksi şoförlüğü yapıyorsunuz, ay sonu maaşınızı devletten çekiyorsunuz ve gayet de rahatsınız!

Neden?

Çünkü babanız, iktidar partisinin yöneticileri arasında!

Parti Meclisi üyesi mesela...

-*-*-

Veya İngiltere’de bir dairenin müdürüsünüz...

İşten eve, evden işe devletin aracıyla ve devletin aracına devletin parasıyla koyduğunuz benzinle gidip geliyorsunuz!

Üstelik ülkenin bir ucundan taaa başkente kadardır bu gidip gelmeler!

-*-*-

Bunu nasıl yapabilirsiniz?

Efendim, siz müdürsünüz ama iktidardaki koalisyonun ortaklarından birinin gayet milliyetçi bir taraftarısınız!

Üstelik her Pazar kiliseye de giden inançlı birisiniz!

-*-*-

Böyle bir durum İngiltere’de yaşansa ne mi olur?

İşe hiç gitmeyip maaşı alan ve aynı zamanda taksicilik yapan memuru da, müdürü de, partisini de, bakanını da, başkanını da götürürler merkeze ve kesinlikle “öptürürler” herkeze!

-*-*-

KKTC mi?

KKTC’de böyle şeyler oluyor, olabiliyor ve bu kesinlikle Rum – Yunan işidir!


Hade hayırlısı!