İlk defa

Sami Özuslu

 

Takvimler 29 Haziran 2014’ü gösterdiğinde…
29 yıl sonra…
Bir ‘ilk’i yaşayacağız.
1985’te kabul edilen Anayasa’yı değiştirmek için oy vereceğiz.
Dile kolay…
Tam 29 yıl sonra!..

**

Zaman nasıl da su gibi akıp gidiyor.
Geriye dönüp bakınca sanki ‘dün’ gibi, ama değil!..
O günden bugüne derenin altından çok sular aktı.
Hayat her birimizi bir yerden alıp başka bir konağa taşıdı.
KKTC’nin yürürlükte olan Anayasası kabul edildiğinde ben henüz 17 yaşında bir lise öğrencisiydim.
Haliyle seçme ve seçilme hakkım yoktu.
Yani mevcut Anayasa’ya olumlu ya da olumsuz oy verme imkanım hiç olmadı.
Bugün 46 yaşına geldim.
Ve ilk defa sorulacak bana “Anayasa’dan memnun musun?” diye…

**

Anayasa’dan memnun değilim tabii…
Ne geçici 10’uncu maddesinden, ne idam cezası içermesinden, ne de bu kadar katı, değişmesi zor oluşundan!..
34 milletvekilinin rızası olmadan halkın önüne konulamıyor Anayasa değişikliği…
Çok ‘sert’ bir Anayasa bizimki…
Bu yüzden 29 yıldır noktasına, virgülüne dokunulamadı.
Kaç defa komitede konuşuldu, tartışıldı da meclisin genel kurul aşamasına dahi gelemedi değişiklik önerileri…
Güncel iç politik hesaplar, statükoyu ellememe dürtüsü gibi nedenlerle Anayasa’ya dokunmak mümkün olmadı.
Ben lise 2 öğrencisiyken geçirilen Anayasa, artık emekliliği hesaplamaya başladığım 2014’te hala olduğu gibi duruyor!
Tıpkı doğduğum 1968’den beri bir türlü çözümlenemeyen Kıbrıs sorunu gibi!..

**

Bizim gibi ‘geri kalmış’ coğrafyalarda ‘kader’e inanılır.
Başa ne gelirse ‘kader’dir, ‘alın yazgısı’dır.
Buna inanan insanlar kendi kaderlerini değiştirmeye kalkışmazlar haliyle…
Baskıcı idarelerin katı uygulamalarını da ekleyince, ‘değişim’ için kalkışanların kellesi alınır.
Statükonun devamı sağlanır.
Değişim isteyenlerin önüne sadece muhafazakar görüşler çıkarılmaz. Aynı zamanda ‘çok ve keskin ilerici’ olduğu iddiasındaki kimi çevreler de değişimi reddeder pozisyonda yer alır.
En çok da şunu söyleyerek: “Bunlar azdır, yetmez!”
Bu yüzden hayır!

**

Annan Planı referanduma götürüldüğünde de benzer tavırlar yaşadık.
O planı da ‘sol’ açısından yetersiz gören, ‘emperyalizmin planı’ diye niteleyenler vardı.
Şimdi Anayasa değişikliği konusunda da ‘yetmez’ diyerek ‘hayır’ çağrısı yapanlar var.
Elbette her görüş gibi bu da bir bakış açısı ve savunulmasında bir sorun yok.
Ancak ‘evet’i savunanları ‘yeterince solcu, ilerici bulmayan’lar var.
En çok da geçici 10’uncu maddenin değiştirilmiyor olması eleştiriliyor.
O madde dahil, meclisteki uzlaşıda yer almayan başka maddeler de var Anayasa’da değişmesi gereken…
Mutlaka değişecek onlar da…
Ancak durum şu ki, şimdiki mecliste o değişikliklere onay verecek vekil sayısı 34’ü bulmuyor.
Demek ki bir sonraki görev, ‘geçici 10’uncu maddeyi kaldıracak ve diğer bazı maddeleri değiştirecek’ en az 34 vekilin yer aldığı bir meclis yaratmaktan geçiyor.
Ama bu, şimdi uzlaşılan değişiklik maddelerinin getireceği önemli açılımları bloke etmeyi gerektirmiyor.
Kendi adıma, 17 yaşındayken bana sorulmadan geçirilen Anayasa’yla ilgili ilk kez 46 yaşımda bulduğum ‘değiştirme’ şansımı tepe tepe kullanacağım.
Geriye değil, ileriye doğru bir adımı desteklemek yerine “ya hep, ya hiç” demek neye hizmet eder ki?