İki Yol

Salih Sarpten

Eğitim, yalnızca bireylerin yaşamlarını değil aynı zamanda bir ülkenin geleceğini de şekillendiren en güçlü alandır.

Pek dikkate alınmasa da Kuzey Kıbrıs genç ve dinamik nüfusuyla önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak fırsat eşitsizliklerinin giderek derinleşmesi, eğitim politikalarının odağına bilimsellik ve pedagoji yerine siyasi kaygıların yerleştirilmiş olması bu potansiyelden yararlanmak yerine göç etmelerine çanak tutmuştur.

Eğitimde “nitelik” yerine “nicelik” kavramına vurgu yapılması bugün yaşadığımız sorunların temelini oluşturmaktadır. Eğitimde bugün yapılanların hiçbiri sisteminin niteliğini yükseltmek veya fırsat eşitliğini sağlamak için yeterli olmamaktadır.

Eğitimi yönetenler tüm enerjilerini, zamanlarını ve ekonomik kaynakları hiçbir işe yaramayan alanlarda kullanmış, eğitimi yapay sorunlara mahkum etmiştir.

Çoğu zaman başarısızlığın temel nedeni vizyonsuzluktur. Tıpkı son yıllarda eğitimde hep dipleri gördüğümüz derin başarısızlıklar gibi…  O halde yapmamız gereken en öncelikli şey; toplumun tüm kesimlerini kapsayan ortaklaşmış vizyon içeren bir eğitim politikası oluşturmaktır.

Bu eğitim politikası;

  • İlkesel olmalıdır: “Bilimsellik”, “laiklik”, “demokratiklik”, “kapsayıcılık”, “adillik”, “eğitimde güvenlik ve sağlık”, “etkin yabancı dil eğitimi”, “etkin bilişim teknolojileri eğitimi”, “çevre duyarlılığı” gibi ilkeleri içermelidir.
  • Pedagoji temel dayanağı olmalıdır: Bir ülkenin en önemli değerinin çocuk ve genç nüfusunun olduğu asla unutulmamalıdır. Bu nedenle tüm uygulamaların merkezinde öğrenci olmalıdır. Çocuğun yüksek yararı ve pedagojik gelişim esaslarından taviz verilmemelidir.
  • Çağın dinamikleriyle uyumlu olmalıdır: Dünya yapay zekadan biyoteknolojiye, kuantum bilişimden uzay teknolojisine kadar geniş bir alanda büyük bir dönüşüm sürecindedir. Eğitim sistemi bu dönüşümden uzakta kalmamalıdır.
  • Veriye dayalı olmalıdır: Öğrencilerimizin eğitim düzeylerine, kazandıkları becerilere dair hiçbir veriye sahip değiliz. Eğitimde nitelikli veri elde edebileceğimiz ve eğitim politikalarını da bu veriler ışığında güncelleyebileceğimiz ülke geneli bir eğitim verileri takip sistemi kurulmalıdır.
  • Öncelikli alan olarak kamusal kaynakların çok büyük bir kısmı eğitime ayrılmalıdır Eğitim reformlarının etkin şekilde gerçekleştirilmesi için sürdürülebilir ve kapsamlı bir finansman yaklaşımı benimsenmelidir. Eğitime ayrılan kamu kaynakları bütçede geniş bir orana karşılık gelse de değişim yapabilecek eşik değerin çok altında kalmaktadır.
  • Öğretim yöntemlerimizi ve ölçme-değerlendirme uygulamalarımızı değiştirmeliyiz: Ezbere bilgiyi destekleyen sadece kağıt üzerindeki öğretim yöntemleri terk edilmelidir. Bununla beraber süreç odaklı ölçme-değerlendirme yaklaşımları işe koşulmalı, alternatif ölçme-değerlendirme tekniklerini daha çok kullanılmalıdır.
  • Öğretmene yatırım yapılmalıdır: 2024 yılında yaşadığımız öğretim sorunlarının önde gelen nedenlerinden birisi de “Geçici Öğretmen” uygulaması olmuştur. Öğretmenlik sıradan bir meslek alanı olarak görülmemelidir. Öğretmenlik meslek statüsü toplumun en önde gelen meslek grubu haline getirilmelidir.

Sözün özü: İki yolumuz var.

Ya tüm kesimleri kapsayan reform nitelikli bir eğitim politikası oluşturacağız ya da dibi gören eğitim sisteminde çocuklarımızı heba etmeye devam edeceğiz.


Anlayana Gülmece

Hoca Olmak

Adamın karısı bir papağan istiyorum diye tutturmuş. Adamcağız da papağan satın almak için yola düşer. Birde bakmış ki papağan fiyatları uçmuş gitmiş.
İlk beğendiği papağan bin dolar, biraz da merakla sorar:

  • Yahu bu neden bu kadar pahalı?

Kuşçu başlamış anlatmaya:

  • Amca bu papağan tam üç yüz kelime bilir, üstelik hem Türkçe hem de İngilizce olarak söyleyebiliyor...

Adam bir başka papağını işaret ederek onun fiyatının iki bin dolar olduğunu söyler.

  • Peki, bunun marifeti ne? O altı yüz kelime mi biliyor!
  • Hayır, o da üç yüz kelime biliyor ama Türkçe ve İngilizcenin yanında Almanca ve Fransızca da söyleyebiliyor.

O sırada adamın gözüne köşede sessiz sedasız duran oldukça yaşlı bir papağan ilişir, onun fiyatını sorar, Kuşçu:

  • O en pahalısı, tam on bin dolar.

Adamcağız hayretler içinde biraz da öfkelenerek sorarak:

  • Yahu kaç lisanda kaç kelime biliyor? Kuşçu hemen yanıtlar:
  • Vallahi ben o papağının şimdiye kadar bir tek kelime konuştuğunu duymadım ama diğer iki papağan, her sabah bu papağana “saygılar hocam” diye hitap ederler. Belli ki bir kerameti var.

Okumuş muydunuz?

Cehaletle deha arasındaki gerçek fark şudur:

Dehanın sınırları var cehaletinse hiçbir sınırı yoktur.

Whoopi Goldberg