İki Seçim Arasındaki Fark

Aysu Basri Akter

Seçim süreci yaklaştıkça seçim sonuçlarına müdahale de daha görünür oldu. Ne var ki durum geçen seçimlere göre biraz daha farklı.

Birkaç aydan beridir Türkiye’nin propaganda ekiplerinin sahada mevcut Cumhurbaşkanı lehine çalışmalar yürüttüğü zaten biliniyordu.

Bunlar arasında, AKP’nin doğuşunda hatta Erdoğan’ın varlığında hayati rolü olduğuna inanılan merhum Erol Olçok’un kardeşi Cevat Olçok’un da sahada olduğunu yazdı, Bugün Kıbrıs.

Dahası kritik dönemlerin Harvard’lı stratejisti Prof. Dr Ertan Aydın’ın da.

Ne var ki, yapılan hemen bütün anketlerin ortak noktası, herşeye rağmen mevcut Cumhurbaşkanı’nın ilk sırada olmaması.

Dileğim geçen seçim yaşananların bu seçim de yaşanmaması.

Ancak aradan geçen 5 yıllık süre bazı şeyleri değiştirirken, bu seçimi de önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok farklılaştırdı.

2020’de açıklıkla mevcut Cumhurbaşkanı ile köprüleri atan Erdoğan ile Akıncı ilişkisinin tamiri mümkün değildi, çünkü AKP ve Erdoğan siyaseti, Kıbrıs’ta Crans Montana sonrası yeni bir yol haritası çizmişti.

Akıncı, siyasi varlık sebebi olan federasyon ve BM zemininden vazgeçme niyetinde olmadığını açıklıkla ortaya koyuyor ve bunun için seçildiğini dile getiriyordu.

Çeşitli senaryolara göre, Türkiye, Kıbrıs sorununun en uzun konferansı olan tarihi Crans Montana’da garantiler ve asker çekilmesi dahil birçok kritik noktada attığı önemli adımları siyaset değişikliğine zemin yaratmak için atmıştı.

Bu değerlendirmenin doğrudan bir kanıtına sahip değiliz. Ancak Crans Montana görüşmelerini takip eden ve birçok kaynaktan bilgi derleyen bir gazeteci olarak, Türkiye’nin son derece önemli adımlar attığının altını çizmem gerekiyor.

Bu yorum değil, belgelenmiş bir gerçeklik.

Bu tekliflerin samimi olup olmadığı ise, ne yazık ki Anastasiadis’in retçi tavrı nedeniyle test edilemedi.

O yüzden de Crans Montana hezimetinin önemli aktörlerinden Hristodulis’in iktidarda olduğu bir sürecin çok daha bilinçli yönetilmesi gerekiyordu.

Ancak zirve çöktükten hemen sonra, Türkiye’nin AKP iktidarının Kıbrıs sorununda 20 yıl arkasında durduğu federasyon tezinin terkedilmesini talep ettiği biliniyor.

Akıncı ile yaşanan kopuşun en önemli nedenlerinden biri de bu.

O yüzden dönemin Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu başta olmak üzere, Türkiye iktidarının Akıncı’nın tezlerini doğru bulmadığını, onaylamadığını söyleyen hatta sert şekilde eleştiren birçok açıklamasını hatırlıyoruz.

“Ben böyle dürüst olmayan bir siyasetçiyle hiç çalışmadım” ifadeleri, bizzat Çavuşoğlu’na ait.

Türkiye’yi adadaki seçime malzeme yaptığına dair eleştiriler de yine Çavuşoğlu tarafından dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya yönelikti.

Bu söylemler seçmeni etkiledi.

Kapalı Maraş’ın açılması yönünde yapılan hamle ve bu geniş katılımlı çalıştaya Cumhurbaşkanı’nın davet edilmemesi, bir zamanlar çözüm sürecinin lokomotifi pozisyonundaki Ticaret ve Sanayi Odası gibi önemli sivil toplum örgütlerinin çözüm ve federasyon hedefinden uzaklaşıp Türkiye iktidarıyla istişareli olarak bizzat Tatar’a yönelmesi, Türkiye’den gelen su hattının tamirinin seçim yasaklarına rağmen törenlerle verilmesi gibi açık tavırlarla desteklenen Ersin Tatar, önemli bir avantaj yakaladı.

Yoksa Ersin Tatar’ın kendisi dahil siyasi kariyerinde Cumhurbaşkanlığı hedefinin olmadığı, böyle bir ihtimalin senaryo olarak dahi değerlendirilemediği açıktır.

Seçim sürecinin başında ilk turda rahat alır gözüyle bakılan seçimi, ikinci turda az bir oy farklıyla Mustafa Akıncı’nın kaybetmesi, aslında bütün örtülü ve açık müdahalelere rağmen Kıbrıs Türk toplumunun koyduğu tavrın son derece önemli olduğunun da bir göstergesiydi.

Zira koskoca Türkiye’nin açıkça “seçmeyin” dediği aday karşısında, topuyla tüfeğiyle hayati tehditlerle sahada olduğu bir çalışmanın sonucu olarak düşünüldüğünde, Kıbrıs Türk toplumunun iradesinin hala sönmediğini söylemek çok kolay.

İşte o zaman iradesinde sahip çıkan o seçmen, şimdi sandıkta oy kullanacak.

Sadece o seçmen değil, hatasını görerek, deneyimleyerek hergün anlayan seçmen de oy kullanacak.

Bu seçimde şimdi Türkiye’nin canhıraş istemediği bir Cumhurbaşkanı ya da adayı yok.

Mevcut Başkana karşı verilen bir destek olduğu açık olmakla birlikte, en azından şimdiye kadar Tatar lehine radikal icraatlar ve törenler yapılmadı.

Henüz hiçbir aday hayatı ya da ailesiyle tehdit edilmedi.

Belli ki seçmen açıktan taciz edilmek istenmiyor.

“Seçilse de o koltukta oturamayacak” ifadesinin karşılığını, bizzat Türkiye’deki seçilmiş siyasilerin bugün yaşadıkları üzerinden görme fırsatı oldu Kıbrıslı Türklerin.

Aradan geçen 5 yıl içinde belki Türkiye siyaseti açısından hayati olmasa da uluslararası arenada hızlı bir itibar kaybının sembolleşmesi, 5 koca yılın ne iki devletlilik hedefi ne de hala geçerliliğini koruyan tek zemin olan BM zemininde arpa boyu yol alınamaması, Tatar’a sağlanan desteğin körelmesine neden oluyor.

Geçen seçimde kazansa ne olacağını öngöremeyen birçok kişi, bizzat 5 yıllık bir tecrübeye sahip şimdi. Ve bu tecrübe sağdan sola kadar Kıbrıs Türk siyasi tarihinin en düşük profiline denk geliyor.

O yüzden bu seçim geçen seçimden farklı.

Bu seçimi farklılaştıran temel etkenlerden biri de müdahalenin boyutundan ziyade, toplumun bilinci.

Bu seçimde toplum biliyor ki, bu seçimin sonucu ne olursa olsun birlikte bir irade yaratılmadan Kıbrıs sorununun çözülmesi için zemin oluşmayacak.

Toplum biliyor ve tecrübeleriyle öğrendi ki, gündelik hayatını, geleceğini, çocuklarının istikbalini, ancak birlikte yarattığı irade belirleyecek.

Aksi, çözümsüzlük ortamında her geçen gün yalnızlaşmak.

İki muktedir iktidar sahibi devlet arasında sandviç gibi sıkışıp yeni yol yaratamamak.

Aksi, söz hakkını tamamen yitirip geleceğini tayin edememek olacak.

Yaşanan 5 yıl gelecek yılların açık göstergesi. Ve görünen bu tablo gelecek için zemin yaratmıyor. Ve artık herkes bunu biliyor.

O yüzden Kıbrıs Türk toplumu da sandıkta sadece oyunu kullanmakla kalmayacak, sandığın ertesi günü oyunun hakkını da savunmaya devam edecek.