“İki kayıp Kıbrıslıtürk’ün gömüldüğü bölge “Cinares” olabilir, gömü yeri belli olmasın diye burayı traktörle sürdürtmüşler..”

Sevgül Uludağ

Bir Kıbrıslırum okurumuz bize ulaşarak, şu bilgileri paylaştı:

“Çok sevgili Sevgül Uludağ,

Civisil ve Softalar yöresinden 8 Şubat 1964 tarihinde, Anafodiya’daki cenaze ardından  “kayıp” edilmiş iki Kıbrıslıtürk’le ilgili bir bilgi edindim ve bunu seninle paylaşmak istiyorum.

Senin POLİTİS gazetesinde bu iki “kayıp” şahsın Mazoto’nun “Bedunda” bölgesinde gömülü olabileceğine ilişkin yazını okuduydum.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir adamın bana anlattığına göre, o gece bu iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün gömülmüş olduğu yeri saklasınlar ve orası belli olmasın diye arazi sahibini, traktörüyle oraya götürmüşler ve ona bütün tarlayı sürdürtmüşler... Traktör ve tarla sahibinin adı ..... idi (adı yanımızda mahfuz – S.U.) ve bu bölgenin adı ise “Cinares”tir. Aplanta ile Mazoto köylerinin yanında, Vikla tepesini geçtikten sonra Puzis deresinin yanındadır. Sana bir de harita gönderiyorum ve bu haritada bir noktayı işaretledim. Umarım bu bilgi doğrudur ve sana, bu iki “kayıp” çobanın gömü yerini araştırmanda yardımcı olur... Seninle bu bilgiyi ismim açıklanmamak üzere paylaşıyorum. Anlayışın için şimdiden teşekkür ediyorum...”

Biz de bu okurumuza çok teşekkür ediyoruz.

Konuyla ilgili okurumuzun vermiş olduğu tüm ayrıntıları ve haritayı da Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkilileriyle paylaştık ve kendilerinden bu konuyu araştırmalarını istirham ettik.


Kıbrıslırum okurumuzun gönderdiği harita...


***  LARNAKA’DAN HATIRALAR...

“Larnaka’da bir kuru temizleyiciden hatıralar...”

“Flashbacks of Scala” yani “Larnaka’dan hatıralar” diye tercüme edebileceğimiz Facebook grubunda Panos Savva, Larnaka’nın “Kyknos” yani “Kuğu” adlı Aylazaro Sokağı’nda bulunan kuru temizleyici dükkanının tarihçesiyle ilgili olarak özetle şöyle yazıyor:

***  Aylazaru Sokağı’ndaki “Kyknos” kuru temizleyicisi, tam bir asırdır çalışmaya devam ediyor! Ben burada 1960’lı yıllarda, okullar tatile girdiği zaman çalışmaktaydım – burasının sahipleri yeğenim Yannakis Çinis ve ortağı da Nikos Morfidis idi...

***  Burada pek çok bilgi ve deneyim kazanacaktım. Ancak önemli olan şey, insanlar ve makinelerle dolu bir çalışma ortamıyla tanışmamdı ki bu bana gelecekteki hayatımda yardımcı olacaktı...

***  Burada yüzü sürekli gülümseyen bir çocukla, Tassos Lanitis’le birlikte çalışacaktım – o, Rikos’un kardeşiydi ve her ikisi de çok seviliyordu, her ikisi de İzci idi... Tassos preslemede çok iyiydi, beş dakika içerisinde bir pantolonu mükemmel biçimde ütüleyebiliyordu... Onu yalnızca biz değil, müşteriler de çok takdir edip seviyordu...

***  Burada ufak tefek bir kız olan Eleni de çalışmaktaydı... Bu iki çocuk hemen aşık olup evlenmişlerdi. Harika bir çifttiler! Yüzlerinden mutlulukları okunuyordu!

***  Benim vazifem, pantolonun kirli olan noktalarına güçlü biçimde buhar vermekti... Pantolonlar ve ceketler başka prosedürlerden de geçirilip temizleniyor ve sonra da ütülenmek üzere Tassos’a veriliyordu...

***  Kuru temizleyicide büyük bir silindir şeklinde bir de çamaşır makinesi vardı ki burada çarşaflar, yatak örtüleri vs. yıkanmaktaydı... İşin hacmi arttığı zaman Maria Teyze ve Hristalleni Nine de gelip yardım etmekteydi...

***  Kuru temizleyicinin diğer ortağı olan bay Nikos, Stella Hanım’la evliydi ki o da kuru temizleyicide çalışıyordu. Stella hamile kalınca, geçen seyyar satıcıları duyunca, “Niko, bebek tekmeliyor ve gelip geçen yiyeceklerden içeceklerden istiyor!” diyordu. Taşinobidda, zeytinli bidda, lahmacundan yemezse, çocuğun üstünde bunların lekesi çıkacak diye korkuluyor ve derhal bu yiyeceklerden alınıyordu onun için!

***  Ben haftada iki lira ödenmekteydim! O zamanlar bu iyi bir paraydı, pidede şiş kebap iki şilindi, bir pantolon üç şilindi vs. Tassos daha sonra polis kuvvetlerine katılmıştı – böyle yapmayı hep istemişti. Ancak bu adamın mutluluğunu kıskanmış olmalıydı kader. Çünkü sürmekte olduğu polis arabası kaza geçirmiş ve kazada ölmüştü... Eşi Eleni de çaresiz bir hastalığa yakalanıp ölmüştü... O kadar çok sevilen iki genç çocuktu bunlar ve o kadar da talihsizdiler... İnşallah Tanrı onları korur...

***  Aylazaro çevresinde yürürken bu kuru temizleyiciye rastgeldim, şimdilerde yeni sahipleri vardır... Ve işte orada onca yıllık hatıram canlandı... (Sokratis Andoniadis arşivinden)...


***  KIBRIS’TAN HATIRALAR...

“Maraş’ta sahile inşa edilen ilk otel King George Oteli’ydi... Konstantiya’nın sahilde inşa edilmesi üzerine büyük tartışmalar başlamıştı...”

Yangos Kleopas’ın “Mağusa – Sonsuz bir öykü” başlıklı sosyal medya sayfasında paylaştığı, kendisinin kaleme almış olduğu “Mağusa-Sonsuz bir öykü” başlıklı kitabından bir bölüm:

***  Turizm: Turizm, (1960’ta) Bağımsızlık öncesinde neredeyse bilinmiyordu. Kentte (Maraş’ta) yalnızca birkaç han vardı – bunlar da Ermu Caddesi’nde seyahat edenlerin ya da ziyaretçilerin bir geceliğine kaldığı yerlerdi... Bunlar daha çok torbalarla ve at arabalarıyla mal taşıyanlardı...

***  Bu hanlar arasında en belli başlıları Korippos, Paralimini’den Petris, Kilikitas, Liasi’nin Yorgis, Flurenzis, Bamburis, Liasi’nin Hambi ve Solukkos’un hanları idi.

***  Bu hanlar düzinelerce hayvana hizmet etmek üzere dizayn edilmişti (eşekler, atlar, katırlar, develer): Yalaklar, su, arpa ve samanla dolu ambarlar vardı... Hanlarda gecelemek isteyen ziyaretçiler için içinde pek çok yatağın bulunduğu büyük odalar vardı...

***  Maraş’taki ilk “Avrupa” tarzı otel “Savoy” oteli idi, Necim Huri tarafından 1903 senesinde Viktorya Sokağı’nda – şimdilerde Eleftheria Meydanı – yaptırılmıştı. Sekiz odası vardı... 1940 senesinde Necim Huri’nin oğlu Farid Huri,ü oteli genişleterek oda sayısını 28’e çıkarmıştı – bu otel uzun yıllar boyunca kentteki danslı partilerin ve diğer etkinliklerin merkezi olacaktı...

***  Başka bazı küçük oteller de vardı, bunlarda minimum olanaklar vardı, örneğin birşeyler yıkamak için bir tekne gibi... “Famagusta Palace” yani “Mağusa Sarayı”, 1947 senesinde kent merkezinde yaptırılmıştı.

***  “King George Oteli”, 1945’te sahilde yaptırılan ilk oteldi. Onu 1946 yılında Konstantiya’nın inşaatı ve 1950’de de çalıştırılmaya başlanması takip etmiş, 1948 yılında da Florida Oteli yaptırılmıştı...

***  “Konstantiya” otelinin inşası tartışmalara ve üzüntüye neden olmuştu çünkü geleneksel Maraşlılar, ziyaretçilerin nasıl olup da kent merkezinden uzakta, sahilde, kayaların üstünde bir otelde kalmayı tercih edeceğini akıl edemiyordu – aslında orada kentin geleneksel mezbahası vardı bir zamanlar!

***  Maraşlılar denizin değerini anlayınca, geometrik bir ilerlemeyle sahilin kullanımı da artmış ve Bağımsızlık’la birlikte Maraş artık büyük bir turizm kalkınmasına hazır duruma gelmişti...

***  Turizm aktiviteleri Salamina’dan Derinya’ya dek uzanacaktı... Maraş’ın turizm geleceği artık güvence altındaydı – bunu güvence altına alan yalnızca engin mavilikteki denizi değildi, aynı zamanda yakınlardaki anıtlardı, Salamis ve Engomi gibi... Kazılardan sonra buraları uluslararası bir ün kazanmıştı... Ancak kentin ilerlemesindeki en büyük paya sahip olan şey, Maraşlılar’ın misafirperverliği, çok çalışmaları ve dinamizmleriydi...”


1960  yılında Maraş'ta Konstantiya Oteli önünde ünlü film yıldızı Paul Newman, eşiyle birlikte...