İDEOLOJİK BOŞLUK

Sami Özuslu

 

Dünya değişiyor. Ama ne yönde?
Ülkemizde değişim var. Fakat nasıl?
Bölgede olup bitenler kaygı verici. Neden peki?
Bindik bir alamete de, nasıl bir kıyamete gidiyoruz acaba?

***

Günlük yaşam telaşı içinde bu sorulara çok da kafa takmıyoruz.
Herkes bir koşuşturmaca içinde… Önce ekmek parası, sonra sağlık, eğitim derken, hayat günübirlik rutininde akıp geçiyor.
Tarihin bu döneminde uygarlığın ulaştığı nokta ve bundan sonra ne olacağı geri planda kalıyor.
Basmakalıp, ezberlenmiş ya da öğretilmiş bir takım varsayımlara inanıyor ya da inanırmış gibi yapıyoruz.

***

Oysa bu dönemde yaşayan insanlığın çok önemli bir sorunu var. Belki geçmiş dönemlerde de oldu ve bunun bedeli de ödendi.
Bir boşluk… Eksiklik: İdeolojik boşluk…
‘Boşluk’ derken, elbette doğanın o meşhur kuralı burada da geçerli. Doğa boşluk tanımıyor tabii… O yüzden ‘doluyor’ bir şekilde o boşluk da…
Zaten mesele de orada başlıyor.
İnsanlığın iyiye, refaha, mutluluğa, barışa yürüyeceği, kitlelere mal olmuş bir felsefe, bir düşünce birlikteliği yok.
Bunun yerine başka anlayışlar iktidarda…

***

Tarih denilen sonsuz zamanın bizim de yaşadığımız çok kısa diliminde bizzat tanık olduğumuz ‘dönüm noktaları’ndan biriydi Soğuk Savaş adı verilen dönemin bitişi…
‘İki kutuplu’ tabir edilen dünyanın yerine teoride konulan ‘kutupsuzluk’tu aslında, sonra ‘çok kutuplu’ denildi.
Adına ne dersek diyelim, teorinin en önemli sonucu olacağına inanılan ‘silahsızlanma’ olmadı. Zira Doğu-Batı çelişkisi, Sosyalizm-Kapitalizm çelişkisi –sözümona- bitti, ama insanlık birbirini yakıp tüketecek başka ‘kutuplaşmalar’ üretti. Dünyanın yarısından fazlası fiilen savaş yaşıyor. Her yıl on binlerce insan silah tekellerinin ürünlerini tüketiyor. Yani ölüyor, öldürüyor!

***

‘Barış’ düşüncesi en geniş kitlelerin hedefi değil şu an… Bireysel hedefler olabilir. Grupsal hedefler de olabilir. Ama kabullendiğimiz ve parçası olduğumuz sistem barış üretmiyor!
Mesele buradadır.
Bunu çatışmalı, sorunlu bir bölge, mesele Kıbrıs ya da Ortadoğu veya Afrika için söylemiyorum.
En dingin, en müreffeh ülkelerdeki insanların yaşantısı da barışa hizmet etmiyor, edemiyor.
Kuşkusuz ‘büyük devletler’in gizli ajandaları, uzun vadeli çıkarları da vardır ama zaten konumuz devletlerin değil, halkların ne yaptığıdır.

***

Milattan Sonra 2000’li yılların ikinci on yıllık dilimine girdik ve dünyadaki 8 milyar kadar insan, bu bozuk düzene, bu eli kanlı yönetim anlayışlarına, bu doymak bilmez kar hırsına karşı eli-kolu bağlı oturmuş, olanları seyrediyor.
Seyretmek ve ‘ah vah’ çekmekle ne terör, ne savaşlar, ne açlık, ne yoksulluk ortadan kalkıyor.
Halklar ekran karşısında dizi film, yarışma, maç izleyip, facebook’ta her konuda ahkam kesedursun, dünyamız elden gidiyor. Çevre sürekli yok oluyor. İnsanlık her an ölüyor.
O ‘boşluk’ olduğu sürece, dünyanın kaderi için üzgünüm…