İçten İçe Çürüyüp Toplumu Zehirleyen Şaşkınlar Kurulu

Aslı Murat

Memleketi yıkıntıya çevirdikleri yetmezmiş gibi akıl sağlığımızı yitirmemiz için bir araya gelip planlar yapan ama onları da yüzlerine gözlerine bulaştıran şaşkınlar kurulu tarafından yönetiliyoruz. Tabi ki ona da yönetmek denirse. O kadar beceriksiz, o kadar kendini bilmez şekilde hareket ediyorlar ki, başkalarına fırsat bırakmadan kendi kendilerini yalanlar noktaya varabiliyorlar.

Gerçeklik algısı yerle bir olmuş durumda. Düşünsenize, bir başbakana söylediği beyanat hatırlatılıyor, kürsüden reddediyor ve ardından Meclis içinde bir ses duyuluyor, kendi sesi. Reddettiği cümleler,  mikrofon aracılığıyla yankılanıyor: “Oy çokluğu ile anayasayı ihlâl ediyoruz...”Teknolojinin azizliği işte. Önceki dönemlerde olsa, “tutanakları açtırın bakalım” diyerek zaman kazanacaktı. Belki de unutulacaktı rezilliği. Şanssızlık.

***

Ardından elektrik fiyatlarında indirim krizi yaşandı. Başbakan, faturaların 5 Mayıs’a kadar ödenebileceğini ve sonrasında zaten indirime gidileceğini açıkladı. Her ikisinin de manasız ve gerçeği yansıtmayan açıklamalar olduğu ortaya çıktı. Mart ayı faturaları zaten 5’ine kadar ödenebilir. Popülizm burada başlıyor ve zammın geri çekilişine kadar uzanıyor. Tabi ki toplum da indirim yapılacağı algısına sahip oluyor, doğal olarak. Ama bu icraat bir türlü resmi gazetede yayınlanmıyor.

 Ta ki bu satırları yazarken henüz içeriğini bilmediğimiz, TC ile KKTC arasındaki ekonomik protokolün imzalanmasına kadar. Adeta kedinin fare ile oynadığı gibi, irademizle yakan top oynatıyorlar. Biz de yok edilişimizi seyrediyoruz. Bu tartışmada da başbakan geri adım atıyor, “ben aslında 1 aylık indirimden bahsetmiştim, çok tüketim yapıldı” diyor. Her sene olduğu gibi bu ay ve belki de Mayısta daha az tüketim olacak, peki ya yaz aylarında? Sanırım hükümet edenler, Hazirandan Kasıma kadar ada dışında yaşıyor, memleketin kavurucu sıcaklarına maruz kalmıyorlar.

Alkole yapılan % 500’lük zammın, hacı bakan tarafından süt fiyatlarındaki artışa referans verip meşrulaştırılmaya çalışılması da diğer bir trajikomik hadise. Alkol tüketiminden rahatsız olabilirsiniz, hatta lüks olarak da değerendirebilirsiniz. Ama piyasadaki çıkmazı görmezden gelmek mümkün değil. Pek hoşunuza gitmese de, ülkemizde alkol kullanımı, satışı, en azından iki tek atıp sohbet edebilmek hâlâ yasal. Siz öncelikle temel gıdaların satışındaki denetimsizliği, stokçuluğu ve sömürüye varan fırsatçılığı denetleyin. Sonra lüks tüketim vergisine sıra gelir.

***

Ekonomik krizin en temel sebebinin TL’nin değer kaybı olduğu söylense de, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar beyefendi, hayat pahalılığının sebebinin “pandemi ve Ukrayna’da yaşanan savaş” olduğu tespitini yapıyor. “Savaşın bitmesiyle güzel günlerin geleceğini” söyleyebiliyor. Fiyat artışları jet hızıyla hayatımıza girerken, gittikçe derineleşen yoksulluğu ortadan kaldıracak ve toplumun genelinin alım gücünü arttıracak elle tutulur adımlar atılmıyor. Mesela çok böbürlenerek söyledikleri asgari ücret artışı, açlık sınırının altında kaldı. Bu ülkede insana, sırf insan olduğu için değer verilmiyor.

Onun yerine ne mi yapılıyor? 2 Nisan 2022 günü alınan Bakanlar Kurulu kararıyla, Ercan Havaalanı inşaatını bitirememekle ünlenen Emrullah Turanlı için evinden denize doğru ahşap iskele yapılması onaylanabiliyor. Bir de bu işin başını çeken bakan Arıklı utanmadan çıkıp: “Turanlı herkesin denize girebilmesi için böyle bir yapı yapıyor” diye açıklama yapmaz mı... Ülkeyi peşkeş çekmeyı beceri sayan bakan, aynı konuşmasında sendikaları “frankeştayn” diye tanımlayabiliyor. Gülsek mi ağlasak mı, bilemiyorum.

***

Dünkü Meclis oturumu izleyenler bilecektir. Seçimden önceki manzara yine devam ediyor. Hükümet eden bakanlar birbirini yalanlıyor, kürsüde birbirlerine karşı efeleniyorlar. Mesela Maliye Bakanı Atun’u sendika ile anlaşılan metni imzalaması için aramışlar ama telefonu kapalıymış (devletin ciddiyetine bakın) diyor başbakan. Hemen ardından cevap gecikmiyor: “Bana ulaşıldı, imzalamayı uygun bulmadım”. Dedim ya yazının başında, akıl sağlığımızla oynuyorlar diye.

Farkındayım. Kendilerine çizilen senaryoyu uygularken bazıları en azından vicdan azabı çekiyor, ülkenin bu denli yok oluşa sürüklenmesine neden olmaktan utanç duyuyor. İşte o yüzden bir söylediği bir söylediğini tutmuyor onların. Sırf o makamda durabilmek için, toplumsal fayda olmadığını bilseler de emirleri harfiyen yerine getirmeye devam ediyorlar. Ama bazıları var ki, onlar hiç rahatsız olmuyor olup bitenden. Zaten hedefleri belli. İradeleri ve saygınlıkları ile birlikte Kıbrıs Türk toplumunun varlığını gözlerini kırpmadan satıyorlar. Tıpkı sadık SS subayları gibi...