Huzurlu Bir Gelecek İçin Helalleşmek!

Niyazi Kızılyürek

Ne zaman Temmuz ve Ağustos ayları gelse, bir zamanlar kavga edip ama sonra barışan ülkelere/toplumlara gıpta ederim. Barışan ülkelerin ilişkilerinde farklı bir huzur vardır. Almanya’dan Fransa’ya, ya da İtalya’dan Avusturya’ya geçerken bu ülkelerin korkunç savaşlarda birbirlerini boğazladıklarına dair hiçbir şey hissetmezsiniz.

Hafıza mekanları yüzleşmek ve her şeyin geçmişte kaldığını anlatmak üzere düzenlenmiştir. Günümüzün ilişkileri geçmişin yükünden bütünüyle arındırılmıştır.

Fakat, bizim ülkemiz hiç huzur görmedi.

Ne dün gerçek anlamda dün oldu, ne de bugüne ve yarına umutla bakıyoruz. 

Tarihsel nedenlerle Helen ve Türk milliyetçiliklerinin karşı karşıya geldiği Kıbrıs coğrafyası, maalesef bir türlü huzura eremedi. Etnik milliyetçiliğin baskı ve etkisiyle ne ortak yurt bilinci gelişti, ne de ortak yurttaşlar topluluğunun gelişmesine fırsat verildi.

Ortak bir “Biz” duygusu oluşmadığı gibi, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk milliyetçilerin “biz” dediği gruplar, ötekini dışlama üzerine kuruldu. Biri kutlama yaparken öteki matem tutuyor. 

Bu tarihsel arka plan maalesef günümüzün hakikati olmaya devam ediyor.

Ünlü düşünürlerden Bertrand Russel’in dediği gibi, ne eylersek eyleyelim, mutlaka verileri-olayları ve arkasındaki hakikatleri gözeterek eylemeliyiz. Hüsnükuruntularla yol alamayız.

Gözümüzü korkmadan gerçeklerin üzerine dikmeliyiz.

Açıkça görülmektedir ki, uzun yıllar devam eden etnik çatışma, uyuşmazlık, dış müdahaleler ve milliyetçi elitlerin kabileci tutumları, ülkemizi kalıcı bölünmenin eşiğine sürükledi. Bu gerçeği görmeli ve ona göre eylemeliyiz.

Kalıcı bölünmenin her iki topluma da felaket getireceği bize göre kesindir.

Kıbrıslı Türklerin siyasal özne olarak varlığı bütünüyle tehlikeye düşeceği gibi, bölgede oluşacak istikrarsızlık yüzünden Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumunun güvenlik ve refahı da ciddi tehdit altına girecektir. Halihazırda büyük gerilimlerin yaşandığı Doğu Akdeniz’de kalıcı huzur ve güven ortamının oluşma koşulları hepten ortadan kalkacaktır.

Helalleşmek

Oysa Coğrafyamız ve tarihimiz Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumları ortak bir kadere bağlıyor. Aynı zamanda Yunanistan ve Türkiye de bu ortak kaderin parçası kılıyor.

Bu bilinçle hareket ederse Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan üçgeni barış üçgeni olabilir. Belalı alan, ekonomik ve kültürel işbirliği havzasına dönüştürülebilir. Bunun için, günümüzün moda deyişiyle “helalleşmek” gerekiyor. 

Etnik ayırım yapmadan Kıbrıs Sorunun bütün kurbanlarına empatiyle bakabilmeliyiz. Hepsinin anısına saygı duyabilmeliyiz.

Geçmişi eleştirel ve öz-eleştirel bir tutumla değerlendirip yüzleşmeye yönelebiliriz. Unutmamak gerekir ki, geçmişe dair anlatılarımız günümüzü ve geleceğimizi doğrudan etkiliyor. Özellikle Kıbrıs gibi tarafların hala barışmadığı bir ülkede, toplumların adalete ve yaşanan tarihsel adaletsizliklere bakış açısı son derece önemlidir.

Tek taraflı anlatılar veya “yarım-hakikatler” çözümün önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bu yüzden, barışın kökleşmesine yardımcı olmak için hakikatin bütününün açığa çıkarılması, görünür kılınması gerekiyor.

Toplumların birbirlerine karşı empati duyması için uğraş vermeliyiz ve helalleşerek yepyeni bir sayfa açmalı, huzurlu bir geleceğe adım atmalıyız.

Ağustos’un yakıcı sıcağı altında ve boğucu tarihselliği karşısında düşüncelerimizi helalleşmeye ve barışa odaklamalıyız.

Aksi halde, dünümüzü nasıl mahkum ettiysek, yarınımızı da belirsizliğe, lüzumsuz kavga ve gerilimlere mahkum edeceğiz.

En acısı da, Kıbrıs trajedisini yeni felaket sahneleriyle birlikte yeni kuşaklara devredeceğiz.

Böylesi bir çöküş ve karanlıktan hiç kimse kazançlı çıkamaz!

Bu sefaletten hiç kimse onur duyamaz!