Hrant Dink davasında ikinci perde

Tümay Tuğyan

Yargıtay’ın bozma kararının ardından Salı günü yeniden görülmeye başlanan Hrant Dink cinayeti davasından bu kez adalet çıkacak mı?

Yakınları buna inanmıyor.

Duruşma öncesinde, Adliye Sarayı önünde toplanan ve kendilerine ‘Hrant’ın Arkadaşları’ adını veren grup, üzerinde ‘Müsamereyi Bırakın, Asıl Sorumluları Yakalayın’  yazan bir pankart açtı.

Neden mi davayı müsamereye benzetiyorlar?

Çünkü bu davanın da tıpkı öncekinde olduğu gibi, cinayetin gerçek sorumlularını yargılamayacağına inanıyorlar, çünkü devletin, Dink’in öldürülmesinde yardımı ve yönlendirmesi bulunan kamu görevlilerini korumaya devam ettiğini öne sürüyorlar.

***

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Ocak 2013’te karara bağladığı Hrant Dink cinayeti davasında hiçbir örgüt bağlantısı bul(a)mamış, haklarında bu yönde suçlama bulunan 19 sanığın tümünü ‘örgüt’ suçundan beraat ettirmişti.

Yargıtay ise mahkemenin ‘örgüt olmadığı’ gerekçesiyle verdiği bu beraat kararını bozmuştu.

Ama gelin görün ki örgüt varlığını kabul etse de, Yargıtay bu örgütü ‘terör örgütü’ olarak değil,  ‘suç örgütü’ olarak tanımlıyor.

Ve tam da bu sebeple, Hrant Dink’in yakınları bu davadan da adalet çıkacağına inanmıyor.

Söz konusu ‘örgüt’ salt bir ‘suç örgütü’ olarak ele alınırsa, belki tetikçinin yol arkadaşları ‘suç örgütü’ kurmaktan hüküm giyecek, ama tetiğin arkasındaki eller, yani ‘devlet’, yakayı yine sıyıracak.

Dink ailesinin duruşmalara katılmama kararı alması ve 17 Eylül Çarşamba günü yeniden görülmeye başlanan davadan ‘çekildiklerini’ açıklaması da bundan.

İşte ailenin, ‘mücadeleyi bundan böyle mahkeme salonunda değil sokaklarda, meydanlarda, devlet eliyle, sopasıyla, copuyla, bombasıyla öldürülenlerin yakınlarının yanında, ,insanına, vicdanına inandıkları bu toplumun içinde, onlarla birlikte sürdüreceklerini’ beyan ettiği açıklamasından birkaç alıntı:

Dink ailesi olarak, bundan böyle, bizlerle alay eden devlet mekanizmalarının oyununa alet olmayacak ve cinayet davasının yeniden görülmeye başlanan duruşmalarına katılmayacağız.

Daha fazla kirlenmemek adına, yalanın su gibi içildiği, zorbalığın ekmek gibi yendiği; yaşam hakkı, insan hakkı, doğruluk, dürüstlük, hak ve hukukun ayaklar altına alındığı o duruşma salonlarına, artık girmeyeceğiz. 

19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledildiği günden bu yana Türkiye’de sistem, yargısıyla, kolluğuyla, asker ve sivil bürokrasisiyle, siyasi kurumlarıyla, bizimle adeta alay etti. Adına devlet denen suç ittifakı, adaleti arar görünürken, gün gün, celse celse, cinayeti yeniden ve yeniden işledi.

Bu ittifak, cinayeti planlayan ve sonra da üzerini örten suç örgütünün ta kendisidir.

Cinayetten sonra savcılığa verdiğimiz ilk dilekçede, bugün Ergenekon üyesi olarak mahkûm edilen pek çok kişinin adını verip soruşturulmalarını istedik. Hiçbiri soruşturulmadı. Bu davanın hiçbir aşamasında etkili bir soruşturma yürütülmedi. Devletin tüm kurumlarının dahil olduğu bir cinayette kim hangi soruşturmayı etkili yürütebilirdi ki? 

Şimdiye kadar defalarca mahkemelere girdik çıktık. Üzerimize gülündü, hakaret edildi, “Ya sev ya terk et” denildi. Ama en büyük alayı mahkeme, “Cinayette örgüt yoktur” diyerek etti.

Son olarak Yargıtay’ın yerel mahkemenin kararını bozan hükmü, sinsice hazırlanmış yeni bir oyunla, var olduğunu tespit ettiği örgütü birkaç milliyetçi gençle sınırlayarak bizlerle bir kez daha alay etti.

Bu davada, devletin cinayet mekanizmalarının ve suç ittifakının ortaya çıkarılması konusunda gereken tek şey siyasi iradeydi. Siyasi iktidar, kamuoyu önündeki türlü sözlerine ve vaatlerine karşın, bu iradeyi göstermekten ısrarla kaçındı.

İrade göstermek bir yana, cinayette rol alan veya katilleri yücelten devlet görevlilerini terfi ettirdi, emniyet müdürü, müsteşar, vali, ombudsman olarak atadı; bazılarını da kendi bünyesine katarak, milletvekili, bakan yaptı.

Muhalefet partileri ise kâh 301. maddeye ilişkin tutumlarıyla, kâh ülkedeki milliyetçi-ulusalcı dalgalanmaları körüklemeleriyle, kâh tetikçileri yetiştirdikleri ocaklarıyla, zaten cinayet ikliminin başaktörleriydi.

Cinayetin hemen ardından “Bu kurşun Türkiye’ye sıkılmıştır!” demek, ama sonra bu icraatı göstermek, onursuzluktur.

Doğrudur! Bu cinayet faili meçhul değildir: Fail, muhalefeti ve iktidarı, askeri, polisi, istihbaratı ve yargısıyla, devlettir.

        
***

Bu makaleyi, Hrant Dink’in Genel Yayın Yönetmeni olduğu AGOS Gazetesi’nin, 13 Eylül 2013 tarihli, ‘SİZ KATİLLERİ İYİ BİLİRSİNİZ’ başlığıyla yayınlanan manşetiyle noktalamakta fayda var:

‘(...)Bu dava, siyasi çapıyla başta hükümet ve diğer aktörler olmak üzere bütün sorumluların sınavı olacak. Fena halde çakılan vicdan ve adalet dersinde bütünleme dönemini göreceğiz (...) Son ana kadar ülkesine ve insanına inanmayı tercih etmiş bir insan, elbette aynı inançla mücadelenin sürmesini hak eder. Dahası bunu talep eder. İnadımız bundan. Yoksa biz de vazgeçmeyi çok iyi biliriz’.