HOŞÇA KAL GÜZEL ARKADAŞIM

Neşe Yaşın

Canım Hakan,

Bana son gülüşün son sözlerin aklımda… “Biz seninle ne güzel arkadaşız ya Neşe” demiştin “Benim için ne kadar özel olduğunu biliyorsun değil mi?”  Gitmiş olamazsın… O son buluşmadan sonra sadece bir kez sesini duydum telefonda. Bir arkadaşın için Aziz Nesin belgeselindeki müzisyenin adını öğrenmek istiyordun. Telefonda konuşurken bile gözlerinin ışıltısını bakışlarındaki sahiciliği görebiliyor, sesinin tınısındaki kucaklayışı hissedebiliyordum. Gitmiş olamazsın. Böyle uzaktayken ve toprağa verilişini göremezken buna hiçbir zaman inanamayacağım. Görüşmesek bile senin bir yerlerde olduğunu; aradığım anda gözlerinin ışıldayacağını bilirdim… Şimdi arasam mesela; cevap verecekmişsin gibi geliyor bana. Bunu bize yapmazsın çünkü sen… Bir kez bile üzdüğünü, kalbimi kırdığını hatırlamıyorum ki…

Şimdi ise paramparçayım. Bir tesellisini de bulamıyorum bunun. Senin gidişinle yaşadığım sarsılma ölümün karşısında duran hayatın nasıl savunulması gerektiğini düşündürüyor sadece bana… Belki bu o küçücük teselli. Sanki bir ders veriyorsun bize böyle aniden çıkıp giderek.

Böyle birden bir sabah gidebiliyormuş aramızdan biri.  Veda bile etmeden; söylenecek sözler söylenmeden, birlikte yapılacak işler yapılmadan. Bu gidişle kavranıyormuş geride kalanlara sımsıkı sarılmak gerektiği.

Şimdi seninle geçen zamanın film kareleri iç burkuyor. Bir gün yaşanan her şey böyle olacak demek ki geride kalanlar için. Her an, her insan, her arkadaş nasıl da kıymetli… Birini yitirirken daha güçlü hissediyorsun bunu… Hayatı seven, insanı seven birini özellikle…

Senin haberini aldığımda İstanbul’daydım ben… Böyle zamanlarda birilerine sarılıp beraber ağlamak istiyor insan. Ben de buradaki ortak tanıdıklarımızla buluştum. Seni düşünerek, senden bahsederek Moda sahilinde uzun uzun yürüdük Emine ve Hakkı ile… Çimenlere yayılmış gençlerle, birbirine sarılmış sevgililer, ortalıkta koşuşan çocuklarla cıvıl cıvıldı sahil biz içimizde senin cenazeni kaldırırken. Hayat sürüyor ve her şeye rağmen hayat güzel be Hakan… Öyle olmasa böyle acıtmazdı gidişin.

Böylesi durumlarda kelimelerin sefaletini yaşarım ben… Ne söylesem ne yazsam boş gelir. İçimde büyüyen şiire katılar daha çok da bu ruh hali… Bir gün kendini olgunlaştırıp, bu duyguya denk düşecek dizeler olarak gelir. Şu anda içimi dolduran bir uğultu sanki senin yokluğun. Hayatla olan meselemize acıyla sızan soru işaretleri, iyileşme arzusunun kederle, korku ve kaygıyla didişmesi…

Bunun seni sevenlerle yaşadığım kolektif bir ruh hali olduğunu biliyorum. Ölüm ritüelleri bunun için var zaten. Bunun için toplanılıyor bu son vedada. Kimisi dua ediyor, kimisi içki içiyor, kimisi şiir okuyor, şarkı söylüyor… Birbirimize sarılıp teselli arıyoruz.

Her giden senin gibi güzel duygular bırakmıyor kuşkusuz. Bir insanın bir insanla ilişkisi ne kadar zor bilirsin. Bazı gidenlerle anılarına baktığında kırgınlığı, burukluğu yaşarsın. Seninle öyle değil ama güzel arkadaşım. Senin gözlerindeki ışık “Benim güzel, harika güzel bir kalbim var” derdi. Her şeyi, her yanlışı bağışlatacak bir kalpti bu.

Şimdi bütün yapabileceğim bu veda yazısını yazmak senin için. Bunu okuyabilmeni ve bana telefon etmeni isterdim. “Neşeciğim yazını okudum.  Benim ölümümü ne içten yazmışsın. Biz ne güzel arkadaşız ya…” derdin telefonda.

Hoşça kal güzel arkadaşım. Buraya kadarmış… Hep kalbimizde yaşayacaksın…

 

Geçip giderken tattığımızdır

uzaktan içimize bakan

 

Hatıra daha uzun hayattan

(Eskiyen Kalp, ÜŞÜMÜŞ KUŞLAR  s.81)