Hem Kliridis, hem Hristofias ile çalışan diplomat 2

Sevgül Uludağ

Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Leonidas Pandelidis'le röportajımızın devamı şöyle; 

SORU: Müzakerelere dahil olduğunuzu söylerken, teknik ekiplerde olduğunuzu mu kastediyorsunuz?

LEONİDAS PANDELİDİS: Hayır, öyle değildi. Müzakereci yoktu, bizzat Sayın Kliridis ile Sayın Denktaş müzakereleri kendileri yürütmekteydi. Ayrı ekipleri, teknik ekipleri yoktu. Tek bir ekip vardı… Bu ekipte de çevrelerinde olan bazı danışmanlar vardı. Aynı şey Sayın Denktaş için de geçerliydi. Ben de bir tür yürütme sekreteriydim – yani tüm dökümanları tutuyordum, dökümanlar kaleme alıyordum, bunları İngilizce olarak formüle ediyordum, bunları sunuşa hazır hale getiriyorduk mesela Sayın Markidis’le birlikte ve diğer başka bir takım şahıslarla birlikte – bir tür yürütme sekreteri görevi yapmaktaydım ekipte. Bana ne yapmam gerektiğini söylüyorlardı, ben de yapıyordum… Bana “şöyle şöyle şeyler içerecek bir şeyler yaz” diyorlardı, ben de kaleme alıyordum bunu, düzeltiyorlardı, ben de editliyordum, daktiloya geçirip üzerinden geçiyordum vs.

 

SORU: Hangi seneydi bu?

LEONİDAS PANDELİDİS: 1993’ten itibaren ilerleyen yıllarda… 1998’de İsveç’e Büyükelçi olarak gitmiştim – yani daha çok o yıllarda. 1993-1998’lerde…

 

SORU: Sonra başka fırsatlarınız da olmuş muydu müzakerelere katılım konusunda?

LEONİDAS PANDELİDİS: Evet… Her zaman ilgiliydim zaten bu konuya… Kliridis’in ikinci beş yıllık döneminde de bazan benden bazı şeyler yapmamı isterlerdi – mesela birşeyler yazmak gibi… Bütün o yıllar boyunca yurtdışında olduğum halde… Yani 1998 ile 2008 yılları arasında yurtdışındaydım hep… Ancak bazan benden bir haftalığına Kıbrıs’a gelip birşeyler kaleme almamı istiyorlardı, vs.

Artık o zamana kadar konuları öğrenmiş olduğum, müzakerelerin de detaylarını bildiğim için, benim için bunları takip etmek kolaydı.

Ve benden sonra müzakerelere katılan şahısları da tanıyordum zaten… Yani çok küçük bir bilgiyle dahi, neler olup bittiğini anlamam kolaydı…

Yurtdışında olmama karşın, neler müzakere ettiklerini kavamam zor bir şey değildi – zaten özünde aynı şeylerdi müzakere edilenler… Dönüp dönüp aynı konuları müzakere etmekteydiler…

Kıbrıs sorununa gelince, şunu da belirtmeliyim ki Sayın Kliridis’in bu konudaki düşüncelerinden etkilenmiş olduğumu da söylemeliyim… Yani benim de benzer düşüncelerim vardı ancak onun düşüncelerini de yakından izleyebiliyordum. Ve inanıyorum ki Kıbrıs sorunu konusunda iyi bir yaklaşımı vardı. Kesinlikle bir çözüm istiyordu… Ve kesinlikle Kıbrıslıtürkler’in eşitliğine saygı duyuyordu – yani Kıbrıslıtürkler’i kandırmaya çalışmıyordu… Öyle bir düşüncesi yoktu. Onurlu bir uzlaşı, onurlu bir anlaşma istiyordu… Ancak o dönem iyi bir partneri yoktu – bu bakımdan şanssızdı, dürüst olmak gerekirse…

 

SORU: Vasiliu da çok iyi bir yaklaşıma sahipti…Vasiliu çok yaratıcı bir liderdi ve Denktaş ondan gerçekten nefret ediyordu… Denktaş’ın tam zıddı şeyleri temsil ediyordu Vasiliu… Onunla çok iyi bir diyaloğumuz vardı, hala var, zaman zaman karşılaştığımızda… Seçildiği günlerde bize sorardı, “Kıbrıslıtürkler’in kafasını meşgul eden şeyler nelerdir? Nelere kaygılanıyorlar? Nelerden endişeleniyorlar? Örneğin mülkiyet konusunda ne tür politikalar geliştirmeliyim ki Kıbrıslıtürkler’in kaygılarını giderebileyim?” gibi sorular sorardı bize… Böylece örneğin mülkiyet konusunda çok yaratıcı öneriler geliştirmişti… Kıbrıslıtürkler’e, “Eğer isterseniz size para verelim, gidip başka ev yapın. İstemezseniz, biz size bir ev yapalım… Kaldığınız yerden ayrılmamak konusunda ısrarlıysanız, şöyle şöyle yapılabilir” gibi çeşitli alternatifler sunuyordu Kıbrıslıtürkler’e ve bunlar, Denktaş’ı gerçekten sinir ediyordu…

LEONİDAS PANDELİDİS: Sayın Vasiliu’yla ilgili bir şey söyleyemem çünkü onunla birlikte çalışmadım… Neler düşündüğünü, neler yapmaya çalıştığını biliyorum ancak o dönem ben müzakerelere yakın değildim… Dolaylı yoldan izliyordum neler olup bittiğini o dönemlerde…

Vasiliu seçildikten kısa süre sonra, 1989’da adadan ayrılmıştım, ilk görev yerim olan Washington’a gitmiştim. Yani onunla birlikte çalışma fırsatı edinemedim…

1993’te geri dönmüştüm Kıbrıs’a, seçimlerin hemen sonrasıydı bu. 1993 seçimlerinin… Böylece Kliridis’le çalışma şansı elde etmiştim, Vasiliu’dan çok… O nedenle Vasiliu hakkında yorum yapmıyorum…

 

SORU: 1998 ile 2008 yılları arasında yurtdışında olduğunuzu söylediniz…

LEONİDAS PANDELİDİS: Evet… On sene… İsveç’te Büyükelçi’ydim… Sonra Yunanistan’da Büyükelçi’ydim… Ve sonra Rusya’da Büyükelçi’ydim…

 

SORU: İsveç’in Kıbrıs’tan farkı neydi sizin için?

LEONİDAS PANDELİDİS: Çok çok farklıydı… Sosyal bakımdan ele alacak olursak, İsveç son derece gelişmiş bir toplumdur – konsensüse dayalı olarak çalışan kurumlar oluşturmayı başarmışlardır. Gerek işçi-işveren ilişkilerinde, gerekse hayatın tüm alanlarında böyle – bugün nasıldır bilmiyorum, o dönemden bahsediyorum. Mesela yolsuzluğa karşı önlemler geliştirmişlerdi, yolsuzluğa hiçbir şekilde tahammülleri yoktu. İyi bir refah ve sağlık sistemleri vardır – o nedenle, onları bir toplum olarak gözlemlemek de çok ilginçti.

Kültürel bakımdan İsveçliler, çok düzgün insanlardır… Onlara tam olarak ne istediğinizi doğrudan söylerseniz, işiniz yürür. Artı herşeyi incelerler… Araştırırlar… Herhangi bir şey yapmadan önce, o şeyle ilgili okurlar, araştırırlar, öğrenirler… Mesela bir yol yapmak için üç sene inceleme, araştırma yapabilirler – sonra da o yolu 15 gün içinde yapıp bitirirler. Yani 15 gün inceleyip üç senede yapmazlar yolu… Üç sene inceleyip 15 günde yaparlar. Gözlemlemek için son derece ilginç bir toplumdur İsveç toplumu…

İnsancıllık bakımından, ikili ilişkilerde, birbirini desteklemekte yani insanlar arası ilişkilerde, bizim toplumlarımızın daha insancıl olduğuna inanıyorum.

Ancak sistemin mükemmeliyeti bakımından, bizden çok daha ileridedirler.

Yani şöyle bir örnek vereyim: İsveç’te bir akrabanız varsa ve yatalaksa, ona devletin bakması, hiç yadırganacak bir şey değildir. Yani onu bir kuruma götürmek ve devletin ona bakmasını sağlamak, yadırganacak bir şey değildir. Yani sözkonusu olan ailenin bakması değildir, onlara göre devletin bakması normaldir.

Sonra Yunanistan’a gittim, 2004 referandumu esnasında Yunanistan’daydım.

O dönem de oldukça ilginç bir dönemdi.

 

SORU: O dönem neler hissettiydiniz?

LEONİDAS PANDELİDİS: Benim görevim, cepheleşmeyi önlemekti. O dönem çok cepheleşmeler vardı… Bölünmeleri önlemekti görevim…

Görevim, birarada tutmaktı herşeyi… O günlerde toplumumuzda çok cepheleşmeler bulunmaktaydı… Herkes ve herşeyin ciddi biçimde bölünmesi riski de büyüktü o günlerde…

O günlerde benim görevimin, bir ya da öteki tarafın tavrını almak değil, ortalığı yatıştırmak olduğunu hissediyordum – “bırakalım insanlar rasyonel biçimde seçimlerini yapsınlar” demekti… “Bırakalım insanlar incelesinler, nedir önerilen, baksınlar, görsünler, bırakalım akıllıca seçimlerini yapabilsinler” demekti… O günlerde öyle hissediyordum…

 

SORU: Atina’dan sonra Kıbrıs’a mı döndüydünüz?

LEONİDAS PANDELİDİS: Hayır, Rusya’ya gitmiştim… 2004 yılı sonunda Moskova’ya gitmiştim.

 

SORU: Eminim ki, bu da tümüyle farklı bir deneyimdi sizin için…

LEONİDAS PANDELİDİS: Evet, elbette… 2004 yılı sonunda Rusya’ya gittiğim zaman, turizmimiz çökmekteydi… Çünkü vize getirmiştik – AB’ye üye olduğumuz zaman yalnızca Rusya’ya değil, tüm bölgeye vize koymamız gerekmişti. Ve turizmimiz alaşağı gidiyordu bu yüzden. Çünkü Sovyetler Birliği döneminde dahi, aramızda vize sorunu olmamıştı hiçbir zaman… Kıbrıs, Sovyetler Birliği döneminde, Sovyet topraklarına vizesiz gidip gelebiliyordu…

Vizesiz geçen onca yıldan sonra Ruslar’a ve bölgedeki diğer devletlere, biz vize koymuştuk… Bu yüzden bizim turizmimiz tepetaklak gitmişti… O nedenle oraya gittiğimde ilk görevim, Rusya’yla turizmi ilerletmekti yeniden.

Temelde iki şey yaptık… 24 saat içerisinde vizeyi getirdik – kendilerine, 24 saat içerisinde vize verebileceğimizi söyledik. Ve aynı zamanda, düzenlemesi biraz zaman alacak olan ama sonuçta yoluna girecek olan internet vizesini başlattık, Rusya’dan turizmin çöküşünü önlemek maksadıyla…

Şunu da biliyoruz ki pek çok bakımdan Rusya çok önemli bir oyuncudur… Artı, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden birisidir Rusya…

Yani pek çok bakımdan önemli bir ülkedir Rusya…

Orada üçbuçuk sene kaldım…

 

SORU: Sonra geri mi döndünüz?

LEONİDAS PANDELİDİS: Ruslar’la güzel çalıştığım yönünde ünüm yayılmıştı, bu yüzden o dönem Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Sayın Dimitris Hristofias, Cumhurbaşkanlığı’nda kendisiyle çalışmamı istemişti…

Böylece Sayın Hristofias’ın ofisinin yöneticisi olmuştum.

 

SORU: Çok ilginç…

LEONİDAS PANDELİDİS: Ben AKEL üyesi olmadığım halde, benim hakkımda güzel şeyler duyuyordu…

 

SORU: Orada ne yapıyordunuz?

LEONİDAS PANDELİDİS: Diplomatik ofisin yöneticisiydim. Cumhurbaşkanı’nın yabancı elçiliklerle iletişiminden sorumluydum.

Tüm yabancı elçiliklerle ilişkilerinden sorumluydum. O zamana kadar artık mevki olarak ilerlemiştim, üç kez büyükelçilik yapmıştım, yani oldukça üst düzeydi mevkim Dışişleri’nde… Pek çok iletişimi kendim bizzat yürütmekteydim, ayrıca Cumhurbaşkanı’nın yabancı misyonlarla ilişkilerinden de sorumluydum. Ve tabii yurtdışı ziyaretlerinde de vs.

Böylece Mari’deki patlama krizi çıktığında, bunu ele almanın ağırlığı da bana düşmüştü…

 

SORU: Bunu duymuştum, sizinle ilgili olarak birileri birşeyler anlatırken… Yani Mari krizini iyi idare etmiş olduğunuza dikkati çekmekteydi bu Kıbrıslırum gazeteci arkadaş…

LEONİDAS PANDELİDİS: Kime sorduğunuza bağlı bu sorunun yanıtı!

Ancak şunu söyleyebilirim ki çok ama çok zor bir durumdu… Çok çok zor bir dönemdi ve çok çok zor bir durumdu…

İki aşama vardı – birisi kargoya el konmasıydı… İkinci aşama ise kargoya el konulduktan sonra bunun yönetimi idi…

Sonuçta bazı şeyler ters gitti ve doğru ya da yanlış olsun, bu işten ben de suçlandım…

 

SORU: Ne kadar süreyle çalıştınız Hristofias’la?

LEONİDAS PANDELİDİS: Üçbuçuk yıl…

 

SORU: Sonra ne yaptınız?

LEONİDAS PANDELİDİS: Sonra Cenevre’ye Büyükelçi olarak gittim.

 

SORU: Cenevre’de herhalde Birleşmiş Milletler’le de çalıştınız…

LEONİDAS PANDELİDİS: Evet, Birleşmiş Milletler’le çalıştım. Cenevre’deki iş zaten BM’yledir. Eğer İsviçre hükümetiyle çalışacaksanız, Bern’de olursunuz, başkentte. Cenevre başkent değildir.

 

SORU: Nasıl gelmişti size Cenevre? Moskova’dan ve Cumhurbaşkanlığı sarayından sonra… Ben Cenevre’ye gittiğimde, bir zamanlar zengin ailelerin çocuklarını neden buraya gönderdiklerini kavramıştım – o kadar sakin ve sıkıcı bir yer gibi gelmişti ki bana Cenevre!

LEONİDAS PANDELİDİS: Eğer ski yapmayı ve dışarılarda spor yapmayı seviyorsanız, Cenevre bu tür sporlar için iyi bir yerdir! Bir ara oğlum IT olduğu için, Cenevre civarında bir bankada bir iş teklif edilmişti kendine ve o da çok sıkıcı bulmuştu Cenevre’yi…

Ancak Cenevre’ye gitmeyi ben kendim istemiştim ve oraya gittikten sonra enerjim geri gelmeye başlıyordu… Gücüm geri geliyordu… Çünkü ondan önceki seneler, zor senelerdi… Ve Cenevre’ye gitmeyi ben istemiştim – Cenevre, daha alt düzeyde bir görevdi… Ben Atina’da bulunmuştum, Moskova’da bulunmuştum, yani Cenevre, kariyerin başlangıcında gidilen bir yerdir, yeni diplomatlar, yeni elçiler gider oraya… Ama ben istemiştim Cenevre’ye gitmeyi…

Orada işimi yapmaya devam ettim, Birleşmiş Milletler’le çalışıyorsunuz, insan hakları konusunda çalışıyorsunuz… Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’yla çalışıyorsunuz… Uluslararası Sağlık Örgütü’yle çalışıyorsunuz… Çok siyasi çalışmalar değildir bunlar – o nedenle daha rahatlatıcı işlerdir. Gergin, stress dolu bir çalışma değildir.

 

SORU: Orada ne kadar süre kalmıştınız?

LEONİDAS PANDELİDİS: İkibuçuk sene kalmıştım… Sonra geri döndüm Kıbrıs’a ve Orta Doğu’yla çalışmak istedim… Kendilerine “Orta Doğu’yla çalışmama müsade ediniz” dedim. Çünkü Orta Doğu’ya her zaman çok ilgi duymuştum… Kariyerimin ta başlangıcında, Orta Doğu’nun Kıbrıs için çok önemli olduğunu anlamıştım… Ve Orta Doğu’ya her zaman gerektiği kadar dikkat sarfetmemiştik… Son birkaç sene öncesine kadar bu böyleydi…

Başlangıçta her şey Kıbrıs sorunundan ibaretti… Ondan sonra Avrupa Birliği’ydi her şey… Ve Orta Doğu’ya konsantre olamıyordu beynimiz…

 

SORU: Ancak parantez açıp şunu da söylemek isterim – gerçi siz elbette bunu daha iyi biliyorsunuz… Orta Doğu’nun kriz anlarında, Kıbrıs adası her zaman bir geçiş noktası, yardım noktası olarak rol oynamıştır. Lübnan krizinde da böyle olmuştur, Filistin Kurtuluş Örgütü krizinde de böyle olmuştur yani…

LEONİDAS PANDELİDİS: Evet, tam da böyle, evet… Ve bölgedeki rolümüz de budur zaten… Bir köprü kurucu olarak bu rolümüzü geliştirmeliyiz… Çünkü bizim herkesle çok iyi ilişkilerimiz vardır ancak kendi aralarında iyi ilişkileri yoktur!

Bizim her zaman hem Araplar’la, hem de İsrail’le iyi ilişkilerimiz olmuştur. O nedenle bu rolü oynamalıyız… Köprü kurucu rolünü geliştirmeliyiz…

 

SORU: Kıbrıs sorunu muydu bu rolü oynamayı engelleyen? Daha doğrusu yeterince konsantre olmaktan alıkoyan? Yoksa sömürgecilik mirası mıydı?

LEONİDAS PANDELİDİS: Çok fazla kaynağımız da yoktu… O nedenle her zaman bir, en fazla iki konuyla ilgilenebiliyorduk… Çok uzun süre Kıbrıs sorunuydu bu… Sonra uzunca bir süre Avrupa Birliği’ydi… Tüm enerjimizi yalayıp yutuyordu… Ancak bu arada pek çok ticari ilişkimiz vardı…

Benim yaptığım şeylerden birisi de, bölgede çok aktif olan Kıbrıslı iş çevrelerini bize yardımcı olmak üzere bir araya getirmekti…

Çünkü zaten onların oluşturulmuş temelleri, yerleri vardı, Kıbrıs’ın “üscükleri” gibi yerler… Bunlar siyasi değildi, diplomatik değildi ancak ticari ilişkilerdi bunlar… Yani sıfırdan başlamıyorlardı, yıllardan beridir Kıbrıslılar bu bölgede aktif olmuşlardı mali bakımdan, ticari bakımdan, birşeyler inşa ederek…

 

SORU: Aslında şunu sormak istiyorum: Bu yapısal bir şey midir Dışişleri Bakanlığı’nda yoksa sizin seçme şansınızın olduğu bir durum mudur – şunu kastediyorum, nereye gidip ne yapmak istediğinizi Dışişleri Bakanlığı’na önermeniz babında yani… Bunu başkaları da yapabiliyor mu yoksa sizin karakteriniz, özellikleriniz vesaireden mi ötürüdür bu seçme şansı? Çünkü Kıbrıs’ta genelde seçme şansımız pek olmuyor – koşulların dayatmasıyla, ya şu, ya bu diye seçmek durumunda bırakılıyoruz… Böyle bir alan var mıydı yoksa siz kendiniz mi yarattınız o alanı?

LEONİDAS PANDELİDİS: Zor bir soru bu… O boşluğu, o alanı bulabilirsiniz eğer o alanı nasıl bulabileceğinizi biliyorsanız tabii…

Yararlı düşüncelerinizin olması son derece önemlidir… Yani bir ihtiyacı, herkes henüz farktmeden görebilmeniz önemlidir. Bu yardımcı olur…

Yararlı fikirlerinizin olması çok önemlidir çünkü insanlara bu düşüncelerinizi sunduğunuzda, insanlar “Evet, bu fikir çok güzel, bunu yapmamız iyi olabilir” diyebilir.

Bir faktör bu…

Diğer faktör ise insanların sizin bu işin altından kalkabileceğinize güvenmesidir.

Yani sadece bir düşünce atmazsınız ortaya, teorik düzeyde… Aynı zamanda “Ben bunu yapacağım” dersiniz ve yaparsınız… Yani bunu yapacak kapasitenizin olması ve bunu bilmeleri de önemlidir.

Eğer bir örgütlenme içerisindeyseniz ve o örgütün bir ihtiyacına işaret ediyorsanız ve size güvenebileceklerini hissediyorlarsa, o zaman size “Tamam, anlaştık, görelim bakalım” diyebilirler. “Burada biraz özgürlüğünüz var, yapmaya çalışın bakalım” diyebilirler. Ne demek istediğimi anlıyor musun?

 

SORU: Evet, evet, anlıyorum…

LEONİDAS PANDELİDİS: Pek çok faktör vardır, aynı zamanda risk almaya hevesli olup olmamanıza da bağlıdır bu. Çünkü eğer yeni bir şey yapacaksanız ve sıfırdan başlayacaksanız… Yani rahat zaman geçirmek istiyorsanız, hiçbir şey önermeyeceksiniz!

Her zaman birşeyleri daha iyi, daha düzgün, daha farklı yapma fırsatları mevcuttur. Eğer duyarlıysanız ve bu fırsatları hissedebiliyorsanız, insanlara salt eleştiri olsun diye konuşmadığınızda ve insanlara bir stratejiniz, öngörüleriniz, bir programınız, fikirleriniz olduğunu gösterdiğinizde ve “Evet” derlerse birşeylerin olabileceğini anladıklarında, olur bu…

 

SORU: Orta Doğu’da hangi ülkelerle çalışmıştınız?

LEONİDAS PANDELİDİS: Tümüyle de çalıştım…


Leonidas Pandelidis, ABD eski Başkanı Obama ile birlikte...

DEVAM EDECEK