Hellim peyniri diye bir şey var mı?
Uzmanlara sordum, “yok” dediler!
Hellim, hellimdir!
Olsa olsa halloumi falan olur!
-*-*-
Hellim peyniri yoksa, olmayan bir şey ile mesela tulum peyniri kardeş olabilir mi?
-*-*-
Bir şeyin, başka bir şeyle kardeş olabilmesi için, bir çiftleşme ve çiftleşme neticesinde, aynı coğrafyadan Dünya’ya gelme durumu olması gerekir diye düşünmekteyim!
Ama siyasette her tür kardeşlik mubahtır meselesi saklı kalmak şartıyla!
-*-*-
Ülkenin tüm dertleri, tasaları, sorunları bitti; biz bu ağır konuyu çözmeye kafayı taktık bir kere!
Hellim peyniri ve tulum peyniri kardeştir!
-*-*-
Siyasetçiden çok internet fenomenliğinde yarışan iki siyasi geçtiğimiz gün bir araya geldi!
-*-*-
Biri Ersin abim, öteki Türkiye’den Mustafa Sarıgül!
-*-*-
Ne konuştular bilmiyorum ama kameralar önünde, Mustafa Sarıgül adlı gayet artisimsi vekil, Ersin abime dedi ki; “… Sayın cumhurbaşkanım hellim peyniri ile tulum peynirini kardeş yapabilir miyiz?”.
-*-*-
Ersin abim de dedi ki; “… madem ki siz ve biz bu bayrakların önündeyiz, kardeş yaptım…”
-*-*-
Yani hellim ile herhangi bir başka cins peyniri iki adet bayrak önüne koyarsanız, kardeş olurlar!
Vaooooouv!
Biyolojik, seksolojik, çiftleşmegerekiyorlojik bir bilimsel izaha gerek yok!
-*-*-
Bu vekil ile jeliboncu öteki siyasetçinin akrabalığı yoktur eminim!
Ersin abimin kesinlikle olamaz!
Poli nere, Lefkoşa nere, Erzincan nire!
-*-*-
Ve gerçekten güleç yüzlü ve “koy, her Türk dizisinde rahat oynayabilecek” vekilim aynı görüntülerde diyor ki, “… tulum peyniri ile hellim peynirini sayın cumhurbaşkanım kardeş yaptı… Sayın cumhurbaşkanımızın can Erzincan ile ilgili çok değerli görüşlerine ben de bir Erzincanlı olarak teşekkür ederim…”
-*-*-
Harika bir videoydu!
Çok faydalandık!
Çok iyi oldu!
Öğrendik!
Memleketin en büyük sıkıntılarından biri de çözüldü!
Hellimi hellim olarak tescil ettiydik, etmediydik, halloumiydi da oydu da AB’ydi da geçiniz!
Artık hellim, tulum peyniri ile kardeş oldu!
-*-*-
Sadece biliyorum haddim değil ama hem uyarmış hem hatırlatmış olayım, “Onun adı hellim peyniri değil, hellimdir; tıpkı “Lefkoşe değil, Lefkoşa’dır” konusunda olduğu gibi!
-*-*-
Bu arada aklıma takıldı, neden artık Ersin abim hiç Toroslar fotoğrafı paylaşmıyor?
-*-*-
Hemen söyleyeyim; hava şartları uygun değil de ondan!
Sıcak ya!
Denizde buharlaşma oluyor, görüntü mesafesi azalıyor ve Bendadahtilos Dağları’ndan Toroslar görünmüyor!
Amma hellim peyniri ile tulum peyniri artık kardeştir!
Vallahi Rumlar ile AB düşünsün gayrı!
-*-*-
Ve son bir not; Lefkoşa Sanayi’de tüm çabalara rağmen, köpek çiftleşmeleri sürüyor, haliyle çok fazla sokak köpeği doğuyor… Dün iki köpecik aşkla ve şehvetle sevişirken fotoğraf çekmeye çalıştım, beceremedim!
Hazır Ersin abim de hiç işi yokken ve gerçekten bu türden ziyaretlerle fenomenliğe devam ederken, o eski ünlü paylaşımını bana özelden göndersin, paylaşayım!
-*-*-
Hellim peyniri ile tulum peyniri kardeştir; sokak köpekleri sevişiyor ve KKTC’de de konuşacak, paylaşılacak, tartışılacak başka hiçbir sorun da bulunmamaktadır!
Külliye de muhteşem oldu!
Ayyrogi’deki Ayios Fanurios Şapeli’nden
çıktık yola, geldik yargımızın huzuruna!
Güney Kıbrıs’ta zaman zaman camilere veya İslam cemaatine ait her türlü mekana saldırılar olduğu; siyasi yönü olsun veya olmasın, duvarlarına yazılar yazıldığı, çeşitli grafitti çalışmaları yapıldığı biliniyor…
-*-*-
Ve biz de bu tür vandallıkları, bu türden ahlaksız ve çirkin saldırıları kınıyoruz değil mi?
Kınıyoruz!
-*-*-
Kıbrıs Adası üzerinde iki devlet var!
Doğrudur!
Ama bir tanesini kimse kabul etmiyor!
Özellikle tüm Dünya’nın kabul ettiği tek yasal devlet Kıbrıs Cumhuriyeti’ne göre, Kuzey’deki “bizimki”, “sözde” bir devlettir!
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “sözde devlet” diye kabul ettiği KKTC’de de yani Kıbrıs’ın Kuzey coğrafyasında, çeşitli kiliseler veya Ortodoks Elen cemaatine ya da başka Hıristiyan cemaatlerine – örneğin Maronit ve Ermenilere ait - kutsal mekanlar vardır.
-*-*-
Haaa bu arada örneğin hala “sürgünde” Girne Belediyesi de bulunmaktadır!
KKTC makamlarına ve TAK Haber Ajansı’na göre de bu Girne Belediyesi “sözde belediyedir…”
-*-*-
TAK Ajansı’nın dün Rum basınından çevirip yayınladığı bir habere göre, Güney Kıbrıs’taki sözde “Girne Belediyesinin” Başkanı İoasif Violaris bir açıklama yapmış…
-*-*-
Violaris Girne’ye bağlı “Agios Georgios’da” – yani Ayyorgi’de ya da şimdiki ismine göre Karaoğlanoğlu’nda - bulunan “Ay.Fanurios” mağara şapelinde “vandallık” olmuş!
Violaris, bu vandallığı kınamış!
-*-*-
Haravgi gazetesinde yer alan habere göre, Violaris kilisenin altındaki küçük mağara şapelinin “vandalizmin, saygısız hareketlerin ve muhtemelen yasadışılığın yuvası haline dönüştürüldüğü” iddiasında bulunmuş…
-*-*-
Violaris Girne’nin artık betonlaşmış durumda olduğunu da iddialarına eklemiş…
-*-*-
Şimdi yorumlara geçelim:
Bir: Her kutsal mabede yapılan saldırı, ahlaksızlıktır, suçtur ve herkes tarafından kınanmalıdır… Ayios Fanurios’a vandallık yapanlara lanet olsun…
-*-*-
İki: Girne’nin artık betonlaşmış olduğu yönünde Violaris’e ait açıklama TAK’ın ifade ettiği gibi “bir iddia” değildir… Gözle görülebilen apaçık bir gerçektir…
-*-*-
Üç: Evet, KKTC’de ne acıdır ki, “yazmak lazım”; yargı kurumuna toplum mühendisliği çerçevesinde, Türkiyeli unsurlar tarafından müdahaleler açıktır… Benzer davalarda bazı ayrıcalıklı kişilere, ayrıcalıklı davranılıyor olmasından tutun; 5 Rum ve akabinde iki Kıbrıslı Türk’ün tutuklanması ile devam eden “meselenin” de; Türkiyeli toplum mühendisliği tarafından organize edildiği “İDDİASI”nı, gazetecilerin yazması kaçınılmazdır ve “duyumları yazıyor olmak”; “AYAKTA KALMASI İÇİN CANIMIZI FEDA ETMEMİZ GEREKEN YARGIMIZA, YARGIÇLARIMIZA, SAVCILARIMIZA SAHİP ÇIKMAK ADINA EN KUTSAL GÖREVİMİZDİR”…
-*-*-
Not: Dün bu konuda yazdığım yazıya bazı hukukçularımız tepki göstermiş; bazı hukukçularımız ise tebrik mesajları göndermiştir…
-*-*-
Haddim, şerefim, toplumsal bağlılığım gereği, yargı kurumuna en küçük bir hakaret, en ufak bir sıkıntı amacım olmadığını bir kez daha vurgulamak isterim…
-*-*-
Ancak; ayyuka çıkan bazı söylemlere karşı, bu kurumun içten gelen ve çok sağlam bir şekilde direniyor olması gerektiğine işaret etmek, dikkat çekebilmek “yurtseverlik” görevlerim arasındadır; diye düşünmekteyim!
-*-*-
Anlayacağınız sevgili dostlar, konuya nasıl başlayacağımı ilk başlarda bilemedim ve “Ayyrogi’deki Ayios Fanurios Şapeli’nden çıktım yola, geldim yargımızın huzuruna” diyerek; mutlu bir hafta sonu geçirmenizi dilerim…
Havalar da çok sıcak olacakmış!
Evet, Erenköy’de bir destan yapılmıştır… Bu gün 8 ağustos… bu gün, o gündür… O destanın yazıldığı tarihin 61’inci yıldönümüdür… En başta dayım Ahmet Teralı ve amcam Fadıl İncirli (fotoğraflar) olmak üzere, bu destanı yazan ve hayatta olmayanlara Allah’tan rahmet dilerim… Hayatta olan az sayıda Erenköy mücahidinin ellerinden öperken; yüksek müsaadeleri ile onlara bir soru sormak istiyorum; “… Siz bu şerefli mücadeleyi vermeyi ve ölmek pahasına bu yola çıkmayı; bu gün yaşadığımız son derece ahlaksız, şerefsiz ve batak günleri yaşayalım diye mi göze almıştınız?”