Hedef gerçek ekonomi

EKONOMİ SOHBETLERİ

 

Bu hafta Tek-Ser Ltd. ile birlikteyiz. Firmanın yöneticisi Mustafa Erk’le hem firmayı hem de ekonomiyi konuşuyoruz. Sorunlara köklü çözüm bulunması gerektiğini düşünüyor Erk, bunun yolunun da Kıbrıs sorununun çözümünden geçtiğine işaret ediyor.

Hedef gerçek ekonomi

 

Dilek ÖNCÜL

 

·        Yenidüzen: Öncelikle firmanızı tanıyalım...

·        Mustafa Erk: Firmamız iki firmadan oluşuyor; biri Tekser Ltd olarak iç piyasa firması, bir de Borusan İnşaat Malzemeleri Kıbrıs diye Serbest Bölge Mağusa firması. Borusan’da hâlâ devam eden Borusan Holding ortaklığı vardır. Tekser Ltd’de oto mekanik teknisyenlerin ya da otomotiv sektörünün servis bölümlerine yönelik sistemler satıyoruz. Borusan olarak demir-çelik grubu işini yaptık uzun bir süre. Son inşaat patlamasından sonra piyasanın doğası değişti; tamamen iş makinesine yedek parça, ikinci el ve yeni makine satışına geçtik. Ayrıca, bakım onarım servisi veriyoruz. Serbest Bölge’deki işlerimiz daha düşmüş durumdadır. Daha fazla iç piyasa işi yapıyoruz şu anda. Hep profesyonellere yönelik çalışıyoruz. Bir tür abone sistemi gibi belli bir müşteri kitlemiz vardır. Arkasında durabileceğimiz, teknik servis verebileceğimiz ürünleri satmaya çalışıyoruz.

“TÜRKİYE VE GÜNEY’LE REKABET ZOR”

 

·        YD: Dalında uzman şirketlerle çalışıyorsunuz. Dünya standartlarını Kıbrıs’a sunmanın sıkıntıları var mı?

·        Erk: Birincisi, elimizde olmayan, ülkenin doğasından kaynaklanan bir sıkıntı var; o da nüfusumuzdur. Burdaki nüfus ve frekans az olduğu için Dünya markalarını kendi istedikleri standartta sunmakta sıkıntı yaşıyoruz. Yani onların istediği şekilde bir atölye, istediği şekilde hizmetler ya da işte promosyonlar sunmakta sıkıntı yaşıyoruz. Daha büyük sıkıntı ise Güney Kıbrıs ile ilgili olan, aramızdaki ticaretin netleşmemesinden, Kıbrıs sorunundan kaynaklanan. Yeşil Hat Tüzüğü var ama onun dışında kalan ürünlerle ilgili gerek tüketicilere yönelik gerek profesyonellere yönelik ürünlerin iki taraflı geçişinin netleşmemesi, yasal zemine oturmaması bizi fiyat anlamında sıkıntıya sokuyor. İthalat masraflarımız kıyaslanacak gibi değil. Ayrıca Güney kadar tehlikeli Türkiye var. Çünkü biz Türkiye ile şirket olarak yasal bir ilişki götürmeye çalışırken, yani limanlardan yasal bir şekilde mal ithalatı yapmaya çalışırken, diğer taraftan çok miktarda kaçak mal geliyor, getirtiliyor. Dünya standardında iş yapmaya çalışıyorsunuz, garantiden parça getirip takmak zorundasınız müşteriye ama bu parçanın yasal olarak Türkiye’den çıkışı, bize ulaşması 4-5 günü bulabiliyor. Ama yolcu yanı geldiğinde 1-2 saatte gelebiliyor. Bu yasal olmuyor, faturalanamıyor, muhasebeleştirilemiyor. Güneyde böyle bir sıkıntı yok. Güney’de olmayan bir parça DHL ile iki günde gelebiliyor. Türkiye ile olan ilişkimiz de devekuşu modeli; hem beraberiz, iç içeyiz hem de aramızda gümrük kapısı var, her limanda da ayrı uygulama var. Lefkoşa gümrüğünün uygulamaları ile Mağusa gümrüğünün uygulamaları arasında, denetimleri arasında, dağlar kadar fark var. Ben Mağusa’dan ithal ettiğim malzemeye farklı bir şey öderken aynı malzemeyi başka biri Lefkoşa’da farklı bir şey öder, bu da kendi içinde bir rekabet kargaşası yaratır. Bunların tümünü topladığınızda o firmaları temsil ederken vermek istediğiniz dünya standardındaki hizmet engelleniyor. Türkiye’deki temsilciye göre veya Güney’deki temsilciye göre bizim hizmetimiz, bizim performansımız oldukça kötü, elimizde olmayan sebeplerden dolayı.

 

·        YD: Sattığınız ürünler için teknik servis sağlıyorsunuz, kalifiye eleman sıkıntısı yaşıyor musunuz?

·        Erk: 9 senedir şirketteyim. İş alanında kalifiye eleman bulmak, bulduğumuz elemanı tutabilmek en büyük sorunlardan biri. Eleman alıyor, eğitimine yatırım yapıyorsunuz ama devletin ya da kamu kuruluşlarının sunduğu faydaları sunamadığımız için o rekabete dayanamıyorsunuz. Eğitim verdiğimiz ve yatırım yaptığımız kaliteli insanımızı eğer KKTC kimliği varsa devlet dairesine, belediyelerimize kaptırıyoruz. Onların sunduğu faydaları bizim özel sektör olarak sunmamız mümkün değil çünkü zaten devletin sunduğu imkanlar ekonomik aklın içerisinde değil. Biz o faydaları şu andaki ekonomik hareketle, piyasanın bu durumu ile personelimize sunamıyoruz. Tabii devlet de gelirlerini giderlerini ayarlamaya çalışıyor. Kamuda işe yeni girenlere düşük ücret verilmesi insanlarımızı bize yönlendirdi. Özel sektörü de ciddi değerlendirmeye ya da uzun vadeli değerlendirmeye başladı. Çünkü özel sektörü biraz da basamak gibi değerlendirenler var. Yani gireyim bir kaç sene oyalanayım taa ki ‘esas işi’ bulayım diye düşünenler var.

“PİYASA CANLANMALI”

 

·        YD: Çözüm?

·        Erk: Piyasanın canlanması piyasanın kendine gelmesi lazım ki bu sistem kendi kendini geliştirsin. Ama devletin de kamuda fazla istihdamı ya da yanlış istihdamı durdurması lazım. Vasfa bakılmaksızın kadrolar şişiriliyorsa ve bu tamamen popülizme, siyasete dayanıyorsa, devletin yarattığı bu rekabetle hiçbir zaman başa çıkamayız. Devletin bu aşırı istihdam yükü bir çok noktada bize vergi yükü olarak da yansıyor. Devlet kendi hantallığından dolayı bize uyguladığı vergileri yüksek tutmaya çalışıyor. Her şeye harç koyuyor. Harçlar listesine bakın bir çok harçlar Güney’de yok. Biz fatura bloklarının, makbuz bloklarının her sayfasına harç ödüyoruz. İrsaliye fişinin her sayfasına harç ödüyoruz. Vergi verelim ki devletten hizmet alalım anlayışı doğru bir anlayıştır ama bizim de verdiğimiz vergilerin doğru yere kanalize olduğuna güvenebilmemiz lazım. Bu güven şu anda piyasada yoktur. Vergiler özel sektörün bir kaçış noktasıdır ama doğru bir kaçış noktasıdır. Sanayinin yolları benim verdiğim vergilerle bu şekilde yapılıyorsa, iş yerlerimizi sular basıyorsa ve yüksek de vergi ödüyorsak, demek ki vergilerin yönetilmesinde, bize yansımasında sorun var. Bu develete olan güveni, inancı kırıyor. Hiç kimsenin de bunu KKTC ile ilşkilendirmemesi lazım. Türkiye ile de ilişkilendirmemesi lazım. Bu iki konuyu kendimize kaçış olarak kullanıyoruz. Burası KKTC’dir tanınmaz diyoruz. İkincisi Türkiye empoze etti, Türkiye istedi diyoruz ama bazı kendi kendimize yaptığımız şeyler var ki bunları çıkıp da itiraf etmiyoruz, düzeltmiyoruz da. Biz doğru yaparsak doğru olacak. Geç değil. Burası çok küçük bir yer. Bir çok sorunun çözümünün yanlış olduğunu bile bile çözmeye çalışıyoruz. Geçici olarak, palyatif bakıyoruz sıkıntılarımızın çözümüne.

“UYGULAYICILARA GÜVEN YOK”

 

·        YD: 2013-15 yılı Ekonomik programı hakkında ne düşünüyor sunuz?

·        Erk: Öncelikle bir önceki programa bakmak lazım. Bir önceki program kamunun etkinleştirilmesi ve özel sektörün önünün açılması düşüncesiyle yazılmıştı. Bu program uygulandı mı, bu reçetenin faydasını gördük mü önce ona bakalım. Ben o programın tamamıyle uygulandığını ya da uygulanmışsa başarı alındığını düşünmüyorum. Geldiğimiz noktadan belli. Programın bu sene sonu tamamlanmış olması lazım. Peki kamu verimli hale geldi mi, özel sektörün üzerindeki kamu yükü azaldı mı. Kamu bacağı tamamlandıysa da biz özel sektör olarak bunun yansımasını görmedik. Ya program yanlıştı ya da uygulama. Ya da her ikisi de. Tabii uygulayıcılara güven açısında da sıkıntı var. Bir ameliyat düşünün doktorunuz doktor değil. Tıp ansiklopedisi var, ilaçlar, aletler var ama  ameliyatı yapacak olan doktor değil, siz o ameliyata girer misiniz?  Geçmiş programdaki uygulamalar bunu gösteriyor. Bu önümüzdeki programın da farklı olacağını zannetmiyorum eğer bu yönetim devam edecekse. Program %200 çok iyi bile olsa o ameliyata ben şu anda girmeye sıcak bakmıyorum. Doktorların değişmesi lazım.

“ÇIKIŞ, KIBRIS SORUNUNA ÇÖZÜM”

 

·        YD: Son olarak hedefleriniz, beklentileriniz neler?

·        Erk: Beklentilerim tamamen Kıbrıs sorunu ile ilgili. Köklü çözüm bekliyorum. Palyatif, günü birlik, günü kurtaralım değil. Kıbrıs sorunu çözülecek zaten ilerde ama çözülene kadar ne yapalım, mağrada mı yaşayalım, çözülene kadar içeriyi toparlayalım mantığına kesinlikle tahammül edemiyorum. Bu mantık bize sadece Kıbrıs sorununun çözümünü ertelettirir. Bu düşünce, bu yönelim yanlıştır. Tamamen bütün konstrasyon, bütün aciliyet, bütün itirazımız-isyanımız, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik olmalı. Bizi istediğimiz hayat kalitesine getirecek olan, gelecekle ilgili kaygılarımızı giderecek olan, yatırım ortamına güvenin gelmesini sağlayacak olan tek konu bu sorunun çözülmesidir. Hedef gerçek bir ekonomi olmalı. Burası gerçek bir ekonomi değil. Türkiye’den para geldikçe yapılan işler bir ekonomi değil aslında. Bu şekilde deve kuşu ortamını yaşadığımız sürece yatırımcılar güvenerek bir yatırım yapmaz, içerdeki rekabet asla adil bir hale gelmez. Hep böyle günü birlik ve devletin kısmi kısmi müdahelelerini gerektirecek şekilde olur. Tek çıkışımız Kıbrıs sorununun çözümü.


 

 “Sıkıntılara ciddi çözüm Kıbrıs sorununun çözülmesinden geçer”

 

 

·        YD: Sıkıntıların giderilmesine yönelik önerileriniz var mı?

·        Erk: Sorunların kökünden çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Mühendis çıkışlıyım; çürük temelle yapılan binanın işte birinci katına ikinci katına müdahele etmekle bir şeyin çözüleceğine inanmıyorum. Bizim temelimizdeki sorun Kıbrıs sorunu. Bu şu anda siyasetimize de yansıyan konudur, hukuğumuza, ekonomimize, piyasamıza da yansıyan konudur. Kıbrıs konusunun ivediliği ve öneminin algılanması lazım, üzerine yürünmesi lazım. Bu konuda bizim vakit kaybetmeye lüksümüz yoktur. Bu saydığım sorunlarla ilgili  ciddi sonucun Kıbrıs sorunu çözülmeden alınabileceğini düşünmüyorum. Güney’le ticaretimizde biz onlar için hâlâ daha gayrı yasal bir limanız. Dünya için de aynı şekilde. Tabii yabancılar bize mal satarken gayrı yasallıktan çıkıyoruz yani parayı  gönderdiğimiz sürece gemi çıkmış nereye gideceği çok da önemli değil. Ama ihracat yaparken sıkıntı var. Türkiye’ye bile birçok ihracatı yapamıyoruz. Bunların temeli Kıbrıs sorununa dayanıyor.


 

 “Sektörümüz mayın tarlasına döndü”

 

·        YD: Ülkemizdeki ekonomik durum sizi nasıl etkiliyor?

·        Erk: Bizi oldukça olumsuz etkiliyor. Biz inşaat sektörüne, üretim sektörüne yönelik çalışıyoruz. 2006’nın ikinci yarısından itibaren başlayan bir gerileme var. Bu gerileme hiç durmadı, 2008-2009’da global krizle de arttı. Ciro konusunda olumsuz etkileniyoruz, bu defa istihdam konusunda küçülme yaşıyoruz. Bunlar hep bizim hizmetlerimizi de etkiliyor çünkü bu iki noktada gerilediğimizde stok konusunda da gerileme yaşıyoruz. Müşterilere cevap vermekte sıkıntı yaşıyoruz. O frekansın yüksekliği ya da işlerin yüksekliği de yok ki biz her zaman emre amade olacak şekilde bir kapasiteye girelim. O yüzden şu anda yaşadığımız tamamen kendi içimize çekilme. Şirketin kalbi atıyor şeklinde tutmak, ölü duruma geçmeden. Çünkü mayın tarlasına döndü sektörümüz. Nereye basacağınızı bilemiyorsunuz. İyi bildiğiniz bir müşteriniz ansızın iflas edebiliyor, tamamıyle de kendi suçu olmadan. Müşteri seçmeye çalışıyoruz çünkü hepimiz kredili çalışıyoruz. Çok kişiye güvenirseniz çok ciro yaparsınız ama esas olan bizim için tahsilatı gerçekleştirmek. Karşılıksız çekler çoğaldı. Hızlı bir mahkeme süreci yok. Karşı taraf için de oto kontrol yerine bir rahatlama sağlıyor bu. Karşı taraf yasayı biliyor, kendinin avantajlı çıkacağını  biliyor. Biz çalışabileceğimiz insanları kısıtladıkça ve çalışma şeklimizi kredisize geçirdikçe satışlarımız da düşüyor.

 

“BEN GELİR YARATAMAZSAM BORCUMU NASIL ÖDEYECEĞİM”

 

·        YD: Çok sayıda borçlu oluştu. Borçların yeniden yapılandırılması düşünülüyor. Sizce ne yapılmalı?

·        Erk: Çürük temeldeki binanın katlarına, odalarına müdahele etmeye çalışıyorlar. Kredi alıp suistimal edenle yanlış harcamalar yaparak iyi niyetli olarak zarar görenler ayırt edilebilecek mi? Bunu daha önce ihtiyat sandığı, sosyal sigorta borçlarının yapılandırılmasında da yaşadık. İhalelere girdiğimde, bankaya olan faizimi, devlete olan borçlarımı gününde ödemeye çalışıyorum. Böyle bir rekabetin içerisindeyken karşımdaki sosyal sigortaları ödemeyeceğini hesaplıyorsa, bankaya borcunun faizini ödemeyeceğini hesaplıyorsa ve bu konuda rahatsa; bu, iyi niyetli dürüst çalışan insanları haksız rekabete sokuyorsunuz demektir. Tabii ki sıkıntıdan olan insanların sıkıntılarını çözmek için formül oluşturulmalı. Ama bankaların neler uyguladıkları incelenmeli. Nasıl borçlandırmışlar, hangi fazilerden borçlandırmışlar. İnsanlar da nasıl bir süreçte bu borca nasıl davranmış, nasıl ödeme yapmaya çalışmış incelenmesi lazım. Tabii ki yapılandırılan borç da bir yere kaçmıyor, ödenecek. Siz bu insanların borcunu ödeyebileceği, gelirin olabileceği bir ortam yaratıyor musunuz aynı zamanda o önemli. Ben size diyorum ki ben bu ortamda kazanamıyorum. Bu ortamda bu borcu ödeyemiyorum, müşterilerim zayıfladı. İnsanların alım gücü halen düşükken, ben gelir yaratamıyorken size bu borcu nasıl ödeyeceğim. İşin temeli belki ordadır. Piyasaya nasıl bir canlılık, nasıl bir kolaylık getireceksiniz, hareketlendirilecek ki biz o sistem içerisinde işlerimizi döndürebilelim. Bana göre işin o kısmı çözülürse zaten borçların yapılandırılmasına gerek kalmayacak.

 


 

Bir cümleyle

Ekonomi: Gerçek bir ekonomi

Para: Olmazsa olmaz

Döviz: Lanetimiz

Yatırım: Sürekli olmalı

Hükümet: Yok

Özelleştirme: Uluslararası olmalı

Ticaret Odası: Dünyaya açılan kapımız

Medya: Manipülatif

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri