HAYATI SAVUNMAK

Neşe Yaşın

Tek bir doğru tavır varsa o da ölüme karşı hayatı savunmak ve hayatın içindeki adaleti aramak. Güzel günler için ölürüz, barış için savaşırız paradigmasının dünyaya iyi gelmediği apaçık ortada. Ukrayna’nın işgali ile birlikte pasifistlerin bile militarizme savrulduğunu gözlemliyoruz ne yazık ki. Bana silah doğrultana gül mü uzatacağım diyebilir, savunma hakkından söz edebilirsiniz. Benim tavsiyem alternatif savunma yöntemleri. İnsan canının her şeyin üstünde tutulacağı yöntemler. Sana silah doğrultanı etkisiz hale getirmek ama öldürmemek örneğin, intikam sarmalına bulaşmamak, tek çözüm karşı şiddetse onun bile orantısını ayarlamak.

Şiddetin hiçbir sorunu çözmediği daha fazla şiddeti körüklediği ortada. Dünya tarihi bir şiddet tarihi olmuş hep. Bu çağda bile savaştan kaçan insanların, bombalanmış şehirlerin görüntülerine tanık olmak içimizi burkuyor. Tarafımız çatışan taraflardan biri değil barış olmalı. Kurbandan yanayız elbette ama gerçek kurban insanlık. Gerçek zalim ise tepeden seyrediyor olup biteni, amacına ulaşmadığı takdirde düğmeye basmakla tehdit ediyor.

Bitmiyor ne yazık ki. Hani tiyatroda bir sahnede silah görüldüyse o silah patlar motifi var ya, dünyada bu kadar silah varsa o silahlar patlar. Çok yalın bir gerçek bu… Militarist harcamalar boşuna mı yapılıyor?

Gücü sevenler savaşı çok seviyorlar. Savaş onların iktidarlarının bekası için elzem çünkü. Her şey olağanüstü olabilir çünkü savaş zamanı. Demokrasiyi, özgürlüğü filan unutunuz çünkü savaş tehdidi altındayız.

Zaten yaralı bir dünya daha da yaralanıyor. Bütün bunlar ise buna asla onay vermeyen çoğunlukların gözleri önünde gerçekleşiyor. Kimimizin kafası gayet net bu konuda kimileri ise kandırılmış ve gerçek çıkarlarının, esenliklerinin barışta olduğunu göremiyorlar.

Hayatlar savruluyor, çocuklar dehşet içinde bakıyor ama umurlarında değil. UNICEF görevlisi savaştan kaçan bazı çocukların durumunu anlatırken bir tepkisizlik ve donukluk içinde olduklarını, derin bir karanlıkta kaybolduklarını anlatıyor. Ne kadar da bizim çocukluğumuz bu.

Ekranlardan bakıyoruz onlara bir korku filmi izler gibi. Birileri satranç oynuyor, bir sonraki hamlesini hesaplıyor. Bir erkeklik zaferi örgütleniyor. Kadınlar ve çocuklar göç yolunda.

Bütün politik değerlendirmelerin ötesinde bir şey söylemek istediğim. Hiçbir analiz yapmak istemiyorum. İnsan hayatlarından, yıkılan hayallerden söz ediyorum. Nokta.

Benzer bir hikâyeyi yaşamış bir ülke olarak hala altından kalkamadık. Mezarsız ölüler kemiklerinin bulunmasını bekliyor hala. Savaşın kırdığı kalpler iyileşmeden toprak oluyor. Çocuklar tarih dersleriyle zehirleniyor, gençlerin hayalleri ellerinden alınıyor.

Böyle bir savaş karşısında söylenecek bir söz, makul bir değerlendirme yok ki; ancak çığlık atarsın.

Yazıya 18 yaşımda yazdığım bir grup şiirle son vereyim. Savaşların Gözyaşları adlı kitaptan “Anne ile yavrusu” bölümü.

Kaçarken güzel anneciğim

Beni kucağına alma

Sonra beni vuran kurşun

            Öldürür seni de

I

Uzanır annesinin eli

Okşar başını ölü yavrusunun

            Kana bulanır eli

Uzanır dudağı annesinin

Öper elciklerini ölü yavrusunun

            Kana bulanır ağzı

Annesi kucaklar ölü yavrusunu

“Kan anne” olur adı.

II

Kurşun kovanlarından kolye yapan bir çocuk

Koşuyor yeşil bir tarlada kahkahalarla

Ayağı bir şeye takılıyor birden

Bakıyor yerde yatan ölü çocuğa

Kolyesini armağan edip ona

Koşuyor yeşil bir tarlada hıçkırıklarla

III

Silah sesleri sussun artık,

Kardeşim uyuyor çünkü

                        Üç günden beri

Uyanırsa ağlamaya başlar sonra

Ona verecek sütümüz de yok.

IV

Üç adam

Mavi gözlü bir çocuğu vurdu bugün

Mavi gözlü çocuk

Tanımazdı o üç adamı

Neden vurulduğunu da anlamadı

Baktı mavi gözleri üç adama

Üç adam çekti gitti

 

V

Anne bana çok kardeşler doğur ki

Savaşlar öldüremesin hepsini

Ama ağlamaz mı o zaman

Yaşayan kardeşlerim de

Belki de kızarlar sana

“Ölü çocukların kardeşleri

olmak istemiyoruz” diye

VI

Bugün benim babam ölmüş menekşe çiçeği

Götürürlerken gördüm onu

Bana bakıyordu güzel gözleri

                        Savaş bitince ve eve dönünce

                        Ona diyecektim ki menekşe çiçeği

                        “Bütün camları kırılmış evimizim

                        Geceleri çok üşüyorum

                        Senin mantonu örtünüyorum”

Menekşe çiçeği

Menekşe çiçeği

Bugün babam öldü benim.

VII

Benim babamı niye şehitliğe gömdüler anne?

Bizim bahçemizde çok yer var

Kurudu dünyanın en güzeli cemile ağacımız

Kurur muydu yanında olsa babamız?

VIII

Herhalde babam ölmemiştir anne

Artık ağlama

Evimizde bekliyordur bizi

Ben büyüdüğüm zaman

Tırmanır sınırdaki duvarı

Alır getiririm onu

IX

Neden beni severken

            Ağlıyorsun anne?

Neden beni her görüşte

            Kucaklıyorsun?

Bizi öldürmeye gelirlerse eğer

Onlara deriz ki

“Babamız öldü geçen savaşta

bizi de öldürürseniz eğer

kim bakar portakal ağaçlarına”

 

X

Anneciğim,

Bir kayığa binip

            Gidelim uzaklara

Orada başka insanlara diyelim ki

“Bizim ülkemizde savaş var o yüzden geldik

Ölü arkadaşlarımızı da getirecektik

Ama sığmadılar kayığa”