HAYALET ŞEHRİN GÜNEŞİ

Neşe Yaşın

Başkalarının acıları karşısındaki tutumumuz kişiliğimizin en önemli yanı bana kalırsa. Hayatta çizdiğimiz yolu, politik duruşumuzu da işaret ediyor bu. Başkalarının acısına kayıtsız kalanlar yanında başkalarının acısından haz duyanlar da var. Almanca “Schadenfreude” sözü bunu karşılayan ve hep alıntılanan bir sözcük. Osmanlıca “şematet” sözcüğü de benzer bir anlam taşıyormuş. Hayatım boyunca bir insanla bağ kurup kuramayacağımı belirleyen önemli bir ölçüt olmuştur bu benim için. Başkalarının acılarını görmezden gelmemiz, ya da onlardan bir zafer sevinci duymamız üzerine kurgulanmıştır pek çok tarih anlatısı. Dünyadaki çoğu adaletsizliğin temelinde de bu vardır aslında.

Etnik çatışma yaşayan ülkeler için önemli bir sınavdır bu. Başkalarından gelen  bir haksızlık karşısında duyulan hınç, bir intikam duygusuna tercüme edilir ve şiddet sarmalına sürüklenilir.

Başkalarının acısı karşısındaki merhametsizlik deyince Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan’ı yuhlatması geliyor aklıma. Çocuk komada iken, bir grup şair arkadaşla birlikte hastane bahçesine gidip bir süre sohbet etmiştik aile ile. Erdoğan’ın konuşmasını dinlerken içim daha da büyük bir isyanla dolmuştu bu yüzden. Böylesi bir politik kişiliğin herhangi bir başka konuya ya da Kıbrıs’a bakışının da tonunu belirleyen bir tutum bu.

Merhametli olduğunu düşündüğümüz pek çok insanın da başkalarının acılarını görmezden gelmesi, tarihi bir kazananlar, kaybedenler arenası olarak görüp merhametini yalnızca kendi tarafına yöneltmesi de bir başka sorun. Milliyetçilik “bize karşı onlar, onlara karşı biz” dilemması içinde merhameti bile kutuplaştırıyor.

İnsanlık merhametli bir Tanrı yaratıp ona tapınmış ama bu dünyada güç ve ihtişamın aracı para olmuş sonradan, pek çoklarının Tanrısı. Böyle bir Tanrı’nın merhameti olabilir mi?

Adaleti, merhameti, hakkaniyeti kutuplaştıranlar için her şeyi izah etmek çok kolay. “Ben kendi çıkarımı düşünürüm. Kendimin, sonra kendi ailemin ve yakın çevremin, bağlı olduğum tarikatın ve dinin sonra, kendi milletimin vs.” Böylesi bir bakış açısıyla kurulacak bir sistemi ya da dünyayı düşünün. Aslında düşünmeyin, görüyorsunuz çünkü.

Şimdi gündemde Maraş var.  1974 savaşının son ganimeti. Ağzını sulandırıyor para kavminin. Hukuk, adalet bir yana duygular, hatıralar, daha derin anlamlar önemsiz onlar için.

Geçen gün Lefkoşa’nın güneyinde bir sergi gezdim. Stefanos Karampampas Kıbrıslı Türklerin iyi bildiği, acı bir trafik kazasında yitirdiğimiz şair Niki Marangou’nun eski damadı. Ailenin Maraş’a dair duygusal bağından etkilenmiş. Eski Maraş fotoğraflarını resimleyip üzerlerine nostalji duygusunu güçlendirecek katmanlar eklemiş. Oldukça etkiledi beni “Doğan Güneşin Şehri” başlıklı bu sergi.

Kıbrıs’ta yaşanan acıların bir açık hava müzesi olarak Maraş’ın ne müthiş bir yüzleşme ve barışma alanı olabileceğini düşündüm izlerken. İki tarafın iş birliği içinde karar verebileceği, sivil toplumun, yurttaşların da karar mekanizmalarına dahil edilebileceği bir barış mekânı projesi.

Dünyanın birbirine çok yakın oranlarla (Hile hurda bir yana) sonlanan seçimleri iki anlayışı temsil ediyor aslında. Amerikan seçimleri nasıl sonlanır bilemiyoruz ama orada da benzer oranlar söz konusu olacak gibi görünüyor.

Bir tarafta bir Gezi Parkı kitlesi var. Ayrımcılıklara karşı, çevreci, insan haklarına, kadın ve LGBT hareketlerine vs. duyarlı bir kesim. Diğer tarafta ise ise popülizmin kıskasında olan kitleler. Dünyayı bir şirket gibi yönetmeye çalışanlarla ona şefkat ve özenle yaklaşanların çatışması bu bir yerde.

Şimdilerde içimiz parçalanarak izliyoruz Maraş’ın başına gelebilecekleri. O kadar güçsüz değiliz oysa. Kendi içimizde bölünmüşüz sadece, çünkü çok renkli ve çok çeşitliyiz diğer tarafın aksine. Biraz da, olmayı hedeflediğimiz değiliz gerçekte.  Karşı tarafın davranış kalıpları bizde de hala egemen çünkü. Karşı olduğumuzu söylediğimiz pek çok şeyin tutsağıyız.

Hayat beklemiyor ama, atı alan Maraş’ı da geçecektir yakında. Oysa güçlüyüz. Yalnızca dağınık, ürkütülmüş, kendine yeterince güveni olmayan bir güç bu…