Hastanelerde “kayıp” edilen Kıbrıslılar...

Sevgül Uludağ

Gerek 1963-64’te, gerekse 1974’te, hem Kıbrıslıtürkler, hem de Kıbrıslırumlar, çeşitli devlet hastanelerinden “kayıp” edilmişlerdi... Bunlardan bir kısmının gömü yerleri bulunurken, bir kısmının akibeti hala belirsiz...

Bu konuda bazı bilgileri okurlarımıza, Kayıplar Komitesi yetkililerine, Tabipler Birliği yetkililerine ve hekim camiasına hatırlatmak istiyoruz... Belki akibetleri hakkında vicdan sahibi birileri çıkıp konuşur ve gömü yerleri bulunarak ailelerine onlardan geride kalanlar iade edilerek doğru düzgün birer mezara kavuşabilirler...

BABA-OĞUL, HALA “KAYIP”...

Lefkoşa Genel Hastanesi’nden 1963 yılında Aralık ayının son haftasında “kayıp” edilen Menteş Zorba, bu hastaneye apandisit şikayetiyle yatmıştı. Genç bir Kıbrıslıtürk’tü ve Karpaz’daki Ayandroniko köyündendi (Yeşilköy).

Menteş Zorba, hastanede “kayıp” edildikten sonra babası Mustafa İzzet Zorba, oğlu hakkında bilgi toplamaya çalışmaktaydı.

Aylar sonra Lefkoşa’ya gelerek Lefkoşa Genel Hastanesi’nden “kayıp” edilen oğlu hakkında sorular sormaya çalışınca, o da “kayıp” edildi... Tarih Ekim 1964 idi... Böylece Zorba ailesinden bir oğulun “kayıp” olması yetmezmiş gibi, bir de babaları “kayıp” edilmişti... Gerek Menteş Zorba, gerekse Mustafa İzzet Zorba’nın gömü yerleri bunca yıldır bulunamadı...

HASTABAKICI MEHMET VELİ DE “KAYIP”...

Yine Lefkoşa Genel Hastanesi’nde hastabakıcı olarak çalışmakta olan Mehmet Veli de, Menteş Zorba ile aynı tarihlerde “kayıp” edilmiş olan ve gömü yeri hala bulunamamış olan Kıbrıslıtürkler’den biri... Aslen Lurucinalı olan Mehmet Veli’nin ve Menteş Zorba’nın hastane içerisinde öldürüldüğünü gören Dr. Ayten Berkalp, bunu bize vermiş olduğu röportajda geniş biçimde anlatmıştı...

BİR KIBRISLIRUM OKURUMUZUN ANLATTIKLARI...

Bu konuyu sosyal medyada bir grupta paylaştığımız zaman, bir Kıbrıslırum okurumuz, eski Lefkoşa Genel Hastanesi’nden “kayıp” edilmiş olan Menteş Zorba ve Mehmet Veli’nin belki hastane yakınlarındaki eski bir Kıbrıslıtürk mezarlığına gömülmüş olabileceğine işaret etti. Okurumuz, şöyle yazdı:

“...  Belki bu söyleyeceklerimin değeri olmayabilir ancak hatırladığım kadarıyla dedem bana, eski Lefkoşa Genel Hastanesi’ne çok yakın bir yerde, Virinos Sokağı’nda (ki bu sokak tam olarak Yunanistan Büyükelçiliği’nin karşısında kalır) bir Kıbrıslıtürk mezarlığı bulunduğunu anlatmıştı. Bu mezarlıktaki mezar taşları çok uzun zaman önce kaldırılmıştı ve burası şu anda bir araç parkyeridir. Ancak gömü yerlerine dokanılmamıştır. Belki de (yalnızca belki de diyorum) Mehmet Veli, Menteş ve Mustafa Zorba buraya gömülmüştür? Bu mezarlık hastaneden yalnızca birkaç metre uzaktaydı ve geceleyin buraya hiç kimsecikler görmeksizin bir mezar kazmak mümkündü... Aklıma bu geldi... Bölgeyi hatırlayanlara da sordum ve onlar da araç parkyerinin eski bir Müslüman mezarlığı olduğunu doğruladılar ve burasının aslında Evkaf’a ait olduğunu, 1963 yılına kadar da mezarlık olarak kullanıldığını belirttiler. Belki bazı yaşlı Kıbrıslıtürkler daha ayrıntılı bilgi sahibi olabilirler. Bu mezarlığa 1963 yılına kadar gömü yapılmaya devam edilip edilmediğini öğrenmek ilginç olacaktır veya o günlerde herhangi bir biçimde açıklaması mümkün olmayan gelişigüzel kazılıp örtülmüş mezarlar dikkatlerini çekmiş miydi acaba?”

Bu Kıbrıslırum okurumuzun anlattıklarına ilaveten, bir de Kıbrıslımaronit okurumuz, özetle şöyle dedi:

“Evet, ben de bu mezarlığı biliyorum. O günlerde Yunan Basın Ajansı mağazasına giderdim babamla birlikte, orada araba meraklıları derneği binasında zemin kattaydı bu dükkan. Her ay babama iki dergi ayırırlardı ve onları almaya giderdik. Bu bina, sözü edilen araç parkına kadar varırdı. Oraya park ederdik aracımızı ve babam bana bu arazinin eskiden bir Kıbrıslıtürk mezarlığı olduğunu anlatırdı. Ve bana “Hiçbir zaman üzerinden geçme, etrafından geç” derdi. Size sözünü ettiğim dönemde, mezarlara ilişkin herhangi bir belirti yoktu ancak babam eski bir Lefkoşalı olduğu için burayı iyi biliyordu...”

HASTANEDEN “KAYIP” EDİLEN KIBRISLIRUMLAR...

1974 yılında bazı Kıbrıslırumlar da Lefkoşa Genel Hastanesi’nden “kayıp” edilmişti... Bunlar topluca Lefkoşa’da bir mezarlığa gömülmüşlerdi ve “kayıp” yakınlarının yıllar süren mücadelesi ve gazeteci Andreas Paraskos’un araştırmaları sonucunda, Lefkoşa Genel Hastanesi morgundan ölü vaziyette alınarak topluca bir kamyona yüklenip bir mezarlığa defnedilmiş oldukları ortaya çıkarılmıştı.

İLKAY YUSUF’UN KALINTILARI YUNANİSTAN’A GÖTÜRÜLMÜŞ OLABİLİR...

Yine 1974 yılından eski Lefkoşa Genel Hastanesi’nden Peristeronalı genç kadın İlkay Yusuf, “kayıp” edilmişti... Peristerona’da bazı Kıbrıslırum köylüleri tarafından karnından vurulduktan sonra Lefkoşa Genel Hastanesi’ne götürülen İlkay Yusuf, bu hastaneden “kayıp” edilmiş bulunuyor ve bugüne kadar da gömü yeri bulunamadı...

Bu hastanede çalışan bir Kıbrıslırum hemşire bize, İlkay Yusuf’un hastaneye kabul edilmiş olduğuna ilişkin o günlerde kendi tuttuğu notları gösterdi. Köyden sivil bir araçla hastaneye götürülen İlkay Yusuf’un burada vefat ettiği ve sonra da hastaneden başka vefat etmiş olanlarla birlikte bir mezarlığa defnedilmiş olabileceği tahmin de ediliyor. Bir noktada bazı Yunan “kayıp” yakınları Kıbrıs’a gelerek bazı mezarlıklarda kendi kendilerine kazı yürüterek, buldukları insan kalıntılarını kendi “kayıpları” imiş gibi almışlar ve defnetmek üzere Yunanistan’a götürmüşlerdi. İlkay Yusuf’tan geride kalanların da bu şekilde Yunanistan’a götürülmüş olabileceği, ihtimallerden bir tanesi. Bir diğer ihtimal de, bazı “kayıp” kalıntılarının senelerce bir mezarlığın yanında çeşitli kimyasallar sıkılarak tutuluyor olmasıydı – bu kalıntılar, kimyasal maddelerden ötürü zarar gördüğü için DNA testleri sonuç vermiyor. Gelişen teknolojilerle birlikte bu konuda da belki önümüzdeki dönem sonuçlar alınır ve hangi “kayıplar”ın burada tutulmuş olduğu ortaya çıkabilir.

Öte yandan Kayıplar Komitesi’nin çeşitli yetkilileri, Kıbrıs’tan kendi yakınları imiş gibi bir takım “kayıp” kalıntılarını alıp Yunanistan’a götürerek orada onları defnetmiş olan aileleri çeşitli kereler ziyaret ettiler, bazılarını bu kalıntıları DNA testleri uygulamak üzere geri vermeye ikna ettiler, bazılarını bu kalıntıları geri vermekte henüz ikna edemediler. Umalım ki önümüzdeki dönem bu konuda yeni girişimler yapılsın ve sonuç verebilsin...

Önemli olan 1974’te Lefkoşa Genel Hastanesi’ne sağ olarak giren ve ondan sonra “kayıp” edilen İlkay Yusuf konusunda tekrardan esaslı araştırma yapılması – bu konuda Kayıplar Komitesi’ni gerek İlkay Yusuf, gerekse hastaneden “kayıp” edilmiş olan diğer “kayıplar”la ilgili olarak araştırmalarını derinleştirmeye davet ediyoruz. İlkay Yusuf, genç bir kadındı, bir terziydi... Masum bir kurbandı... Akibetini ailesine bildirmek ve gömü yerini bularak doğru düzgün bir mezara kavuşmasını sağlamak, başta Kayıplar Komitesi olmak üzere hepimizin görevi olmalı...

KIBRISLITÜRK HASTANELERİNDEN “KAYIP” EDİLEN KIBRISLIRUMLAR...

1974’te savaş sırasında Kıbrıslıtürkler’in Kuruçeşme’deki Lefkoşa Genel Hastanesi’ne götürülmüş olan bazı yaralı Kıbrıslırumlar’ın da buradan “kayıp” edilmiş olduğunu defalarca bu sayfalardan yazmıştık... Bunlar arasında bizim bildiğimiz Ahna’dan ve Akatu’dan bazı yaralı Kıbrıslırumlar bulunmaktaydı.

Yine 1974’te Digomo/Girne Boğazı yöresinde tesis edilmiş bir sahra hastanesinden “kayıp” edilmiş olan bir de beş yaşında çocuk var: Palekitreli Hristakis Loizu. Henüz beş yaşındaki bu çocuk, bacağından vurulmuştu ve annesi Mirofora ile birlikte kendilerini bu sahra hastanesine götürmüştü bazı Kıbrıslıtürkler veya Türk askerleri. Mirofora bu hastanedeyken bir ara uyumuş ve uyandığı zaman yavrusunun “kayıp” edildiğine tanık olmuştu.

Yıllarca oğlunu arayan, oğlunun bir subay doktor tarafından evlat edinilip Türkiye’ye götürüldüğüne inanan ve bu yönde Türkiye’den bir gencin de “Ben senin oğlunum” diye ortaya çıkmasıyla daha da derinden sarsılan Mirofora, yaptırılan DNA testleri sonucunda, sözkonusu şahsın kesinlikle oğlu olmadığını öğrenmişti...

Yıllar önce biz, küçük Hristakis olduğuna inanılan beş yaşlarındaki bir çocuğu battaniyeye sarılı olarak Girne Boğazı’ndaki şehitliğe defnetmiş olan şahsı bularak bu konuda Kayıplar Komitesi’ni ve okurlarımızı ve de aileyi bildiglendirmiştik. Bu konuda küçük bir çocuğu alarak gömmesi için emir verilen şahısla, Kayıplar Komitesi yetkililerini de bir araya getirmiştik. Ancak Girne Boğazı’ndaki şehitlik baştan aşağı değişmişti... Onu defneden şahsın nişan olarak kendine bellediği ağaç kesilmişti, mezarlık yeniden düzenlenmişti ve artık tanınmayacak haldeydi... Bu konuda bir diğer şahit daha bulmuştuk ki bu düzenlemeler yapılırken, bir çocuğa ait kalıntıları, şehitliğin bir bölümünde gördüğünü anlatmaktaydı... Bu konuyu da gündeme getirmiş, Kayıplar Komitesi’nin o dönemki yetkililerini bilgilendirmiş ve ayrıntılı olarak sayfalarımızda bu konuya yer vermiştik.

Bu konuda yani Kıbrıslıtürkler’e ait hastanelerden “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslırumlar’la ilgili olarak gerek Kayıplar Komitesi’ni, gerek Tabipler Birliği’ni, gerekse hekim camiasını bir kez daha daha ayrıntılı araştırma yaparak yanıtlar bulmak için daha yoğun çaba harcamaya davet ediyoruz...

“Kayıp” yakınları derin acılar içerisindedir... İster Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum, ister İsrailli, ister Filistinli, ister Meksikalı veya başka herhangi bir milliyetten olsunlar, tüm “kayıp” yakınlarının acısı aynıdır.

Burada sözkonusu olan “Türk acısı”, “Rum acısı” değil, insani bir acıdır – evrensel bir acıdır bu ve her “kayıp” yakını bu acıyı hisseder, kafasında ve kalbinde binlerce soruyla dolanır hayatta ve hiçbir zaman huzur bulamaz. Meğer ki onlara yardımcı olalım ve bu acılarını dindirmek için bildiklerimizi paylaşalım, sevdiklerinin başına neler geldiğini öğrenelim, olası gömü yerleri hakkında bilgi toplayarak bunları Kayıplar Komitesi’ne bildirelim...

Bu konularda herhangi bir şey biliyorsanız, lütfen beni arayınız.

Telefon numaram 0542 853 8436’dır. İsminizi bilmem gerekmez, isminizin önemi yoktur. Önemli olan bu konularda en ufak bir bilgi dahi, olası gömü yerini bulmamıza yardımcı olabilecek niteliğe sahip olabilir.

Kayıplar Komitesi’ni aramak isteyen okurlarımız da 181 ihbar hattını arayabilirler.