HASTA OLACAK MIYIM?

Sami Özuslu

“Beceriksizlik, vizyonsuzluk, umursamazlık, sorumsuzluk, hesapsızlık ve daha bir yığın olumsuz sıfatı hak eden hükümetin ‘üstün gayreti’(!) ile başımıza yeniden musallat edilen Corona virüsü ile baş edebilecek miyim, yoksa ben de virüs bulaşıp hastalanacak ve/veya birilerini hasta edecek miyim acaba?”

İnsanların birçoğunun kafasında sürekli bu sorular var.

İşin ekonomik, eğitimsel, sosyal tarafları da sürekli kafaları meşgul ediyor ama esas kaygı sağlıkla ilgili. Özellikle de ‘yakınlarına zarar verme’ endişesi çok yaygın.

Ailesindeki yaşlı ya da hastaları enfekte edebilme ihtimali, sevdiği birine –bilmeden istemeden de olsa- zarar verme olasılığı birçok insanı korkutuyor.

‘Acaba’ ile başlayan sorular cevapsız kaldığı, ucu açık olduğu için de korku, endişe ve kaygılar süreklilik arz ediyor.

İnsanın ruh dünyası bakımında hoş bir durum değil bu.

Toplumun psikolojisi bozuldu resmen!..

***

Peki ama gerçekten de ‘hasta’ olacak mıyız?

Bir yandan artan vaka sayısı, yerel vakaların yayılım eğilimi ve de yetersiz sağlık altyapısını alt alta koyunca, insanın tedirginliği artıyor.

Hasta olmak kötü... Ama daha kötüsü, hastalanıp tedavi görememek!..

Mart sonrası bazı ülkeler bunu yaşadı. Doktorların ve diğer sağlık görevlilerin hastaları yatıracak yatak bulamadıklarını, yoğun bakıma ve solunum desteğine ihtiyaç duyanların tümüne yetecek ventilatör bulunmadığı için hastalar arasında ‘seçim yapmak’ zorunda kaldıklarını izlemiştik televizyonlardan…

Biz de aynı duruma düşer miyiz? Sağlık sistemimiz yetersiz kalır mı? Personel, yatak ve cihaz bakımından ‘seçim’ gerektirecek noktaya ulaşır mıyız?

Bu soruların cevabını kimse kestiremiyor.

Ama evet, başka ülkelerin deneyimleri, uzmanların söyledikleri ve istatistiki veriler böyle bir durumun ‘olasılık dahilinde’ olduğunu söylüyor.

Yüzdeliğini bilemesek de, bu ‘kötü olasılığa’ göre gardımızı almak, hazırlıklarımızı ona göre yapmalıyız.

-Hükümetten bir şey ummadığımız için- toplum olarak, bireyler olarak tabii!..

***

‘Mevsim değişikliğinin başladığı, havaların karasızlık moduna girdiği bu dönem, mevsimsel hastalıkların da artışı nedeniyle sağlık sistemine ekstra külfet getirebilir’ diyor uzmanlar. Grip, soğuk algınlığı, nezle, öksürük ve benzeri hastalıklar, hava değişimiyle beraber bünyelerdeki dayanıklılığın da düşmesiyle daha sık görülüyor soğuk havalarda ve mevsim geçişlerinde…

İşte tam da bu noktada Mart-Nisan döneminde yaşadığımız deneyim ‘umut ışığı’ gibi duruyor aslında…

Belki bilimsel veriler, istatistikler yok ortada ama, kaç kişiye sorduysam benzer tespitleri olduğunu gördüm.

Tespit şu: Virisün ortaya çıkmasıyla beraber eve kapandığımız, hijyen, mesafe ve maske kurallarına uyduğumuz dönemde grip, nezle, soğuk algınlığı gibi hastalıklar çok az görülmüştü!..

Çünkü Corona’ya karşı korunurken, aslında diğer bütün virüs ve mikroplara karşı da korunmuş oluyorduk.

Kültürümüzde olan sarılmalar, öpüşmeler, el öpmeler, yakın mesafeli sohbet ve yeme-içmeler kısıtlanınca, bir de maske takınca, başta grip olmak üzere çok sık görülen bazı hastalıkları da üzerimizden uzak tutmuştuk.

Tekrar edeyim: Bu bir gözlem sadece ve bilimsel olarak araştırılmadığı için teyide çok muhtaç. Ama yine de şu sıkıntılı ve kaygılı günlerde bir ‘umut ışığı’ olabilir bize…

Eğer toplum olarak yine mesafe, hijyen, maske kurallarına uyarsak hem kendimizi ve sevdiklerimizi korumuş hem de sağlık sisteminin yükünü daha da ağırlaştırmamış oluruz.

Abartmamak kaydıyla ‘Hasta olacak mıyım? Birini bulaştırıp kötü bir sonuca sebep olacak mıyım?’ kaygısını taşımak ve yaşam tarzımızı ona göre düzenlemek çok da fena bir şey değil galiba…