Feminist Atölye (FEMA)
22.11.2012 Sosyolog-yazar Pınar Selek’in tam üç kez beraat ettiği Mısır Çarşısı davası ile birleşen diğer yan davalardaki usul eksikliklerinin tamamlanmasına ilişkin son duruşma, skandal bir karara sahne oldu. 22 Kasım Perşembe günü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 9 Şubat 2011 tarihinde Pınar Selek hakkında vermiş olduğu nihai beraat kararını yetkisi olmadığı halde geri aldı. Sadece Türkiye hukuk tarihinde değil, dünya hukuk tarihinde de eşi benzeri görülmemiş skandal karara istinaden ilk kez bir mahkeme Yargıtay’ın bozma kararına direnerek verdiği kendi beraat kararını yok saydı.
YASALAR ALENEN ÇİĞNENİYOR
Gerek avukatları gerek duruşmayı izleyen kalabalık izleyici kitlesini şoka sokan ve gündeme alınması usulen mümkün olmayan bu ara karar, açıkça ve alenen Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun çiğnenmesi anlamına gelmektedir. CMK uyarınca beraat bir ara karar değil, nihai bir karardır, bir hükümdür. Ancak Yargıtay nezdinde temyiz edilebilir. Mahkemenin hüküm verdiği karar onun yetki alanından çıkar ve artık Yargıtay’ın alanına girer. Pınar Selek davasında mahkeme beraat kararını geri alarak kendisini temyiz mercii yerine koymuş, Yargıtay’ın yerine geçerek kendi kararını temyiz incelemesine tabi tutmuştur.
YOK HÜKMÜNDE KARARLARA DEVAM
Hatırlanacağı üzere, Savcılık makamının temyizi nedeniyle Mısır Çarşısı davasının Yargıtay Genel Kurulu’na gitmesi gerekiyordu. Ancak birleşen diğer davaların henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle davanın gidişi bekletiliyordu. Bir başka deyişle, çoktan Yargıtay Genel Kurulu’nda olması gereken bir dosya hakkında önce Savcılık tarafından verilen yok hükmünde mütalaa, şimdi de mahkemenin yetkisi olmadığı halde ara kararla geri aldığı beraat hükmü, bu davada yasaların müdanasızca çiğnenmesinin yinelenen, bilinçli bir stratejiye dönüştüğünü göstermektedir.
BİLİNÇLİ VE İNCELİKLİ BİR OPERASYON
Mahkeme heyeti, davayla ilgili duruşma başlamadan önceki bir buçuk saat boyunca Savcının hazır bulunduğu, ancak avukatların salon dışında bekletildiği bir ortamda dosyayla ilgili söz konusu ara kararı aldı. Heyet, ardından duruşma öncesi aldığı bu kararı, duruşma sırasında avukatlara söz hakkı tanımadan ve herhangi bir gerekçe sunmadan tebliğ etti. Dahası bu gerekçesiz beraat kararı bir yıl dokuz ay sonra ve beş celsenin ardından tam da mahkeme başkanının izinli olduğu bir celsede dosyayı bilmeyen geçici başkan ve yeni üyeler tarafından verildi. Bu noktada şu soruyu sormak gerekir: Tüm bu skandallar silsilesine imza atanlar, kamuoyunun gözü önünde bu denli müdanasızca hareket etme cesaretini nereden almaktadırlar? Sorunun yanıtı çok bilinçli ve incelikli bir operasyona işaret etmektedir. On dört yıldır Pınar Selek nezdinde adalet talep eden ulusal ve uluslar arası kamuoyu bu büyük oyunun farkındadır ve oyunu bozacaktır. Gelin bu oyunu hep birlikte 13 Aralık 2012 Perşembe günü saat 14:00 görülecek duruşmada bozalım!
Amargi Kadın Dayanışma Derneği:
Pınar Selek’e karşı kanunlar çiğnenerek yaratılan şiddeti teşhir ediyoruz!
Kamuoyunun da yakından takip ettiği üzere, yol arkadaşımız, sosyolog, yazar, feminist aktivist Pınar Selek hakkında 14 yıldır devlet tarafından ısrarlı bir komplo sürdürülmektedir. 14 yıldır süren ve bu haliyle zaten hukuk eliyle psikolojik işkenceye dönüşen davada, hukuka aykırılıkların sonu gelmiyor.
Durumun vahameti, 22 Kasım 2012 günü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada eşi benzeri görülmemiş bir noktaya ulaştı. 22 Kasım 2012 günü söz konusu duruşmaya katılmak üzere Çağlayan Adliyesi’ndeydik. Yaklaşık 3 saatlik bir beklemeden sonra, duruşmanın öğlen tatilinden sonra saat 14:00 itibariyle başlayacağını öğrendik. Ancak öğlen tatili bittikten sonra yaklaşık 2 saat kadar daha bekletildik. Bu esnada duruşma salonunun kapıları kilitlendi ve içeriye mahkeme heyeti ve savcı dışında kimse giremedi. Duruşma salonuna girdiğimizde ise mahkeme başkanı, avukatlara herhangi bir söz hakkı tanımadan, gözlemci olarak orada hazır bulunan hiç kimsenin duyamayacağı kadar kısık bir ses tonuyla, mahkeme heyetinin Pınar Selek hakkında 09 Şubat 2011 tarihinde verilen beraat kararını geri aldığını açıkladı. Üstelik biz duruşmaya girmeden önce kararın duruşma zaptının izlendiği monitörde kaydedilmiş olduğunu da sonradan avukatlardan öğrendik. Yani karar savunma makamına söz hakkı verilmeden çoktan kayda geçmişti bile. Savcı şaşırdığını ifade etti, biz ise savcının şaşırmasına şaşırdık. Çünkü avukatlar salona alınmadan mahkeme heyetince kararın tartışıldığı sırada, orada bulunmaması gerektiği halde, mahkeme heyetiyle birlikte duruşma salonunda bulunuyordu. Pınar’ın avukatları verilen kararın yok hükmünde olduğunu, yerel mahkemenin kendi verdiği nihai beraat kararını yeniden değerlendirme yetkisinin olmadığını söylediler. Davayı uzun süredir izleyen bizler, bir süre önce başka bir yerde görevlendirilen ve Pınar için verilen üç beraat kararını da temyiz etmiş olan eski savcının duruşmada hazır olduğunu gördük. Bu arada mahkeme başkanı da geçici olarak atanmıştı. Mahkeme heyetinde bulunan hâkimlerden birini de ilk defa görüyorduk. Yani Pınar hakkındaki beraat kararını geri alan mahkeme heyeti, geçici ve yeni hâkimlerden oluşan ve dolayısıyla dava dosyasını bilmeyen bir heyetti.
Biz Pınar’ın yol arkadaşları, devlet eliyle yaratılan bu şiddeti 14 yıldır izliyoruz ve görüyoruz. Kamuoyu nezdinde hiçbir inandırıcılığı kalmamış mahkeme kararları ile arkadaşımız Pınar’ın hayatının nasıl elinden alınmaya çalışıldığının tanığıyız. Tanığı olduğumuz tüm bu yaşananlar, yalnızca Pınar Selek açısından değil, adalete inanan tüm kesimler için endişe vericidir. Hepimizin hakkı olan adalet yerini bulana kadar bu davanın takipçisi olacağız. Kamuoyunu da bu davanın takipçisi olmaya bu oyunu birlikte bozmaya çağırıyoruz.
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği:
Derin bir offf çekiyoruz. Bir kâbus bu, uyanmak istiyoruz!
Pınar Selek’in 14 yıldır yargılandığı davanın Perşembe günü görülen duruşması başlamadan önce bir terslik olduğunu sezmiştik. Biz saatlerce dışarıda beklerken mahkeme heyeti ve savcı, avukatları içeri almadan ne konuşuyorlardı acaba? Bu normal miydi? Sorduk, değilmiş. Avukatlar ve biz dinleyiciler içeri girdiğimizde mahkeme heyeti kararını açıkladı. Savcı karara şaşırdı. Niye ki? Yanlarındaydı zaten.
Avukatlar itiraz edene kadar neler olduğunu tam anlayamamıştık. “Mahkeme Yargıtay’ın kararına karşı beraatte direnme kararı verdikten sonra dosyadan el çekmiştir, verdiğiniz karar yok hükmündedir. Burada yaptığınız hukuki yanlışlıkla tarihe geçeceksiniz. Kararınızın biz içeri girmeden önce alınması doğru değildir. Usul hakkında beyanda bulunuyoruz. Esas hakkında gerek duyarsak ilerde tekrar beyanda bulunacağız…” Avukatlar durumu farklı açılardan anlattıkça neler olduğunu anlamaya başladık. Mahkeme heyeti hukuka aykırı bir karar vermişti, Pınar’ın avukatları bu duruma itiraz ediyordu. İtirazlar ve zapta geçmeler devam ettikçe fark ettik ki, mahkeme heyeti, bizim için anlaması ilk başta güç olsa da, aslında gayet iyi bildiği çok temel bir hukuk kuralını çiğniyordu. Haklarımız, yasalar, hukuk sistemi bize çok uzak ya, duruşmadan sonra sormak zorunda hissettik Pınar’ın avukatlarına. Bu çiğnedikleri hukuk kuralı, yasalarda yazılı olan bir şey mi, yoksa hani görgü kuralları gibi bir şey mi? Değilmiş. Mahkeme heyeti Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırı bir karar vererek kendi beraatta direnme kararını tekrar tartışmaya açmış, başka bir deyişle kendi kararını Yargıtay Genel Kuruluna değil kendine temyiz etmiş ve incelemeye almış. Yani yetki alanını aşmış.
Heyet başkanının bu duruşmaya geçici olarak atandığını, bir üyenin ise yeni atanmış olduğunu öğrenince taşlar zihnimizde oturmaya başladı. 14 yıl önce bu dava başladığında kimimiz üniversiteden yeni mezun olmuşken, kimimiz daha ilkokula gitmek üzereydik. Yaşça en küçüğümüz bile gazete okumaya, televizyondaki haberleri anlamaya başladığında Pınar Selek davasının rutin haberlerden olduğunu gördü. Avukatlarının “Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır” ifadelerini, savaş karşıtı biri olarak karşısında durduğu bir eylemle hiç bir delil olmadan ilişkilendirmesine rağmen zarafetle ayakta duruşunu, onunla ilgili mantık dışı karalama haberleri gördük. LGBT kimliklerimizle var olma arayışımız bizi toplumsal hareketlerle buluşturduğunda ise başta “Maskeler, Süvariler, Gacılar” olmak üzere yazdığı kitaplarla, masallarla, romanıyla, verdiği söyleşilerle, organize ettiği barışçıl eylemlerle karşılaştık. Onla tanıştık. Neredeyse hepimiz ondan daha genciz. İçine çekildiği, kendi ifadesiyle “peşini bırakmayan bir kâbus, büyük bir işkence, Kafkaesk bir bilim kurgu” devam ediyor. O ayakta. Biz yaşananlara tanık oldukça ayakta durmakta zorlanıyoruz. Adalet duygumuz incindi. Hakka, hukuka inancımız sarsıldı. Gittiğimiz okullarda bize bu ülkeyi sevmemiz gerektiğini öğrettiniz. Sevdik, memleketimizi seviyoruz, ama sizin gerekçelerinize katılmıyoruz. Biz memleketimizi, yaşadığımız çevreyi, yaşamı, yaşamayı sevdiğimiz için, adalete, özgürlüğe, barışa ihtiyaç duyduğumuz için Pınar’ı içine çekmeye çalıştığınız kâbusu kabul etmiyoruz.