Güreşten, beyaz perdeye bir Kıbrıslı: Ahmet Şener-1

Eralp Adanır

Ahmet Şener bey’in hatıralarından çıkıp gelmiş bir haber-fotoğrafla karşılaşmıştım sosyal medyada. Bizim gibi ‘80’lerini, teen-age ve gençlik günlerinde yaşayanların hatılayacağı ve hayatımıza giren dergilerden biri de kuşkusuz HEY Dergisi idi. Ardından abonesi olduğum Blue Jean müzik dergisi de hayatıma girmişti. Sanırım birçoğumuzun. Bu iki derginin ciltlenmiş bazı yıllıkları kütüphanemde bir “anı” olarak yer almaktadır.

İşte Türkiye’de HEY Dergisi tarafından düzenlenen 1. Sinema, Tv Yıldızı Yarışmasıyla ilgili sosyal medyada rastladığım foto-haberde, Ahmet Şener beyin bu yarışmada 2. Geldiğini okumuştum. Bu benim için ayrı bir önem taşıyordu çünkü, 1990’lı yılların başında ben de Milliyet Gazetesinin bir yayını olan “Tele-Magazin”in düzenlediği Tv-Sinema Yıldızı yarışmasında ilk 10’a kalmış fakat maalesef dergi kapanınca final yapılamamıştı (gülüyorum). Doğal olarak böylesi bir yarışmaya ‘70’li yıllarda katılan bir Kıbrıslı görünce araştırmaya başladım.

Araştırdıkça Ahmet beyin Güreş sporumuzda önemli bir isme sahip olduğunu, gazetelerimizde sporla ilgili haberlerinin, yazıların yer aldığını ve daha da önemlisi, o yılların Yeşilçam’ında, beyaz perdede de isminin geçmesi beni daha da meraklandırdı.

Ahmet bey yaşamını Ankara’da sürdürmektedir. Bundan dolayı kendisine sosyal medya aracılığıyla ulaşıp, bu anılar yolculuğuyla ilgili, Yendidüzen gazetesi için bir röportaj yapmak istediğimi belirttim. Sağ olsun beni kırmadı ve sorularımı hazırlayıp gönderdim. Böylece bu röportaj yazı dizimizi de oluşturduk.

 Ahmet Şener bey, 29 Temmuz 1956 yılında Lefkoşa’daki tarihi Büyük Han’da dünyaya geldi. O yıllarda Büyük Han, özellikle yoksul isanlarımıza da kol kanat germekteydi. Altı yaşına kadar burada ailesiyle birlikte yaşayan Ahmet bey ardından Lefkoşa’nın Samanbahçe semtinde yaşamını sürdürdü. Atatürk İlkokulu, ardından İngiliz Koleji derken eğitimini tamamlamış oldu.

Daha ortaokul sıralarında ise Güreş sporuyla tanışmış.      

On üç yaşında Güreş sporuna başladım. Sedat ismindeki arkadaşımın teşviki ile Güreş salonuna gittim. Rahmetli babam önceleri karşı çıktı. Ancak ilk iki müsabakamı kazandıktan sonra benden daha ilgili oldu, her gün idmanlara gitmem için beni neredeyse zorlamaya başlamıştı.

 Öncelikle Yenicami Kulübünde (YAK), kulüp adına yarışmalara katıldım. O yıllarda spor kulüplerinin sadece futbol takımları yoktu. Güreş hatta voleybol takımları da vardı. Fakat maalesef kulüp yöneticilerinin bu spor dalımızdaki ilgisizliği nedeni ile oradan ayrılmak durumunda kaldım. Böylece bu kez de Çetinkaya Spor Kulübü adına güreşmeye devam ettim. Güreşteki başarılarım bu kulüp adı altında da sürdü.

On altı yaşımda ise ilk kez “milli” oldum. Milli takımın en küçük yaştaki sporcusu olarak Ankara ve İstanbul’da müsabakalara katıldım. Sonrasında Uluslararası Yaşar Doğu ve Hamit Kaplan Turnuvalarına ve o dönemlerde Bursa’da gerçekleştirilen Avrupa Şampiyonasında da ülkemi gururla temsil ettim. Kıbrıs’ta 57-62-74 kiloda her yıl çeşitli şampiyonluklarım var.

 Burada röportajımıza ara verip, Ahmet beyin söz ettiği “Milli Takımla” gittiği 3.Uluslararası Yaşar Doğu Serbest Güreş Turnuvasıyla ilgili o günün gazete haberine bakalım.

“Bozkurt Gazetesi, 08 Temmuz 1973, syf:6

3. Uluslararası Yaşar Doğu Serbest Güreş Turnuvasına katılacak olan

Milli Güreş Takımımızın 3 elemanı seçildi.

48 ve 68 kilolarda Milli Takıma alınacak Güreşçiler Pazartesi akşamı müsabaka ile tesbit edilecek

-Mehmet Ali Acar-

 20-23 Temmuz tarihlerinde İstanbul’da yapılacak 3. Uluslararası Yaşar Doğu Serbest Güreş Turnuvası’nda, Kıbrıs’ı temsil edecek güreşçilerimizden üçü dün yapılan Güreş Federasyonu Teknik Komitesi toplantısında tesbit edilmiştir. Alınan karara göre 52 kiloda Osman Hüseyin, 57 kiloda Ahmet Şener ve 62 kiloda Tüncay Kemal, Milli Güreş Takımı’na alınmış bulunmaktadır. Türkiye’ye toplam olarak 5 güreşçi götürülecektir. 48 kiloda Zafer Neşet ile Mertdoğan Mehmet ve 68 kiloda Bülent H. Şemi ile Salih Cevdet arasından bir seçme yapılamamış, bu sikletlerde Milli Takım’a alınacak güreşçilerin tesbit edilmesi için, her sikletteki iki aday güreşçinin kendi aralarında birer müsabaka yapmaları, bu müsabakalarda galip gelecek güreşçilerin Milli Takım’a alınması kararlaştırılmıştır.

.....

Yazımın başında yer alan HEY dergisinin düzenlediği 1. Sinema-Tv Yıldızı Yarışmasına geliyor konumuz. Bu yarışmada Erkekler Yıldız katagorisinde 2. gelmişti. Öncelikle yarışmaya katılışı ve yaşadıklarını kendisinden dinliyoruz.

Türkiye’de HEY Dergisi tarafından düzenlenen 1. Sinema, Tv Yıldızı Yarışmasına katıldım (Nisan 1979). İlk elemesi gönderilen fotoğraflara bakılarak gerçekleştiriliyordu. İlk elemeyi geçtikten sonra yarışmanın yarı finali İstanbul’da yapıldı. Halit Kıvanç’ın sunduğu finallerde finalistler podyuma davet ediliyordu. Ben de davet edilim, yürüdüm ve podyumdan tam inmek üzereyken Yeşilçam’ın duayenlerinden Hulusi Kentmen beni tekrardan geri podyuma çağırdı. Böylece yarışmayı kazanmama neden olan soruyu sormuştu bana. Sorusu şöyleydi:

“Türk dizilerini, Aşk Gemisi’ni iziliyor musun? Aşk Gemisi dizisinde dikkati çeken biri var mı?” diye sorduğunda verdiğim cevap salonda bulunan yüzlerce seyirciyi etkiledi. “Barmen” (Ayzek) olan oyuncunun ismini heyecandan unutmuştum ancak hiç bozuntuya vermeden orada oynayan ve beni benzettikleri barmen hakkında “Aslında ben ona değil o bana benziyor” dedim. Hulusi Kentmen teyit etmek için ismini vererek tekrar sordu. “Ta kendisi dedim” ve bütün salon beni ayakta alkışladı. Bu beni çok mutlu etti ve gurur duydum.

Evet uzun soluklu bir diziydi Aşk Gemisi. The Love Boat orijinal ismiyle benim de izlediğim dizilerden biriydi o yıllarda. 1977 yılında ilk kez yayınlanmaya başlayan dizi, gemideki yolcuların ve mürettebatın aşk hayatları ile başlarına gelen komik olayları konu alıyordu. 249 bölüm çekilen dizi kadar, jenerik müziği de efsane oldu. ABD'deki reytinglerde de her zaman ilk 10 arasında yer aldı.

Gemideki karakterlerden biri olan barmen Ayzek kendine has tarzı ve neşeli tavırlarıyla çok sevilen bir dizi karakteriydi. Aşk Gemisi dizisinin barmeni Isaac Washington, diğer bir adıyla Ayzek, Ocean Princess (Pasifik Prensesi) gemisinin her bölümünde ortamı neşelendiren ve kendisinden beklenmeyen derecede olgun kurgusal bir karakterdi .