Gülmeyen Yüzlerin Ülkesi

Serkan Soyalan

Sokakta yürürken çevremizdeki yüzlere dikkatlice baktık mı hiç?

Ne kadar gergin, ne kadar öfkeliyiz… Farkında mıyız bunun?

Üstelik bu hâlimiz neredeyse bir norm hâline geldi.

Kimse birbirine tebessüm etmiyor artık.

Kimse bir diğerinin gözlerinin içine bakmıyor.

Herkes yorgun, herkes kırgın, herkes öfkeli…

***

Peki, nedir bizi bu kadar mutsuz yapan?

***

Geçtiğimiz gün Kanal Sim’de Dr. Ece Uslu’yu ağırladım.

Program boyunca işte tam da bu soruların peşinden gittik.

Neden bu kadar huzursuzuz?

Neden yüzümüz gülmüyor?

Neden mutlu olamıyoruz?

***

Dr. Uslu’nun değerlendirmesi, “Her şeyin başı ekonomiye dayanıyor.”

***

Gerçekten de öyle.

Her geçen gün artan hayat pahalılığı, eriyen alım gücü, ay sonunu getirememe kaygısı...

Cebindeki parayla temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan insanlar, derin bir ekonomik buhranın içinde savruluyor.

Ve elbette, ekonomik sorunlar zincirleme bir etki yaratıyor:

Yorgunluk, stres, umutsuzluk, öfke ve nihayetinde toplumsal bir mutsuzluk hali.

***

Ancak sorun sadece ekonomik değil.

Bir başka tehlikeli döngünün içindeyiz: Tüketim sarmalı.

***

Daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, daha pahalı kıyafetler, daha “dijital paylaşımlık” bir hayat...

İhtiyacımız olanla yetinmeyi unuttuk.

Sahip olduklarımızla mutlu olmak bir yana, sahip olmadıklarımız için üzülmeyi marifet sayar olduk.

***

Ece Uslu’nun şu sözleri özellikle dikkat çekiciydi:

 “Ezbere yaşıyoruz… ‘Elalem ne der?’ sorusu hayatımızı şekillendiriyor. Bu düşünce tarzı bizi yanlış tercihlere sürüklüyor.”

Evet, sırf başkaları beğensin diye borca giriyoruz, gösteriş uğruna ihtiyaç dışı harcamalar yapıyoruz ve sonunda da hem maddi hem ruhsal bir çöküş yaşıyoruz.

Bu koşuşturma içinde küçük mutlulukları görmüyoruz.

***

Kaçımız sabah işe giderken, yol kenarındaki bir çiçeği fark ediyor?

Ne zaman gökyüzüne bakıp hayallere daldık en son?

Ya yanımıza gelen bir kedinin başını en son ne zaman okşadık?

Ayakkabılarımızı çıkarıp toprağa bastığımız, bir ağaca sarıldığımız günleri hatırlayan var mı?

Sevdiklerimize ne zamandır “Seni seviyorum” demedik?

 “İyi ki varsın” cümlesi ne zamandır dilimizde yok?

Dokunmaya, sarılmaya hasretiz.

Oysa tıpkı su içmek, yemek yemek gibi; sevgiye, şefkate, temas etmeye de ihtiyacımız var.

***

Ama biz, başkalarının onayladığı bir hayatı yaşamaya çalışıyoruz.

Ne pahasına olursa olsun…

***

Ve elbette, sosyal medya…

Gerçek ilişkiler yerini “beğeni” sayılarına bıraktı.

İnsanlar artık birbirinin gözlerinin içine bakmıyor, duygularını ifade etmiyor.

Bir paylaşımın altına yazılan üç emojiyle duygular yaşanmış sayılıyor.

Gerçek temasın yerini sanal alkışlar aldı.

***

Defalarca yazdık, söyledik: “Yoklaşıyoruz.”

Ruhumuz, hislerimiz, bağlarımız yavaş yavaş silikleşiyor.

Ve tüm bu yapaylık içinde boğuluyoruz.

Mutsuzuz…

Çünkü yaşadığımız dünya, dayatılan değerler ve içinde bulunduğumuz koşullar bizi mutsuzluğa itiyor.

***

Dr. Ece Uslu’nun programda söylediği bir cümleyle bitireyim yazımı:

 “Her sıkıştığımızda kendimize hatırlatalım: Bu da geçecek.”

Evet, geçecek…

Yeter ki biz de geçmesini isteyelim.

Ve o geçişe eşlik edecek şeyi unutmayalım: Mutluluk.