Güldürmeyiniz hangi ZEMİN

Cenk Mutluyakalı

 

Bir ‘açılım’ umudu doğdu ya...
Hemen de başladı koro:
“Zemin kaybedebiliriz…”

***

‘Zemin’ de ne zemin ha!..
Kırmızı halı döşeli (!)
Her ay başı korku: Para gelecek mi?
‘Külliye Koleji’ açılırken, ‘Kendimi yabancı hissettim’ diyen Eğitim Bakanı!..
Zemin bu!..

***

Ne olacak, “KOP’un altına mı gireceğiz?”
Sanki dünyadan ‘KOP’acağız o halde…
Şimdi ‘içli dışlı sarımsak başlı’yız ya…
KOP’un da üstünde hatta...
Gel de ağlama…

***

Sahi, Mersin’de, elinde KIBRIS CUMHURİYETİ bayrağı yürürken Kıbrıslı Rum gençler…
Ve biz ‘aval aval’ izlerken Lefkoşa’dan, İskele’den, Girne’den…
Nasıl bir ‘zemin’ vardı?

Ve kimselerin “altında” değildik o halde…
Trabzon’daki olimpiyatlarda...
AEL- Fener maçında...
Ve Appolon - Trabzon...
Kim kimin üstünde, kimin altındaydı acaba?

***

Meliz kızımız, “Türkiye Cumhuriyeti” adına koşarken olimpiyatlarda, sevinmiştik bile…
Bir başka “milli takım” kafilesinde olması koymamıştı kimseye…
Çünkü meseleye bakış, “milliyetçilik” deminde...

***

Ömrümüz, bir başka “ülke”nin altında ezilmekle geçiyor…
Parasıyla…
Medyasıyla…
Nüfusuyla…
Paketiyle...

Umurumuz olmuyor o durumda…
Şimdi bir ‘gındırık’ oluştu ya, bize dünyayı gösteren…
Hemen “panikledi” kimileri…
“Zemin kaybetmeyelim” diye

***

Hangi ‘zemin’deyiz de neyi kaybedeceğiz yani…
ZEMİN mi kaldı!..
Olsa olsa, karanlık bir bodrumun, küf kokan zemini bizimki...
Güldürmeyin allah aşkına!